A password will be e-mailed to you.

Venedik– 57.Venedik Bienali’nin Fransız küratörü  Viva Arte Viva- Yaşa Sanat Yaşa diyor. Adeta sanatın sanat için olduğuna o ilkokuldan beri sanatla ilgili herkesin hatta belki ilgisizlerin daha da aşina olduğu dikotomide taraf oluyor. Sanatın tezahüratını yapan bu başlık etrafında bir ilginç bir şey daha yapıyor. Türkiye Pavyonu, Gürcistan, Amerikan, Fransa Pavyonu gibi Venedik Bienali’nin varolan ulusal pavyon yapısını bir seferlik, bu sergilik kendi sergisine ödünç alıyor.

Ana sergisini çeşitli pavyonlara bölüyor.

Şaman Pavyonu, Renk Pavyonu, Gelenek Pavyonu, Zaman ve Sonsuzluk Pavyonu, Yeryüzü Pavyonu, Müşterek olanın Pavyonu ve Diyonizyen Pavyon gibi…

Bu trans-pavyon fikriyle küratör uluslararası pavyonlara ister istemez bir tazelik getirmiş oluyor. Pavyonun aslında bugüne kadar sorguladığımız hantal yapısını ödünç alması, bütün bir bienali, ulusal ve trans pavyonlarıyla bir bütün gibi algılamamızı sağlıyor.

Türkiye Pavyonu’na doğru yolda Gürcistan Pavyonu, eski bir ev inşa ettiği mekanına yağmur yağdırıyor. Gerçekten yağan yağmur burayı sanki Leviathan filmi setine dönüştürmüş. Eve yağan ve bardak tencere tavayı ağzına kadar dolduran yağmura, bunun ne kadar gerçek gibi olduğuna ister istemez bakıyorsunuz.

 

İtalyan pavyonunun Mary Shelly’ye çok ama çok şey borçlu mekanı, insan yapım ve imha merkezi, az ileride. Balmumundan üretilen insan boyutundaki insan heykellerinin nasıl kalıbı çıkarılıp üretildiğini gördüğümüz gibi onların özel yaratılan sera alanlarında nasıl deforme edildiğini de görüyoruz. Hayli distopik bir manzara. Şeffaf plastikten çadırlarda bozulan insan figürleri onlardan kalanların siyah bir fonda sergilendiği bir duvar.

Figürün sonunun, İsa’nın bedeniyle kurulan aşkın ilişkinin sonunun müjdesi olabilecek bu pavyonun bir başka sürprizini, sizi terasa çıkartıp bakışınızı şaşırtacak olanı burada anlatamıyorum. Spoiler olur. (Mutlaka görün diyebilirim.)

Türkiye pavyonuna daha da yaklaşıyoruz.

Komşu pavyon Peru duvarlarını siyah kaplamakla yetinmemiş özel baskılı ağır muşambadan perdeler asmış. Perdelerin kokusu bayıltıcı onların önünde sergilenen dev resim, Peru’nun gelmiş geçmiş tüm general ve yöneticilerinin ağzından bir baloncuk çıkarıyor. Baloncukta şöyle yazıyor: “Yarın…”

Bir başka Türkiye pavyonu komşusu Güney Afrika. 6. İstanbul Bienali’nden tanıdığımız Candice Breitz temsil ediyor. Breitz her zamanki gibi popüler sinemayla bu kez direkt bir ilişki kurmuş. Julian Moore ve Alec Baldwin’ı filminde oynatmış. İki dev iyi oyuncu karşılıklı birer mülteci ve gay’i oynamakta kusursuzlar.

 

Epik bir gerilimi var bu diyaloğun. Arada kesintiler var. Moore, ‘Candice kes’ diyebiliyor.Ya da Baldwin, kan çanağı gözleriyle ‘Candice burası iyi olmadı, diye dertlenebiliyor.

 

Son derece ilginç bu diyalog/monoloğu izlemeden önce siyah beyaz, lirik, pre-raphaelist bir tabloya öykünecek kadar sembolist üç ekran görüntüsüne maruz kalıyoruz. Üç siyahi karakter teknede. Suyun içinde çaresiz görünmekten çok uzak olduğu kadar çaresiz bakan üç canlı figür. Birinin güvercini var. Diğerleri suyun içinde ve teknede yatıyorlar. Ophelia yatışı gibi sanki teslim olmuş. Son derece etkileyici gerçekten… Gözlerinizi alamıyorsunuz.

