"MamutArt’ı dolaştım. İlk izlenimim, genç sanatçılarda çizgiselliğin bir geri dönüş yaşadığı." Ali Şimşek yazıyor.

MamutArt’ı dolaştım. İlk izlenimim, genç sanatçılarda çizgiselliğin bir geri dönüş yaşadığı. Fotoğraf ise başka bir yoğunluk. Videolar ve yerleştirme yoğunluğu bu Mamut seçkisinde görülmüyor. Bunu nasıl yorumlamalıyız? Bana göre ilk yorum; genç sanatçıların çizgiselliğin ve eskizin gücüyle deneyselliğini arttırmaya çalışmaları olabilir. Anlatım ve hikaye anlatmaya uçlar veriyor çizgisellik. Şiirsel ve lirik duyarlılığa da… Kırılganlık, hüzün ve melankoli neredeyse diğer toplamlarda baskın olan alaycılığı geriletmiş görünüyor. Camp estetiği ve kasıtlı dekoratifliği kullanan işler neredeyse yok. Ayrıca zorlama politik “text”e eklemlenmiş, göze sokulan işler de göremiyoruz. Yani egemen contemparay yordamlara genç sanatçıların artık fazla prim vermediğini hissedebiliyorsunuz. Bu açıkçası benim için sevindirici oldu.

Yapıtlardan sızan hüzün ve melankoli dikkat çekici. Peşin haklılıklara karşı duran bir duygusallık bu. Diğer Mamut toplamları düşünüldüğünde farklı bir eğilim.

Hatta şunu da eklemek gerekiyor; yoğun çizgiselliğin getirdiği, bir ifade (ekspresif) arayışı da hissedilebiliyor. Bu eskpresif tavır boya ile göze gelmiyor şimdilik; ama yine de yüzeyi zorladığını hissedebiliyorsunuz. Şunu tahmin edebiliyorduk zaten. Mat kavramsallığın rutinleşmesi sonrası dönülebilecek ilk uğrak ifadecilikti. Bu eğilimlerin uzun dönemde lirizmle kuvvetlenerek artacağını düşünüyorum.

Arda Diben’in çizgisel katmanlandırması dikkat çekiciydi. Hızlı ve tabakalaşan bir mimariyi zorluyor çalışmaları. Ayşe Bezenmiş’in “tekinsiz” çiftlenen gözleri, bekleyişi ve gözetlenmeyi, kırılganlığa tahvil eden çizgileri de etkileyiciydi benim için. Azime Sarıtoprak’ın çocuksu haritalarını, Ebrahim Mohamadian’ın boşlukta yüzen ağaçları ve Escher merdivenleri birbirine bağladığı yağlıboyalarını sevdiğimi eklemeliyim. Candan İşcan’ın grotesk karakalem çalışmaları, düşsel istiflemeleri de dikkatimi çeken diğer işler arasındaydı. Fotografta Furkan Temir, fine art baskının olanaklarını neredeyse sinemasal kadrajlara dönüştürmüş. İlgen Arzık’ın yıkıntılar üzerinde kesikler atan, hayaletler serpiştiren baskıları da dikkatimi çekenler arasındaydı.

Mamut’ta neon işle karşılaşmadım diye sevinirken Arzu Kıraner’in “Ben Hayal Değilim” neonu sevincimi kursağımda bırakıverdi. Naçizene tavsiye, direkt bildiri taşıyan neon işlerden uzak dursunlar derim…. Gerçekten gına geldi. Şimdi “Gına Geldi!” yazan bir neoncu da çıkıverir ama… Ben içimden geleni söylemiş olayım.

Mamut faslını bitirirken, son söz: Toprak Bek ve kağıt suluboyaları yeni keşfim oldu. Takip etmeye çalışacağım.

Bakalım bu yazıda değinmeye çalıştığım eğilimler 2016 seçkisinde nasıl görünür olacak. Bu arada Mamut’tan görsel istememe rağmen gelmedi. Malesef bahsettiğim sanatçıların çoğunun görselini koyamadım yazıma. Bu da küçük bir eleştiri olsun.

 

Yaralanan Beyaz

İstisnasız pentürümüzün en güçlü fırçalarındandır Selahattin Yıldırım. Uzun süredir galeri yapılarından uzak durduğu için son çalışmalarını görme fırsatı yakalayamıyorduk. Bu süreyi yoğun bir üretkenlikle geçirmiş belli..

RenArt’ta açılan “22×27” sergisi, bu ebatlardaki portrelerden oluşuyor. Selahattin neredeyse fırçanın bin bir sürüşünü birden deneyerek çok farklı yüzler ortaya çıkarmış. Onun imzası neredeyse kireç beyazı ile eş. Yara, sargı bezi ve katmanlı beyaz sürüş. RenArt’taki bize bakan yüzlerde bunu görebiliyoruz.

 

Sürüş ressamı öncelikle Selahattin, sadece boyayı sürüşü bile onu farkedilebilir kılıyor. Resim ve ressamlığın tartışıldığı günümüzde, eğer bir ressam görmek istyorsanız 4 Nisan’a kadar vaktiniz var demektir.

Daha fazla yazı yok
2024-03-29 15:05:31