Çok hızlı bir yıl geçirdik, her anlamda. Böyle kaotik yıllarda bütün bu siyasi, toplumsal, uluslararası çalkantılar içerisinde olan biteni hatırlamak çok kolay olmuyor haliyle. Türkiye’de 2016’nın müzik olayları sizce nedir sorusunu Facebook’ta ortaya atıverdikten sonra, aralarında gazetecilerden müzisyenlere, eleştirmenlerden müzik sektörü duayenlerine geniş bir yelpazeden çok güzel cevaplar toparlama şansına eriştim.
Hepsi de beraber yaşadığımız ama günün sonunda herkesin farklı ağırlıklarda ve anlamlar yüklenerek değerlendirdiği olaylardan koca bir liste çıktı ortaya. Aşağıda kendimce daha önemli gördüklerimden başlayarak (ve yeri geldiğinde kendi yorumumu da katarak) sıraladım:
Zeytinli Rock Festivali
2016 yılı haliyle hatırlarımızda daha çok krizleriyle ve acı terör eylemleriyle kalacak gibi görünüyor. Türkiye’de de müzik sektörü bu krizlerden nasibini yeterince aldı. Yılın başından itibaren yaşanan terör eylemleri, çok sayıda konserin iptal olmasına veya ertelenmesine sebep oldu. Bunlardan en kritiklerinin, malum darbe girişimi ve sonrasında yaşananlardı. Özellikle bir ay sonrasında, Ağustos ayı sonunda gerçekleşen Zeytinli Rock Festivali’nin izin krizi ve kamuoyu baskısı ile efsane bir şekilde festivalin gerçekleşmiş olması, çoğunluk tarafından Türkiye’de yılın müzik olayı olarak belirtilmekte. Hakikaten de, 15 Temmuz sonrası birçok müzik etkinliğinin iptal edildiği bir atmosferde, geniş kitlelerce heyecanla beklenen bir festivalin kaymakamlık tarafından oldukça temelsiz bahanelerle yaptırılmamaya çalışılması, siyasi partilere kadar varan büyük bir tepkiye yol açtı ve bunun üzerine verilen karar hızlıca geri alındı. Bu olay, eminim festivali düzenleyenler ve müzisyenler kadar, heyecanla olacak mı olmayacak mı diye festivallerini bekleyen onbinlerce genç müzikseverin de aklından uzun yıllar çıkmayacaktır.
İstanbul Caz Festivali
Diğer taraftan, darbe girişimine, aynı gece devam etmekte olan iki konseri ile yakalanan ve iptallere rağmen devam eden İstanbul Caz Festivali de yılın çok konuşulan etkinliklerinden biri oldu. İçinde bulunduğum organizasyon olması dolayısıyla İstanbul Caz Festivali’ne tarafsız bakmam mümkün değil belki ama, yaşadığı bu ağır darbeye rağmen festivalin devam etmesi birçok kişinin gözünde önemli bir işaret olarak algılandı ve kitlelere hayatın yine de devam ettiği yolunda güzel bir ümit, tutunacak bir dal sundu. Darbe girişiminin uluslararası camiada yarattığı korku atmosferine rağmen Türkiye’ye gelmekten çekinmeyen bir avuç yabancı sanatçı arasında emektar Cyrus Chestnut ve trompetçi Roy Hargrove gibi isimler de vardı. Ancak festivalin darbe girişimi sonrası tartışılmaz yıldızı ise konserini kararlılıkla iptal etmeyerek Türkiye’ye gelen ve Marmara Pera oteli önünde o efsane pozu veren Joss Stone oldu.
Joan Baez’in İzmir konserinin iptali
İstanbul Caz Festivali o dönemden kötü etkilenen tek etkinlik olmadı tabii. Özellikle Temmuz sonu / Ağustos başı gibi yapılacağı ilan edilmiş ve içlerinde Muse ve Sia gibi önemli isimlerin de olduğu başka birçok festival ve konser de iptal edildi. Ancak bunlardan özellikle bir tanesi, Joan Baez’in İzmir konserinin iptali, hiç beklenmediği kadar ses getirdi. Aslında özünde diğerlerinden pek bir farkı olmayan bu durum, Baez’in iptale dair Facebook üzerinden yaptığı umulmadık sertlik ve karamsarlıktaki açıklaması ile duyuldu, bu açıklama Türkiye’de kendisini seven herkesin biraz olsun içini burktu. Ancak esas olay, konseri düzenleyen İstanbul Caz Festivali’nin direktörü Pelin Opcin’in Baez’e aynı şekilde Facebook üzerinden verdiği samimi cevap üzerine gerçekleşti. Bu cevap, herkesin bu konudaki duygularına mükemmel bir şekilde tercüman olmuş olmalı ki, ulusal basına yansıyacak derecede sahiplenildi. Opcin cevabında, Baez’in Türkiye’deki sevenlerine verdiği bu mesajla kendilerini yalnız bırakılmış hissetmelerine yol açtığını söyleyerek sanatçının karamsar ve önyargılı yaklaşımını eleştirmişti.
