Arter’deki "Haset Husumet Rezalet" sergisi sona yaklaşırken söyleşiler de sergiyle eş zamanlı devam ediyor. Bu hafta Merve Ertufan ve Tankut Aykut söyleşisi gerçekleştirildi.

 

Johanna Adebäck ve Merve Ertufan’ın ortak işi “İtiraflar” ve diğer ortak işler üzerine yapılan konuşmalarda, sanatçıların oyunlar üzerinden ortaya döktükleri rekabet güdüsü, rekabetin kaçınılmaz bir getirisi olarak gerilim, iltifatın altında yatan-ya da yattığı düşünülen- aşağıla(n)ma gibi konular konuşuldu.

Tankut Aykut: “Compliments” (İltifatlar) Merve Ertufan ve Johanna Adebäck’in ortak işi. Merve ve Johanna iki ekranda yan yana yerleştirilmiş, kameraya bakarak birbirlerine iltifat ediyorlar. Hem kaydı izlemiş oluyoruz hem de iki insanın-biraz da tecrübelenmiş iki sanatçı olarak bu ikilinin- arasındaki tatlı rekabete şahit oluyoruz. Johanna’nın da burada olması daha iyi olurdu. Bu yüzden sadece Merve’yle konuşacağız bu iş ve diğer işleri üzerine. Şöyle başlayalım Merve; sen Sabancı Üniversitesi’nde görsel sanatlar okudun ve Master için İsveç’e gittin.

Merve Ertufan: ‘Art in the Public Realm’ isimli bölümde master yaptım. Johanna ile orada tanıştım, benim sınıf arkadaşımdı. 2009’da, masterın ilk senesinin sonlarına doğru bu projeye (“me | you” (ben | sen)) başladık ve hala devam ediyor bu proje. İkimizin de sanatsal solo işleri var ama zaman zaman bir araya gelip bu proje için çalışıyoruz.


Tankut Aykut: Johanna ile işbirliğiniz nasıl başladı?

Merve Ertufan: İsveç’e gittiğimde bir adaptasyon sıkıntısı yaşamıştım, sınıf arkadaşlarımla iletişim kuramamıştım. Sınıfın genelinde bir kopukluk vardı nedense, ama şehirde tanıdığım başka çevrenin olmamasından dolayı çok asosyal bir dönem geçirdim. Bu sıkıntının bilinçaltımda oluşturduğu motivasyonla, bir sınıf arkadaşımla işbirliği yapma fikri oluştu. Johanna ile o zamanlar birbirimizi çok iyi tanımıyorduk ve ben bu ilişkiyi inceleyen oyunlar üzerinden giden bir proje yapmak istedim ve Johanna’ya gittim. “böyle bir fikrim var, oyunlar ve ikili ilişkiler üzerinden giden” diye önerdim, onun da hoşuna gitti. Böylece beraber çalışmaya başladık.

 

Tankut Aykut: Belki Johanna da aynı içgüdüyle böyle bir çalışmayı kabul etti ve ilk proje “Repeaters” (Tekrar ediciler) oldu.

Merve Ertufan: Johanna’nın da daha önceden kendi imajını kullandığı videoları vardı. Biraz bu yüzden ona yöneldim, onun da ilgisini çekti. 2009’da “Tekrar ediciler”le beraber çalışmaya başladık.


Tankut Aykut: “Repeaters” çocukluğumuzdan bildiğimiz, karşımızdakini zor durumda bırakmak için birbirimizin söylediklerini tekrar ettiğimiz sinir bozucu bir oyun. Sizin işbirliğiniz böyle başlıyor. “İltifatlar”la birbirine çok benziyor. Yine sizi yan yana yerleştirilmiş görüyoruz, karşı karşıya değil. Bu işi yaparken ilk fikir kimden çıktı?

Merve Ertufan: Fikir benden çıktı, oyun oynayalım diye gittim. Johanna anadili olan İsveççe konuşuyor, ben de kendi anadilimle konuşuyorum, Türkçe. İkimiz de birbirimizin anadilini anlamıyoruz. Birbirimizi taklit etmeye çalışıyoruz. Kardeşle oynanan oyun gibi birbirimizi sinir etmeye çalışmak asıl amaç. Tekrar bozulunca sonrakine sıra geçiyor gibi kendi içinde bazı kuralları var.

 

Tankut Aykut: İşleri kavramsallaştırdıktan sonra ortaya bir takım kurallar koyarken rol dağılımınızı nasıl yapıyorsunuz?

Merve Ertufan: Genel olarak şöyle söyleyeyim: Birimizin aklına bir proje gelir, bu fikir diğerinin de hoşuna giderse “hadi yapalım” diye başlıyoruz. Bu adımdan sonra ikimiz de projeyle ilgili sürekli fikir üretiyoruz.

 

Tankut Aykut: Bu işleri yaparken ne kadarı daha çok ön hazırlık oluyor, video sırasında nasıl davranacağınıza ne kadar karar vermiş oluyorsunuz? Ne kadarı doğaçlama oluyor?

