The Talks projesi için  28 Şubat 2013 tarihli Brian De Palma söyleşisini Ezgi Altun çevirisiyle yayınlıyoruz.

Bay De Palma, filmlerdeki şiddet güzel olabilir mi?

Oldukça güzel olabilir. Söylememe gerek yok, Sam Peckinpah bunu oldukça güzel yaptı. Filmlerdeki drama için temel kurucu noktadır ve oldukça etkili, oldukça duygusal ve oldukça dramatik olabilir.

 

Çektiğiniz en iyi cinayet sahnesi sizce hangisiydi?

Sanırım Öldürmeye Hazır (Dressed to Kill) filminde yer alan asansör sahnesindeki cinayet derdim. Bobbi’nin Angie’yi öldürüşünü ve Nancy’nin buna tanık oluşunu ve aynaların kullanımı ile ağır çekim yönünden çok iyi fikirlerim vardı. Sanırım bu çektiğim en kanlı cinayetti.


Sizce izleyici için bir kadını öldürülürken görmek daha mı zor?

Eğer öldürmek için birini takip edecekseniz, bir erkekten ziyade bir kadını görüntülemek isterim. Neden? Bu, sabahlığını giymiş bir kadının elinde şamdan ile perili bir evde dolaştığı eski korku filmlerinden kalma bir şey. Arnold Schwarzenegger elinde şamdan ile dolaştığında olacağından daha savunmasız bir durum ve izlemesi daha ilgi çekici. Eğer o dolaşsaydı, bir sorun olacağından pek endişelenmezdiniz. 40 yılı aşkın sinema geçmişinizde, bir cinayeti çekmek ile ilgili ne değişti? Artık hepsi dijital yapılıyor.

 

Bu sahneleri protez ve bolca sahte kan ile çektiğiniz eski günleri özlüyor musunuz?

Hayır. Büyük zorluktu. Oldukça sıkıcıydı. Tüm protezleri yenilememiz çok uzun süre alırdı. The Fury filminin sonunda John Cassavetes’i patlattığım sahnede, 8 ya da 9 yüksek hız kameram vardı ve o, havaya uçtu. Havaya uçtu . Ve ilk çektiğimizde, olmamıştı. Vücut parçaları doğru kameralara gitmemişti ve tüm set kana bulanmıştı. İkinci deneme için hazırlanmamız neredeyse bir hafta sürdü.

 

Vay canına. En azından ikinci deneme işe yaradı mı?

Evet, ikinci deneme oldukça iyiydi. Kimse daha önce bunu yapmamıştı. Astronotların kullandığı harika yüksek hız kameralarım vardı ve üç tanesi takıldı çünkü fazla hızlı gidiyorlardı. Hepsi çok çok ağır-çekim çekiyorlardı – ve bu 70’li yıllardaydı – ve her şey bittiğinde etrafa bakıyordun, tüm set çok yavaş hareket ediyordu. Ve herkes “Deneme 2! Haftaya görüşürüz.” diyordu. (Güler.) Farklı bir sınıflandırma almak için bir şiddet sahnesini dışarıda bıraktığınız oldu mu? 70’lerde ve 80’lerde ve hatta 60’larda bile büyük mücadelelerim oldu. 1968 yılında sınıflandırma sistemi başladığında ilk birkaç filmim X sınıflandırmasına girmişti, bu yüzden onlarla Yaralıyüz (Scarface) filmine kadar mücadele ettim, hatta daha sonrasında da.

 

Yaralıyüz (Scarface) filmi ilk önce X sınıflandırmasında mıydı?

Evet, ama Yaralıyüz filmi ile sınıflandırma kurulunu yenebilmiştim. X sınıflandırmasına koysalar da, tüm komitenin ilgisini çekebilmiş ve kuruldan geçirebilmiştim. Yaralıyüz filminin nasıl düzenlendiği ile ilgili birçok tartışma vardı, fakat aslında sınıflandırma kurulunu hoş tutabilmek için kestiğim her şeyi geri koydum ve sizin izlediğiniz de buydu.

 

Yaralıyüz filminin hala etkili olduğunu görmek sizi gülümsetiyor mu?

Evet, ama bu kaderdi ya da bilmiyorum, şanstı, yapıldığı dönemi aşan bir film çektiğinizde, etkisi sürer, sürer ve sürer. Nesilden nesile filmi bağlayan bir şey vardır. Yani, Yaralıyüz temelinde bir gangster efsanesi üzerinde Amerikan Rüyası’nı anlatıyordu.

 

Bu, aynı zaman rap müzikte de oldukça büyük bir tema. Sizce hip-hop topluluğunun filme böyle hayranlık duymasının sebebi bu mu?

Bu her göçmenin yolculuğudur, bilirsiniz, bir iş bulmak ya da eğitim almak yerine karanlık tarafa geçerler. Kanundışı meselelerle uğraşırsınız ve hızlı bir şekilde çok zengin, çok güçlü ve çok deli olursunuz.


Bazı rapçilerin filme adanmış koca bir odaları var… Bunu nasıl açıklıyorsunuz?

Herkesi şaşırtan bir şekilde kültürün bir parçası haline geliyor bu. Benim neslim eskiden Rıhtımlar Üzerinde (On the Waterfront) filminden alıntı yapardı. Şimdi ise Yaralıyüz filminden alıntı yapıyorlar. Marlon Brando’nun taksinin arka koltuğunda söylediği “Mücadeleci olabilirdim.” cümlesi yerine, “Kendi malınla kafayı bulma.” diyorlar ya da “Önce para kazanırsın, sonra gücü, sonra da kadınları.”

 

Herhangi bir rap sanatçısı projelerinizde sizinle çalışmak istedi mi?

Olan tek şey, Universal’ın Yaralıyüz filmine bir rap albüm koyarak yeniden piyasaya sürmek istemesiydi. Ama bunu yapmalarına izin vermedim.

 

Giorgio Moroder’in albümü zaten mükemmeldi.

Teşekkürler. Ben de öyle düşünüyorum. O yüzden benimle mutlu değiller, çünkü oldukça fazla para kazanabilirlerdi, ama ben “O albüm değişmeyecek.” dedim.

 

Sanırım son söz sizin?

Evet.

 

Son söz sahibi olmak bir yönetmen olarak vizyonunuzu tamamlayabilmeniz için gerekli mi?

Bizim neslimiz oldukça şanslıydı. Son söz bizimdi. Yönetmenlerin süperstarlar olduğu bir dönemdeydik. Bugünlerde çok az yönetmenin son söz hakkı var. Belli ki Spielberg bunu yapabiliyor ve Scorsese de, ama çok fazla değil. Yeni yönetmenler sürekli son söz hakkı sahibi olamıyor ve filmlerinizi değiştirmediklerinden emin olmak için stüdyolarla mücadele etmek zorundalar. Çok tartışmalı filmler yapamıyorsunuz. Her zaman son söz sahibi oldunuz mu? Evet, Get to Know Your Rabbit dışında. (Güler.) 

 

Orada ne oldu?

Kovuldum!

Yazının orjinal içeriği için:

http://the-talks.com/interviews/brian-de-palma/

Daha fazla yazı yok
2024-03-19 02:13:22