Konserler iptal keyif verici faaliyetler devam
Darbe girişimi etkisinde ve ertesinde gerçekleşen başka önemli olaylar da oldu: Sıla’nın darbelere karşı olduğunu söyledikten sonra Yenikapı mitinginin de bir şov olduğunu söyleyerek eleştirmesi üzerine, özellikle kamuya ait sahnelerdeki konserlerinin iptal edilmeye başlanması, yine bu yıl müzik dünyasında yaşadığımız en tatsız gelişmelerden biriydi. Ayrıca yine her türlü terör eylemi sonrasında resmi olarak veya adı konulmadan yaşanan yaslarda, istisnasız bütün konserlerin iptal edilmesi, buna karşılık televizyonlardaki eğlence şovlarından, kitlelerin hoşça vakit geçirme vesilesi olan futbol müsabakalarına bütün “keyif verici” faaliyetlerin tam gaz devam etmesi de müzisyen ve müzikseverler tarafından yıl boyunca büyük tepki çekti. Keza İstiklal Caddesi’nin genel tenhalaşmasına paralel olarak Beyoğlu müzik mekanlarının kapanmaya başlaması ve seyircilerin Beyoğlu’ndan elini ayağını çekmesi de İstanbul’da kültür ve sanatın kalbi olan bu bölge için gerçekten içler acısı olaylardan biriydi. Yine Haziran ayında, Cihangir’de kendi halinde bir plak dükkanı olan Velvet Underground’daki Radiohead albüm dinleme etkinliğine bir takım kendini bilmezler tarafından Ramazan’ı bahane ederek yapılan saldırıyı da ister istemez yılın tatsız olayları arasında hatırlıyoruz…
Altüst’te yer alan şarkıya çekilen klip
Bunca karamsarlık yeter diyerek, biraz daha güzel şeylere bakalım. Bu yılın toplumsal dialog ve barış adına en önemli müzik olaylarından biri, Athena’nın “Ses Etme” klibi oldu. O Ses Türkiye jürisinde de yer alan Gökhan ve Hakan Özoğuz’un başını çektiği grubun 2014 yılı albümleri Altüst’te yer alan bu şarkı için çektikleri video klip, Türkiye’de bir travestinin hayatından kısa ama çarpıcı bir kesit sunmaktaydı. Klibin yayınlanması sonrasında yapılan tartışmalar bir süre programın bile önüne geçti. Ben şahsen böyle bir videonun, Athena gibi kitlelere dokunabilme imkanı olan bir grup tarafından sunulmuş olmasının oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye gibi birbirini anlamaktan çok uzak, çok farklı kesimlerden insanların bir arada yaşamak durumunda olduğu bir ülkede, böyle bir klibin üç beş kişiye bile bir şeyleri farklı bir açıdan gösterebilmiş, üzerine düşünmeye zorlamış olması önemli bir bir adımdır (video youtube üzerinde şu ana kadar 4 milyon kere izlenmiş). Tabii ki klibin anlattığı hikaye, bunu nasıl anlattığı, gerçek durumun klipte ortaya konduğundan çok daha kötü olduğu söylenebilir, bu açılardan eleştiriler yapılabilir. Ama son kertede grubun burada daha radikal ve çatışmacı bir dil yerine daha çok insana bir şeyler anlatabilmiş olmayı tercih ettiğini düşünüyorum – ve kitlelere ulaşmak adına bunu da doğru bir tercih olarak görüyorum. Diğer taraftan grubun, Türkiye televizyonlarında yayınlanmaması garanti olan ve sonrasında programdaki jüri üyeliklerini bile riske atabilecek tarzda böyle bir işe girişme cesareti gerçekten takdire şayan. Bu derece güçlü ve herkes tarafından sevilen bir grup olabildikleri için böyle bir sorun yaşamadılar ama onların yerinde herhangi başka bir grup olsa, herhalde sonuç farklı olurdu.
