Yazın ilk dondurması İlker Çınarel’den: Istanbul’daki ilk sergisi “Kırık Koli” bir performansla açıldı.

 İlker Çınarel’in Kulüp Külah’ta açtığı Kırık Koli’ye girdiğinizde, uğranılacak beş durak görüyorsunuz: Kapıda sizi karşılayan kırık koli; sağda bir dondurmacı; solda, sesiyle sizi kendine yönlendiren iki video ve arkada bir yerleştirme. Videolardan Araç Kaldırma Lifti, üzerinde yattığı liftle indirilip kaldırılırken çekilen Çınarel ve bu görüntülerle yan yana getirilmiş mastürbasyon görüntülerinden oluşuyor. Sarılan Erkekler, sarılan erkeklerin gövdelerinin üst yarısının samimiyetiyle alt yarısının mesafesi arasındaki tezadı sergiliyor. Yerleştirmenin öğeleri ise şu şekilde: Çıplak floresan ışık, altındaki kare okey masasını aydınlatıyor. Masada üç tane ıstaka var ve dördüncü ıstakanın gelmesi gereken kenarda, masadaki çuha, yerden izleyicinin önüne doğru uzuyor. Yerdeki çuhanın üstünde dağınık yerleştirilmiş okey taşları var. Masanın üstündeyse ahşap penisler, cinsel oyun zarları, birer kap beyaz boya ile siyah boya ve üç adet yağlıboya fırçası var. Istakaların üstünde üçer beşer tane taş var. Çerçeveli, sararmış bir Atatürk resmi masanın üstündeki duvarda asılı. Yerleştirmenin diğer odak noktasının merkezinde, önünde televizyonuyla tamamlanmış bir kanepe var. Kanepenin sağ yanında, yerde, gay porno dergileri özenle, yelpaze şeklinde yerleştirilmiş. Sol kolçağına ise bir defter konmuş. Üstünde bilinen zıbık hikayesi var, “eni Kürdi, boyu Arabi, letafeti Türki”… Koltuğun sırtındaysa, iki adet sarılı durumda çile. İlerleyen dakikalarda bu yerleştirmenin Çınarel’in performansı KONU NO: 1 – Açık İlişki’nin sahnesi olduğunu öğreniyoruz. Önce okey oynarmış gibi yapılan, daha sonra yerleştirmenin çeşitli donatıları aracılığıyla ve merkezde Çınarel’in olması suretiyle, üç kişinin sözsüz bir şekilde birbiriyle iletişime geçtiği aşağı yukarı 30 dakika. Bu süre boyunca neler oluyor mesela? Performansın ilk aşaması olan okey sırasında, sıra ıstakasız kenara geldiğinde, Çınarel yere eğiliyor, elleri üzerinde, kalçası havada ilerleyerek yerdeki çuhanın üstünde taş arıyor. “31” “69” gibi bir çift bulduğunda, o çifti götürüp sıradaki oyuncuya veriyor. Sıkıldıklarında, boyaları alıp çuhanın üstüne yazmaya başlıyorlar. İlk yazılan “AŞK” kelimesini, izleyiciye doğru yazıldığı için, herkes okuyabiliyor. Geri kalan yazıları ise, gerek yere yazılmaları gerekse kullanılan boya miktarının yetersizliği yüzünden, kimse okuyamıyor. Daha sonra, Çınarel’e Pollock hareketleriyle boya atılıyor. İlerleyen dakikalarda, çile çözülmeye çalışılıyor. Çözülmüyor; Çınarel’e süs oluyor. Duvarı ve Çınarel’i boyuyorlar. Önce basit şaplaklar, sonra açık açık itiştirmelerle işler fizikselleşiyor. Bira-sigara içiyorlar. En sonunda yere beyaz boya damlata damlata uzaklaşıyorlar ve performans bitmiş oluyor. Dağınık mı geldi? Bir takım referansları bir araya atmış, elbette bundan bir iş çıkar demiş gibi, belki? Ben, mesela, bu kadar teatral bir şey yapılacaksa, bir koreografi oluşturmak yetmez, biraz da performans sanatları eğitimi lazım demiştim. Evet, yazı sıkıcı şu ana kadar. Açıkçası, benim deneyimim de. Meğer Çınarel, işin en önemli noktasını imlemeyi unutmuş: Üç karakterin birbirini tanımadığını. Biriyle bir önceki gün buluşup konuşmuşlar; diğeri ise o gün dondurmacıyla