Türkiye pavyonunun çok yakındasınız.

Hatta önünde.

Belki arkasında.

Yanı başında.

Türkiye pavyonunda görülecek hiçbir şey yok.

Cevdet Erek, Çın, 2017

Ahşap iskele geçici görünüyor.

Bir pavyonun arkası gibi kendisi gibi olmaktan ziyade.

Bir şey, ne gerçeği ne gerçeğin tıpkısının aynısını  ya da tıpkısının aynısını görmekten yorgunlara başka bir gerçeği gösterecek bir pavyon gibi durmuyor.

İskelede oturacak yerler var.

Minik bir rampa.

Bu minik rampayı sevdim.(Çünkü Aya Sofya’yı hatırlattı.)

Çıkıp sesin geldiği hoparlörlere madem görülecek hiçbir şey yok kulak verebilirsiniz.

Veyahut burayı bir ulusun pavyonu değil, bir pavyonun arkası önü, yanı falan sanıp turunuza devam edebilirsiniz.

Cevdet Erek

Viva Arte Viva diyerek temsili gerçekler ve onların ne kadar temsili ve ne kadar gerçek olduklarını düşünmeye devam ederek….

Ama bu kez duymanız gerekiyor. Durup dinlemeniz.

Sizin için sizden çok önce parçalanmış cümlelere kulak verdiğiniz takdirde göreceğiniz bazı imgeler olabilir.

Minik rampadan çıktınız.

Yokuş yukarı.

Bir ülkeyi temsil eden

Bir birey

Bir bireyin sesi

hırıldıyor

Türkiye Pavyonu’nda herhangi temsili bir şey göstermemek

Yokuş yukarı çıktığınız takdirde duyacağınız cümle kümelerinden biri bu. Bir diğeri de şu olacak:

Ya ya ya

Şa şa şa

 Erek’in ses sisteminin içi seslerle dolu.

Erek’in ses sisteminin içi şiirle dolu.

Ahşap konstrüksiyonun etrafı tel örgülerle çevrili.

Girilmez olan’ı temsili olmayan bir biçimde ifade etmeyi deniyor Cevdet Erek.

Bütün bu görsellik, temsili olanla alışveriş, hesaplaşma, gelenek ve aşkın olanın ifadesiyle meşgul bienalde Anri Sala, Nevin Aladağ, Kader Attia ile birlikte sesle görüntüyü, imgeyle yapıyı, hisle hissizliği buluşturan ortak bir kaderi paylaşıyor.

Bilhassa tam da Savaş sahnesindeki davulcu

Elinin bir anlık tereddütüyle dursun Savaş bitsin dediğinde bienal küratörü Christine Macel’in sanatın bir ileti biçimi değil, direnme eylemidir, sözlerini anımsatıyor.

Cevdet Erek’in 57. Venedik Bienali Türkiye pavyonundaki Çın başlıklı yerleştirmesinden görünüm.

Bunu yaparken Zafer Aracagök’ün tam da sosyal medyadan duyurduğu benim de sosyal medyadan alıntılayacağım Desistanz kavramını düşündürüyor:

Kendisini senin karşına diken şey karşısında bir pozisyon almaktansa nötr kalmak. Yatay olmak, haritanın krize girişidir. 

Türkiye Pavyonu’nda herhangi temsili bir şey göstermemek bir duyma ve bunun üzerinden görme biçimi yaratmak ‘yatay’ olmak demek.

Geçici, tellerle örgülü, agoratik iskele yapıda, sadece kulaklara seslenmek, bütünlüğü olmayan her bir cümle kümesinin bazen tek bir imgeye bazen birçoğuna bazen İstanbul’da yaşanmış ve yaşanacak anların toplamına vurgu yapmakla yetinmeyerek dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan tüm baskı rejimleri anında yapabileceğimiz tek şey olan ses çıkarmayı sürdürmeye, çınlamayı duymaya devam etmeye inancımızı körüklemek  demek.

Viva Desistanz Viva.

(57.Venedik Bienali izlenimlerim devam edecek.)

Daha fazla yazı yok
2024-12-22 17:06:00