Konserler, Mekanlar ve Dış Borç Açığı
Yıl boyunca çok güzel konserler izledik. Özellikle Türkiye’den sanatçıların dolu dolu geçen konserleri gerçekten herkese biraz olsun umut ve mutluluk vermiş gibi görünüyor. Mor Ve Ötesi’nin 20. yılını kutlaması ve bu vesileyle yaptığı konserlerin büyük ilgi görmesi, Fazıl Say’ın yılın son ayında 4.000 kişilik bir salonu dört konser üst üste doldurması, Kalben ve Ceylan Ertem’in popüler müziğin alternatif sesleri olarak başarılı konserleri, Büyük Ev Ablukada’nın kıpır kıpır Fırtınayt geceleri bu yılın yerli sahnedeki güzel gelişmelerindendi. Ayrıca çok sayıda yeni isim ve grubun da sahneye çıktığı bir yıl oldu 2016: elektro/pop melodileri ile bir anda ortalığı birbirine katan Jakuzi, tatlı ve güçlü sesi ile gencecik Sena Şener, çılgın edit’leri ile bizi yıl boyunca her ortamda dans ettiren Hey! Douglas, yıllardır albümünü merakla beklediğimiz Selim Saraçoğlu, hiphop sahnesinde Eypio’nun başarısı, alternatif sahnede In Hoodies, Islandman, Uluru ve dahi şu anda ismini anamayarak ayıp ettiğim daha onlarca grup… Ama ters köşeyi de unutmamak lazım, 2016’da aynı zamanda “yılların eskitemediği” bazı isimleri de tekrar sahnelerde gördüğümüz bir yıl oldu: Özdemir Erdoğan, Derdiyoklar (4 saatlik konserleri ile efsane oldular), Mustafa Özkent, Mavi Işıklar ve Erkut Taçkın aklıma gelenlerden bazıları. Keza bir başka geri dönüş de kayıtlı müzik alanında yaşandı: Türkiye’nin ilk caz albümü sayılan (Erol Pekcan, Tuna Ötenel ve Kudret Öztoprak ortak çalışması) “Jazz Semai” ilk yayınlanışından 38 yıl sonra, 2016’da plak olarak tekrar basıldı.
Damon Albarn ve Suriyeli Müzisyenler Orkestrası
2016 yabancı gruplar açısından da (gerçekleştiği oranda) çok ilginç konserler izlediğimiz bir yıl oldu. Herhalde bunların başında, İstanbul Caz Festivali’nde Damon Albarn ve Suriyeli Müzisyenler Orkestrası’nın adeta savaş değil sanat diye bağırdıkları konseri saymak gerekir: Türkiye’den Ceza dahil dünyanın dört bir yanından müzisyenler ile renklenen konser, yılın en ilginç ve türler ötesi konserlerinden biri oldu, müziğin basitçe bir eğlence olarak görülemeyeceğini ispat eden işlerden biri oldu. Yine aynı festivalde Joss Stone ve Kamasi Washington konserleri, Akbank Caz’daki Pharoah Sanders konseri, yazın başında Babylon Soundgarden’de Oscar and The Wolf, Salon’da Mark Eliyahu, Avishai Cohen ve Anna RF ve Zorlu’daki Patti Smith, Sigur Ros ve Moderat konserleri, yılın çokça konuşulan konserleri arasındaydı.
Bu noktada Zorlu PSM’nin bu yıl içinde yaptığı konser atağından da bahsetmek gerek. Bir konser mekanı olarak çok başarılı bulunan Zorlu PSM’nin, diğer taraftan içinde yer aldığı yapı kompleksinin tartışılan imar sorunları, bu mekanın ciddi eleştiriler almasına yol açıyordu. Özellikle programda daha alternatif ve yerleşik düzeni eleştiren isimlere geldikçe çoğalan bu eleştiriler, Patti Smith konserinde doruk noktasına ulaştı. Bu tartışmaların kesinlikle sağlıklı ve gerekli olduğunu net bir şekilde teslim etmeli. Lakin yapının mevcut imar planına ve ruhsatına uygun inşa edilmiş salonundaki konserlerin, şehir için bir kazanç olduğunu düşünüyorum. Tartışmalı diğer tarafları ise bundan ayrı olarak tartışılabilir tabii. Meşrulaştırma eleştirilerini anlamakla beraber, bu konuların da hiçbir zaman çok net çizgilerle ayrılamayacağı zaten ortada. Aynı salonda konserler veren Kaan Tangöze’nin de bu imkanı alabildiğine kinayeli ve eleştirel sözlerle kullandığı “Baltalar Elimizde” şarkısını da bu vesile ile hatırlamak güzel olur. Ve yine bir başka açıdan, olanlara değil olmayanlara bakarsak, İstanbul’un en ikonik kültür mekanlarından biri olan Atatürk Kültür Merkezi’nin halen kapalı olması ve bir de üstüne bu yıl cephesinin adeta bir siyasi reklam panosuna dönüştürülmesi belki de üzerinde daha çok durulması gereken konulardan biriydi.