birlikte, arkadaşının canı sıkılmasın diye gelmiş. “Son bir saatte oldu,” diyor Çınarel, “tek başıma da yapabilirdim.” İkisiyle ayrı ayrı yaptığı ön konuşmalarda, ilgi alanlarını, işin konusunun erkek cinselliği olduğunu, bu konudaki kendi duruşunu, istenirse kullanılabilecek öğeleri ve “oyuncul” olmalarını istediğini anlatmış. “Sadece takılalım.” Bir senaryodan bağımsız, kendilerine göre davranmalarını istemiş ve açıklamış, “zaman zaman sana yaklaşımım belki seni gıcık edebilir, bana tepki verebilirsin.” Biz seyirciler keşke bu bilgiye önceden nail olaydık: Bununla, performans birdenbire bir referans çorbası olmaktan uzaklaşıyor; toplum bakışı altında erkekler arası cinsellik meselesi ve deneyiminin gerçek zamanlı bir incelemesine dönüşüyor. Keyfi müdahaleler ve tekrar, performansta olduğu gibi, videolarda da sıklıkla uyguladığı yöntemler. Bir-iki tane ham çekim var; bunlar yavaşlatma, çoğaltma, üst üste bindirme gibi temel videografik numaralarla çeşitlendirilerek, özünde bir döngü halinde sunuluyorlar. Bu işlerde, ilgi alanı olduğunu savunduğu fikirlerle biçimsel öğelerin birbiriyle uyumsuzluğu, Çınarel’in biçimsel kararlarının temelinde henüz çözümlenmemiş, süslemeci bir yaklaşım olduğunu düşündürtüyor. Örneğin, “Araç Kaldırma Lifti”nde, tekrarlanan “Kaldırayım mı?” sesinin eşliğinde Çınarel’in liftin üstünde verdiği pozlardan teki Burt Reynolds pozu olsa da, diğerleri, biri yüz üstü diğeri sırt üstü olmak üzere statik, ölüyü andıran pozlar. Ayrı ayrı tutarlı olabilecekken, bir araya getirildiklerinde anlamı bulandırıyorlar. İlker Çınarel’in “maço mekanlarda cinsellik sorgulaması,” maço Türk kültürü içindeki gizli homoseksüel eğilimler gibi ilgi alanları, özellikle de günümüz Türkiye’si bağlamında değerlenen konular. Ancak, bütününe bakıldığında, süslemeci tavrı yüzünden Çınarel’in kendi meselesine ihanet ettiğini düşünmemek elde değil. Süslemeleri bilinçli bir yabancılaştırma stratejisi olarak görmek isteyenlere, sergiye adını veren kırık koliyle cevap vereyim: Aşağı yukarı 1 m3, hediye kağıdıyla kaplı karton kutuya bir yarık açılmış; sergideki işlerden görsel alıntılar bu yarıktan dökülüyor izlenimi verilmiş. Açılışın sabahı yapıldığı belli olan bu kolideki görseller, serginin ortasında düşüyor, Çınarel bir koşu bant kapıp geliyor, düşen parçayı yapıştırıyor. Kolinin bir işlevi ya da sanatsal değeri yok; Çınarel’in de itiraf ettiği üzere, tek amacı serginin ismini mekanla ilişkilendirmek. Halbuki kırık koliden çok daha etkili bir şekilde sergi içinde tutarlılığı sağlayan bir öğe var: Maraş dondurmacısı. Yüzünü videolara ve performans alanına dönmüş, arabası ve kostümüyle tamamlanmış duruyor; külahta top top kakaolu ve vanilyalı dondurma dağıtıyor. Dondurmacı, doğrudan bir iş olarak yerleştirilmemiş. Ancak performansı izlerken seyircinin dondurma yalıyor olması, bir yandan izleyiciden bir bakan-toplum oluşturarak onun performansa katılmasını; bir yandan da cinselliği öne çıkartılmış dondurmayı yiyen izleyicilerin, birbiriyle kurdukları ilişkiyi gözlemlemelerini sağlıyor. Çınarel “dondurmacı da bir performansçı esasında” diyor. Fiziksel bir kırık koli koyma ihtiyacı yaratacak kadar bağlantı kurulamayan bir sergi ismi yerine, “dondurmam kaymak” türü bir isim olaydı, ne güzel olurdu.

Daha fazla yazı yok
2024-03-28 09:06:02