Merve Ertufan: Videonun, ya da perfomatif içeriğin, nasıl sergileneceğine dair verilen karara göre stüdyo, kameralar, ışıklar, arka plan ve bizim pozisyonlarımızı önceden belirliyoruz. İçeriğin, yani oyunun, kurallarına da önceden karar veriyoruz: işin uzunluğu, ritmi, sıranın nasıl karşıya geçeceği vb. Ama ne söyleyeceğimize ve ne tepki vereceğimize dair aramızda bir konuşma yok, karşındakinden gelenler hep sürpriz. “Repeaters” için de “İltifatlar” için de geçerli bu. İnsan başlamadan önce ne derim diye düşünüyor ama oraya çıktığında tamamen doğaçlama.

 

Tankut Aykut: Kurguda ne kadarına müdahale ediyorsunuz?

Merve Ertufan: “Repeaters” dokuz dakika, sevmediğimiz kısımlarını attık, ilginç bulduklarımızı tuttuk. “İltifatlar” bir saat, onda böyle bir kurgu yok. Sadece biraz başına sonuna dokunabiliyorsunuz.


Tankut Aykut: “Follow John”(John’u takip et) sonraki iş. Diğer işlerle ortak yönü daha az. Göteborg’da Johanna sana, İstanbul’da sen Johanna’ya zor durumlar yaratıyorsunuz. Buna da kısaca değinebilir miyiz?

Merve Ertufan: “Follow John” İsveç’te Johanna’nın küçükken oynadığı bir oyun. Öndeki zor hareketler yapıyor, arkadaki de onu takip ediyor. Göteborg’da ilk çekimi yaptık, orada Johanna önde ve hareketi belirliyor, ben bir sonraki sahnede aynı hareketi tekrarlamaya çalışıyorum. Bir sene sonra da projenin İstanbul ayağını yapma imkanımız oldu. Burada ben önde ve hareketi belirleyen kişi oldum, o tekrar eden.

 

Tankut Aykut: Peki bu iş nasıl ortaya çıktı? Süreç nasıl işledi?

Merve Ertufan: Bu proje Johanna’nın fikriydi çünkü onun oynadığı bir oyun. Oyun fikri Johanna’dan geldi, kameraların yerleştirilmesini ben önerdim. Önce benim fikrimi beğenmedi, deneyince onun da hoşuna gitti. Böyle üst üste eklenerek gidiyor projelerimiz. Oyundaki hareketler ise tamamen ‘lider’ konumunda olanın kararı.

 

Tankut Aykut: “İltifatlar” nasıl ortaya çıktı, kimin fikriydi bu iş?

Merve Ertufan: Aslında tam olarak hatırlamıyorum. Johanna’ya da sordum, o da hatırlamıyor. Karşılıklı iltifat edelim, bir süre sonra rekabete dönecek şekilde olsun dendi. Hep planlar arasında kaldı bu. Daha sonra ARTER ekibi ve Emre Baykal sağ olsun, hayata geçirdik.

 

Tankut Aykut: Başından beri aranızda bir rekabet olduğunun farkındasınız. Onu biraz daha belli sınırlar içinde tutmak, o sınırlar içinde ifade etmek istiyor gibisiniz. Hep bu rekabet üzerinden mi ilerliyor işler, onun üzerinden mi kavramsallaşıp ortaya çıkıyor?

Merve Ertufan: İlk başlarda bir deneme yanılma dönemimiz oldu. İçinde bu kadar rekabet olmayan işler üzerinden de çalıştık ama beğenmedik, aynı enerjiye sahip olmuyor.

 

Tankut Aykut: “İltifatlar”ı izlerken anladığım kadarıyla sizin işlerinizin bazı temel dinamikleri var. İyi niyetli bir şekilde, doğaçlama ilerleyeceği düşüncesiyle bir oyuna başlıyorsunuz; centilmen bir şekilde birbirinize saha açarak ama farklılıklarınızın da farkında olarak. Daha sonra işini ortasına doğru iltifatlar aşırıya kaçmaya başlıyor, belki de başından koyduğunuz kurallarla baş edemez hale geliyorsunuz. Diğer işlerde olmayan fakat “İltifatlar”da ortaya çıkan şey şu: işin sonlarına doğru gerilim ortaya çıkıyor. Karşı taraf bir şey söylüyor ve sen artık çok umursamıyorsun, bitse de gitsek gibi oluyorsun. Johanna hiç kendini bozmuyor. Sen sanki altta kalacakmış gibi yapıyorsun, üç beş saniye bekliyorsun. Sonra onu altta bırakacak, çok daha çetrefilli bir iltifatta bulunuyorsun ve bu gittikçe ‘kimin iltifatı daha ilginç’ ya da ‘kim daha hazırcevap’ gibi bir rekabete dönüyor. Bu rekabet ve gerilim işlere ne kadar hakim?

