Ah Yusuf’un o gözleri… Ah Yusuf’un o bakışları… Ah Yusuf’un o ıslanmış kirpikleri… Ah Mehmet’in bembeyaz olmuş yüzüyle kıpırtısız yatışı soğuk revirde… Cinsiyetiniz, yaşınız, ideolojiniz ne olursa olsun hiç fark etmez: 71. Berlin Film Festivali’nin ilk gününde çevrimiçi dünya prömiyeri yapılan Okul Tıraşı adlı filmde, altı ay kar altında bir Doğu Anadolu (Van, Bahçesaray) yatılı okulundaki çocukların halini görünce içinizden bir anne çıkacak. Baba değil, anne çıkacak. Filmde bir kez telefondan duyulan bir anne sesi var, onun dışında bir tek yavrusunu emziren anne köpek girer kadraja kenarından. Özen ve sevgi gösteren, koruyan, besleyen, ısıtan, temizleyen, sarılan bir anne özlemi… O anne olmak isteyeceksiniz. “Ah kuzum!” diyeceksiniz Yusuf’a ve Mehmet’e baktıkça.
Berlinale’nin Panorama bölümünde gösterilen ve festivaldeki tek Türkiye yapımı Okul Tıraşı, çok katmanlı, farklı okumalara açık, doğrudan siyaset yapmadan siyasi olabilecek kadar ustalıkla yazılmış ve yönetilmiş, her planında bir çocuğun masum bakış açısını görsel olarak yansıtabilen, hem somut bir gerçekliği örnekleyerek yerel sistem eleştirisi yapabilen hem evrensel adalet ve eşitlik temasını öne çıkarabilen bir film. Bunlar elbette bir filmi beğenip takdir etmemizi, sağlayan niteliklerdir, ama Okul Tıraşı daha da ileri gidiyor, izleyeni duygusal olarak derinden etkileyen bir sanat eseri oluyor. Sadece beş günlük bir sürede çevrimiçi düzenlenen 71. Festival’de, film sayısı 15 ile sınırlı tutulmasa Altın Ayı adayı da olabilirdi Okul Tıraşı.
Bazı filmler henüz proje aşamasındayken başarısını haber verir. Antalya Film Forum’a seçilmiş, Kültür Bakanlığı’ndan ve Eurimages’dan destek almış, work in progress aşamasında Karlovy Vary Film Festivali Eastern Promises platformundan First Cut Ödülü kazanmış bir projenin belli bir düzeyin üzerine çıkacağından kuşku yoktu… Ancak kameranın izleyiciyi Yusuf ile göz göze getirdiği, onun bakış açısını bize aktardığı anlarda filmle etkileşime geçmemizi sağlayacak sinema duygusu nadir bulunur. Ferit Karahan’ı İstanbul Film Festivali’nde En İyi Kısa Film ödülü kazanan Tufandan Önce (2010) ve Antalya’da Altın Portakal kazanan ilk uzun metrajlı filmi Cennetten Kovulmak (2012) ile tanıdım ama her iki filmini de ödüllerine ve siyaseten doğru içeriklerine rağmen beğenmemiştim. Acet ve Karahan’ın birlikte yönettikleri, 90’lı yıllarda bir köye giden sağlık ekibinin üç ve daha fazla çocuğu olan kadınlara doğum kontrol amacıyla taktığı spirallerin dinleme cihazı olduğu sanılmasının yarattığı karışıklığı konu alan, Eski Köye Yeni Adet adlı bir komedi filmi de bulunuyor, benim izlemediğim.
Senaryosunu, yönetmen ve oyuncu eşi Gülistan Acet ile birlikte yazdığı, görüntü yönetmenliğini Türksoy Gölebeyi’nin yaptığı Okul Tıraşı ise olgunlaşma ve ustalaşma eşiğini atladığının kanıtı. Oyuncu yönetimi çok başarılı. Hele Yusuf’u canlandıran çocuk oyuncu Samet Yıldız, soyadı gibi parlıyor!
