Hakkı Başgüney, 1970’li yıllarda siyasetin sanata yönelik ilgisi ve sanatın siyasallaşmasına ilişkin düşüncelerini SALT Beyoğlu-Açık Sinema’nın konuklarıyla paylaşıyor.
21 Nisan 2013 tarihine kadar SALT Beyoğlu’da sürecek olan ve 1976–1980 yılları arasında ortaya konan kültür siyasalarına yönelik dönemin sanatçılarının aldığı tavırlara odaklanan “Duvar Resminden Korkuyorlar” adlı serginin paralel etkinliklerinden biri daha, geçtiğimiz Perşembe (21 Mart) günü gerçekleştirildi.
Söz konusu etkinlikte, edebiyat, sinema ve tarih alanlarında çalışmalarını sürdüren Hakkı Başgüney, 1970’li yıllarda siyasetin sanata yönelik ilgisi ve sanatın siyasallaşmasına ilişkin düşüncelerini SALT Beyoğlu-Açık Sinema’nın konuklarıyla paylaştı. Başta edebiyat ve sinema alanlarında olmak üzere, siyasal düşünce-sanat ilişkisini çeşitli izlekler üzerinden değerlendiren Başgüney, konuşması süresince ilginç anekdotlara da yer verdi.
Konuşmasına, o dönemin ruhunu ortaya koyması açısından, önemli bir saptamayla başlayan Başgüney, 1970’li yıllarda sanatçıların, bir tür etkileşim halinde ve bir arada olduklarını belirtti. Başgüney’e göre, edebiyat, sinema, tiyatro ve resim gibi farklı disiplinlerden gelseler de sanatçılar, aynı ortamları paylaşıyor, aynı dergilerde yazıyor; dolaysıyla hem sanatsal hem de siyasal açıdan benzer bir gündemi paylaşıyorlardı.
Sanatın 1970’li yıllardaki serüvenine kaynaklık eden bağlamı daha iyi anlayabilmek adına 60’lı yıllardan yola çıkmanın daha uygun olacağını belirten Başgüney, ikisi de 1965 yılında kurulan Sinematek (Onat Kutlar) ve Yeni Dergi’nin (Memet Fuat) altını çizdi.
Sol düşüncenin,1960’lardan itibaren, öncelikle sanatçılar ve entelektüeller arasında kabul gördüğünü öne süren Hakkı Başgüney, sanatçıların 70’li yıllarda görünürlük ve ifade olanakları kazanmasıyla birlikte toplumun kayda değer bir bölümünün de benzer düşüncelerden etkilendiği belirtti.
Nazım Hikmet ve Sabahattin Ali gibi adları izleyen Orhan Kemal, Kemal Tahir, Aziz Nesin, Yaşar Kemal ve Attila İlhan gibi edebiyatçılar, yarattıkları gündem ve açtıkları tartışmalarla sanatçının yalnızca sanatçı olmadığı; aynı zamanda siyasal bir aktör de olduğu düşüncesini vurguluyorlardı. Söz konusu dönemde, Peyami Safa, Tarık Buğra, Sezai Karakoç gibi milliyetçi-muhafazakar eğilimleri olan adların da çalışmalar ürettiğini belirten Başgüney, sanat dünyasında daha etkin olanın sol düşünce olduğunu ve sanat ile sol düşünce arasında yakın bir ilişki geliştiğini öne sürdü. Başgüney’in bu saptamasına ilişkin en önemli kanıtıysa dönemin önde gelen sanatçılarının kendilerini sol bir kimlikle ifade etmeleriydi.
Sol düşünce ve sanat arasındaki ilişkinin belirli izlekler üzerinden şekillendiğini ifade eden Başgüney, bu izleklerin başında gerçekçilik düşüncesinin, diğer bir ifadeyle sanat yapıtının gerçeği ifade etme ve aktarma gücü olarak kullanılması düşüncesinin geldiğini belirtti. Kavramları dar anlamlarıyla kullanmadığının altını çizen Başgüney, gerçekçi yaklaşımın karşısında daha modernist denilebilecek bir yaklaşımın da olduğunu ve bu iki farklı yaklaşımı destekleyenler arasındaki tartışmaların da dönemin sanat dünyasında önemli bir yer tuttuğunu dile getirdi.
1970’li yıllarda ön planda olan gerçekçilik eğilimi gereği amaç, sanat yapıtı aracılığıyla topluma ulaşmak ve onunla ilişki kurmaktı. Toplumun sorunlarını mesele ederek, topluma ulaşma ve onunla ilişki kurma yönündeki girişimler, sanat-siyaset ilişkisinin ikinci önemli izleğiydi. Bir diğer izlekse, Türk sanatını evrensel ölçütlerle tanımlanabilecek bir sanat haline getirmekti. Başgüney’in dile getirdiği dördüncü izlek, Doğu-Batı tartışmasının ekonomik unsurlarla yeniden biçimlendirilmiş bir hali olan yerellik-evrensellik tartışmasıydı. Az gelişmişlik tartışması da yerellik-evrensellik tartışmasına paralel olarak yapılmıştı.
Başgüney, özellikle 70’lerin ikinci yarasında devrimci bir sanat arayışının geliştiğini belirterek, bu dönemde devrimci sanatın ne olduğuna yönelik bir tanımlama çabasına girişildiğini de ekledi.
70’li yıllarda Avrupa’da tartışılan feminizm ve cinsel ayrımcılık gibi meselelerinse aynı dönem Türkiye’sinde pek yankı bulmadığını ve geri planda kaldığını öne süren Başgüney, söz konusu tartışmaların Türkiye sanat gündemine 1980’li yıllarda girdiğini ifade etti.
Başgüney’in altını çizdiği izleklerden biri de sınıf meselesiydi. 1960–1980 yılları arasında sınıf meselesine ilişkin tartışmaların, 60 öncesinden ve 80 sonrasında çok daha yoğun bir biçimde yer aldığı belirten Hakkı Başgüney, özellikle edebiyat ve sinema alanlarında ortaya konan yapıtlarda sınıf meselesine odaklanıldığını ve bir tür çözümleye girişildiğini de dile getirdi.
Sanatçının geçmişle olan bağı, enternasyonalizm ve bağımsızlık isteği, sol düşünce ve sanat arasındaki ilişkileri şekillendirmeleri bağlamında Başgüney’in üzerinde durduğu diğer izleklerdi.
“Duvar Resminden Korkuyorlar” sergisinin paralel etkinliklerinden biri olarak, yine 1970’li yıllardaki sanat-siyaset ilişkisinin tartışılacağı bir başka konuşma, 4 Nisan 2013 tarihinde, Güler Bek ve Yusuf Taktak’ın katılımıyla SALT Beyoğlu-Açık Sinema’da gerçekleştirilecek.