Merve Ertufan: O gerilim olmayacaksa o işi yapmıyoruz zaten. Tabii sırf rekabet de ilginç olmaz, hem arkadaşça ve sevgiyle yaklaşıyoruz birbirimize, hem de rakip konumuna koyuyoruz birbirimizi. Normalde de aramızda bir yarışma oluyor. İş yaparken nasıl olacağını kararlaştırırken fikrimizi tamamen açıklayıp karşı tarafa bunu kabul ettirmemiz gerekiyor. ‘Haklı olan kazansın’ gibisinden yapıyoruz bunu.

 

Tankut Aykut: Gerilim sence nerede ortaya çıkıyor?

Merve Ertufan: Birbirimiz dürtüyoruz herhalde, işler de bizi ona yönlendiriyor. Mesela, “İltifatlar”da ilk başta gelen iltifatı ölçmek ve kabul etmek var. Genelde, insanlarla iletişim kurarken karşındakiyle aynı fikirde olmaya dair bir eğilim ve bunu beyan etme isteği vardır. Fakat kendini övmek de istemiyorsun. Çünkü o iltifatı kabul ettiğin anda kamera önünde afişe olacaksın; “evet, ben çok güzelim” demek istemiyorsun. Onun verdiği bir gerginlik var. Bir de karşındakinin samimiyetine inanmıyorsan, ister istemez bir gerilim çıkıyor ortaya. İltifatı kabullenmek de istemiyorsun. Yani o bana, inanmadığı halde, “çok akıllısın” dediğinde ben bunu kabul edersem beni aptal yerine koymuş olacak. O da bir sonraki iltifatı tetikliyor, gerilim buradan geliyor.


Tankut Aykut: “İltifatlar”ı çekerken herhangi bir ön hazırlık yaptınız mı?

Merve Ertufan: Ben İngilizceden dolayı biraz endişelendim. İnternete girip sıfatlara bir göz attım. Ama onun dışında oturduk ve kamerayı açtık.

 

Tankut Aykut: Daha önce gösterilmemiş bir işiniz var. Yine diğerlerindeki gibi bir oyun, rekabet ve gerilim var. Çalışmanın sonlarına doğru rekabet ve gerilim daha açık bir şekilde ifade bulur hale geliyor.

Merve Ertufan: ”31/03/2010” alkol eşliğinde bir oyun. İskambil kartlarıyla oynuyoruz ve kaybeden bir yudum votka içiyor. Yine tatlı bir heyecanla başlayan oyun, şimdiye kadar birbirimize söylediğimiz en ağır sözleri içeriyor. Ama denge var tabii ki, videonun başından sonuna kadar bir güç dengesi kurma çabasındayız ve videonun bitiminde Johanna sert bir ses tonuyla “çok şikayet ediyorsun, zayıfsın” diye patladıktan hemen sonra kusmak üzere olduğumu görünce, hemen dönüp en tatlı ve endişeli ses tonuyla “tamam tatlım, gel gel” diyor.

 

Tankut Aykut: Videoları çekerken kimler tarafından izleneceğinizin ne kadar farkındasınız ve bu durum davranışlarınızı ne kadar etkiliyor? Yani ne kadar sahnelenmiş oluyor ne kadarı doğaçlama oluyor?

Merve Ertufan: En basitinden bahsedersem mesela, ben normalde insan içinde küfreden bir insan değilim, ama özelimde arada kaçar tabii. “Repeaters”da (Tekrar ediciler) Johanna oyun taktiği olarak, kazanabilmek için küfrediyor; ama ben “İltifatlar”da edebileceğim yerde bile etmiyorum. Yani izleneceğimizin farkındalığı var. Ama sonuçta oyuncu da değiliz, ben mimiklerimi kontrol edemem; gülüyorsam kızgınmış gibi davranamam. İş zaten ortaya çıkabilecek, kahkaha dahil, bütün duygu ve tepkilere açık. Bir de bunların performans değil de video işi olması çok önemli. Canlı izleyiciden ve galeri içinde bir performans alanından bahsedersek, o kurguya daha çok işaret ediyor kanımca. İzleyicinin video medyumuna yaklaşımı ve gerçekten video kameranın bu işlerde sağladıklarından (bakış açısı mesela) dolayı bu projeler video işi olarak kurgulanmış işler.

 

Tankut Aykut: Çalışmalar videoyla mı devam edecek peki?

Merve Ertufan: Kim bilir… Aslında şu an da bir performans projesi üzerine kafa yoruyoruz.

 

1. görsel Merve Ertufan & Johanna Adebäck İltifatlar (2012) İki kanallı video yerleştirmesi, renkli, sesli, 60’ Yerleştirme görüntüsü: Haset, Husumet, Rezalet sergisi, ARTER, 2013 Fotoğraf: Hadiye Cangökçe

2. görsel: Merve Ertufan & Johanna Adebäck Repeaters

3.görsel: Merve Ertufan & Johanna Adebäck Follow John 

Görseller sanatçılar  ve ARTER’in izniyle kullanılmıştır.

Merve Ertufan ve Johanna Adebäck’in ortak işleri için: http://meyouproject.wordpress.com/ adresine tıklayabilirsiniz.

Daha fazla yazı yok
2024-03-29 00:19:36