Bozuk düzen, kaygan zemin
Okul Tıraşı ise yer yer ironik olmakla birlikte bir trajedi. Filmin hemen başında bir yatılı okuldaki banyo gününde öğretmen, kavga eden çocuklara soğuk suyla yıkanma cezası verir. Banyo başkanı çocuklar titreyerek yıkanırken başlarında bekler. Olan biteni başından itibaren dikkatli ve duyarlı bir çocuk olduğunu belli eden Yusuf’un bakış açısından izleriz. O çocuklardan biri Yusuf’un yatakhane arkadaşı Mehmet’tir. Geceleyin korkar, Yusuf’un yanında yatmak ister, ama söz olur diye izin vermez Yusuf. 11 yaşındaki Mehmet’in ertesi sabah başı ağrıyıp midesi bulanarak kalkar, ayakta duracak hali yoktur. Kustuğunda Yusuf temizler üstünü başını. Nöbetçi öğretmen Selim ilgilenmez, Yusuf ile revire yollar. İki küçük çocuk kar altında zor zar revire yürürler ama kapısı kilitlidir. Doktor ya da hemşire yoktur. Revir başkanı olan öğrenci gelir, Mehmet’in başı ağrıdığı için elindeki tek ilaç olan aspirini yutturup yatağa yatırır, Mehmet’in bilinci kapanır.
Olayın vehameti nihayet anlaşıldığında geriye dönük bir ihmal zinciri ortaya çıkar… Maddi imkansızlıkları, yıpranmayı, doğa koşullarını bahane eden bir duyarsızlık öğretmenleri, müdürü, şoförü, hademeleri, hatta öğrencileri sarmıştır. İbn Haldun’a atfedilen “Coğrafya kaderdir,” sözünü tekrarlayıp, üç kuşağın diline pelesenk olmuş “Türkiye’nin makus talihi”nin bir tezahürü olarak değerlendirebiliriz “Okul Tıraşı”nı: Coğrafya öğretmeni Türkiye’nin hangi bölgesinde olduklarını sorduğunda bir öğrencinin verdiği Kürt bölgesi cevabını düzeltir, öyle bir bölge olmadığını, Doğu Anadolu’da bulunduklarını söyler.
Belki bir başka dillere pelesenk olmuş deyişle, “mahremiyet bölgesi” cevabı verilse kızmayacak, kendi koşullarının zorluğundan dert yanacaktır. Bazı illerde kar tatili ilan edildiğini duymuştur öğrenciler, Türkçe öğretmenine sorduklarında cevabı manidardır. “Burada altı ay kar var, okul tatil edilse üç yılda sökerdiniz okumayı”… Sürekli yağan kar, anadili Kürtçe olan çocuklar ve hoşnutsuz öğretmenler dışında mekanın nasıl bir yer olduğunu gösteren tek bir uzak plan var filmde, o da ironik: Bembeyaz karla kaplı dağlar arasında bir vadiye sıkışmış okulun ışıkları yanan binalarını gösterir bize yönetmen. Masalsı, pastoral bir görüntü, oysa doğanın görkemi ve ışıkların sıcaklığı aldatıcıdır.
Kıt kanaat geçinen ailelerin çocuklarını okutmak için tek umutları olan ‘parasız yatılı’nın yolları kapalıdır, kaloriferi yanmaz, revirinde doktor ilaç bulunmaz, tek bir servis aracı vardır, o da köye gitmiştir… Öğretmenleri anlayışsız, tahammülsüz, şefkatsizdir öğrencilere karşı… Vicdanları bir yerde çeken bir yerde çekmeyen cep telefonları gibidir. Karnı bir türlü doymadığı için bir parça fazla ekmek alan öğrenciyi yemekhanede azarlar, “Kimse kimsenin hakkını yemeyecek,” diye bağırır Selim. Adalet duygusu bundan öteye geçmez. Biraz Abbas Kiarostami biraz Zeki Demirkubuz sinemasına gönderme yaparcasına kullanır revir kapısını Karahan. Hep kilitlidir, anahtarın emanet verildiği öğrenci ya namazdadır ya derstedir, Mehmet’i ilk kez içeri soktuklarında donmuş kilidi çaydanlıktan sıcak su dökerek açarlar, kapı açık olduğunda her içeri girenin ayağı kayar, telefon edebilmek için sandalyeyi pencerenin önüne çekip üstüne çıkmak gerekir…
Çok geniş bir kitleye hitap edebilecek kadar yalın, son derece rahat izleniyor, Okul Tıraşı. Öte yandan toplumsal eleştirisi, siyasi duruşu, psikolojik arkaplanı sağlam ve çok boyutlu bir yapıt. Gösterge ve metaforlarla anlam inşa etmek için çok özen gösterilmiş. Yarattığı duygusal etki, izleyiciyle bu kadar iyi iletişim kurmasının sonucu zaten. Örneğin filme adını veren “okul tıraşı” son planda hiç beklemediğimiz bir anlam yüklenerek yüreklerimizin üzerinden parçalayarak geçiyor, saç kesme makinesi gibi.