Dışarıya açılan Türkiye müziği
Tabii ki ülkenin ekonomisinde olduğu gibi müziğinde de “dış borç açığı” oldukça fazla. Ama yine bi elimizdekine bir bakalım: Yıllar sonra dönen isimlerin aslında başında gelen Selda Bağcan’ın Barselona’daki Primavera festivalinde İsrailli Boom Pam ile verdiği konser, tabii ki bu yılın en gururla konuşabileceğimiz işlerden biriydi. Binlerce seyirci karşısında Türkçe şarkıları ile çıkan Bağcan’a İspanyol seyircinin de hiç fena olmayan bir şekilde eşlik ettiğini gördük.
Diğer taraftan Gaye Su Akyol da yeni albümü için ünlü Alman plak şirketi Glitterbeat’ten yayınlanması güzel bir başadıydı, albüm özellikle Avrupa’da ciddi bir ilgi gördü, The Guardian’dan Pitchfork’a birçok yayından güzel eleştiriler aldı. Keza uzun zamandır Türkiye’de reggae müziği popülerleştiren Sattas’ın yurtdışı konserleri bu yılın çok konuşulanları arasındaydı. Ancak yılın yurtdışı turne rekoru yine yılların Baba Zula’sına ait, grup 20. yıllarında Avrupa, Amerika ve Asya’da çeşitli ülkede 40’a yakın konser verdi.
Aramızdan Ayrılanlar
Müzik dünyasında 2016 çok önemli kayıpları ile acı bir yıl oldu, Türkiye’de de aramızdan ayrılan önemli müzik insanlarını unutmamak lazım tabii. Unutulmaz beste ve film müzikleri ile olduğu kadar eşsiz kişiliği ile de birçoklarına örnek olmuş Atilla Özdemiroğlu’nu bunların arasında başta saymak gerekir herhalde. Diğer taraftan, 70’ler ve 80’lerde birçok önemli şarkıda imzası bulunan Ergüder Yoldaş ve ünlü gitaristlerimizden Asım Can Gündüz’ün vefati de herkesi hüzne boğan kayıplardandı.
Yeni Festivaller ve Yayınlar
Geleceğe umutla bakmak adına festivallerden güzeli yok. Bu yaz özellikle İstanbul dışındaki festivaller adına önemli bir yıl oldu. Yukarıda zaten bahsettiğimiz, artık efsaneleşmiş bir festival olan Zeytinli Rock’ın yanısıra ikinci yılında Nilüfer Fesivali’nin başarısı kayda değerdi. Diğer tarafta, İstanbul’da ise butik festivallerin çoğalması güzel bir gelişme oldu. Yıllardır sürmekte olan Demonation’ı burada en başta anmadan olmaz, Bant ekibi bu güzel etkinliğe yine devam ediyorlar. Aslında geçen yıl başlamış olan ve özellikle şehirdeki “ötekiler”e, mülteci konuklarımız ve onların sanatsal üretimlerine gönülden kucak açmış Dünyada Bir Köşe / A Corner In The World, Türkiye ve İsrail’de eş zamanlı düzenlenen Soundports ve Almanya’da başlayıp bu yıl Türkiye’ye de konuk olan X-Jazz festivalleri yılın diğer önemli butik festivalleri arasındaydı. Tabii bunlardan bahsederken, ülkemizde üç yıldır başarıyla devam eden ev konserleri etkinliği Sofar Sounds’un bu yıl sonunda bir de “Sofar Sounds Festivali” düzenlediğini ekleyelim.
Kara Plak Yayınları ve Yoldan Çıkmış Simalar
Ufak festivallerin yanı sıra güzel bazı yayınlara da değinerek son verelim yazımıza. Bu yılın en ilginç müzik yayıncısı, herhalde bunca zor bir yılda bir de müzik kitapları basacağız mottosuyla yola çıkan Kara Plak Yayınları olsa gerek. Nisan ayında Doruk Yurdesin çevirisiyle çıkan The Beatles kitabı ile başlayan serüvenleri, Aralık ayında yayınladıkları beşinci kitapları olan Leonard Cohen biyografisi ile devam etmekte. Ayrıca Türkiye’den caz duayenleriyle çok güzel röportajlar içeren (ve manidar başlıklı!) “Caz Çok Zor” kitabı da Kara Plak’tan çıktı. Bir başka önemli kitap ise Murat Beşer’in bir kısmı internet yayınlarında da çıkmış yazılarından yola çıkarak hazırladığı, müzik insanları portrelerinden oluşan İletişim Yayınları‘ndan “Yoldan Çıkmış Simalar” oldu. Ayrıca yayıncılık sektöründeki kriz ve dijital ortamdaki gelişmeler tabii ki müzik yayınlarını da etkiledi. Yılların Jazz Dergisi, basım ve dağıtım sıkıntıları sonucunda dijitale geçme kararı aldı ve bunu da Haziran ayı itibariyle başarılı bir şekilde uyguladı.