Bulunduğumuz zaman içerinde karşımızda tüm ciddiyetiyle duran bir gerçeklik var o da dijitalleşme. Teknolojik ilerleme ve dönüşüm hiçbir dönemde olmadığı kadar ciddi şekilde ilerleyişini her geçen gün sürdürmeye devam ediyor. Belki de bu noktada süreç içerisinde yakın zaman için belli kırılma noktalarından da bahsetmek gerekiyor. Mesela bu kırılma noktalarından birinin akıllı telefonlar olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Akıllı telefonların ortaya çıkıp yaygınlaşması ile beraber hayatımızda birçok şey değişti, peşi sıra gelişmeler ve icatların üst üste eklenerek gelişmesi ile bugün geldiğimiz noktada her geçen gün şaşırmaya devam ediyoruz ve geleceği daha çok merak ediyoruz.
21. yüzyılda teknoloji, olumlu ve olumsuz yönleri ile hayatımıza ekti ediyor ve birçok şeyin değişimine tanık oluyoruz; biten meslekler, ortaya çıkan yeni meslekler, değişen sistemler ve değişen yöntemler. Elbette değişen ve hatta değişime zorlanan alanlardan biri de eğitim. Bilgiye erişim yöntemlerinin değişmesinde internetin rolü ve okullar ile eğitimcilerin rollerinin, yeterliliklerinin sorgulanmaya başlanması beraberinde geldi. İnternetin mutlak bilgiye erişim konusunda bulanık fakat tamamen yadsınamaz olduğu da bir gerçek. Bunlar geniş kapsamlı tartışılması gereken konular olduğu için burada kesiyorum.
Dijital çağda güzel sanatlar ve eğitimi ülkemizde ne durumda?
Bu yazıda değineceğim konu bulunduğumuz dönemde yani dijital çağda güzel sanatların ve eğitiminin ülkemizde hangi konumda yer aldığı. Geçmişten kalan, geçmişten bu güne kadar gelmiş söz konusu bilgilerin ve yöntemlerin güzel sanatlar için günümüzde yetersiz kaldığını mı söylemek gerekiyor? Belki de evet. Bilindiği gibi Türkiye’de güzel sanatlar, fakültelerin benimsediği ekoller ile eğitim vermektedir, en azından vermekteydi. Bunlardan biri Fransız diğeri ise Bauhaus ekolü. Fakat burada enteresan olan Bauhaus ekolü yani sanat ve zanaatı birleştiren eğitim modeli çok az okulda merkeze alındı ve bazıları için bu ekol sadece sözde kaldı.
Gelelim Fransız ekolü güzel sanatlar eğitimine. Fransız ekolü bundan 20 yıl önce de eskiydi, o zamanın isteklerine de cevap veremiyordu bugün ise hiç cevap veremiyor, yani 19. ve 20. yüzyıl anlayışları ile 21. yüzyıl örtüşmüyor. Türkiye’de güzel sanatlar sadece bir okul dışında (Eskişehir Anadolu Üniversitesi) gelişmelere ayak uydurmadı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi güzel sanatlar alanında belki de Türkiye’de Bauhaus ekolünü en iyi uygulayan okullardan biri ve böyle olmasında benimsedikleri model ve teknolojik olanakların yeterliliği önemli faktörlerden sayılabilir.
Fakat burada asıl önemli olan bilgisayarın asıl üretim merkezi olduğu grafik ve animasyon bölümlerinden ziyade resim ve heykel bölümlerinin çağımıza ne kadar ayak uydurabildiği. Bakıldığında artık bir ekol ve anlayıştan bahsetmek zor, sadece eskiden kalmış anlayışların devam ettirilmesi söz konusu, buradaki eskiden kalan şey Fransız ekolü. Bu noktada Bauhaus eğitim anlayışının, okulun o dönem kapatılmış olsa bile temel fikrinin, yani sanat ve zanaatı birleştirip seri üretime dayalı, endüstriye hizmet eden anlayışın ne derece önemli olduğuna günümüzde şahit oluyoruz ve teknolojik gelişim de bunu sağlam bir zemine oturttu. “Sanat, sanat içindir” söylemi günümüzde geçerliliğini yitirdi demek, çok yanlış olmaz.
Disiplinler arasındaki üretim zeminlerinde ayırımlar ortadan kalktı
Türkiye’den dışarıya baktığımız zaman özellikle gelişmiş ülkelerde çağımızın isteklerine cevap verebilme konusunda dijital alanda sanat üretiminin ne boyutlara geldiğini görmek mümkün. Bilgisayarın sanat üretiminde etkin rol oynaması ile birlikte disiplinler arasındaki üretim zeminlerinde ayırımlar da ortadan kalktı. Peki, bu ne demek? Bilgisayarlar sadece grafik işlerin üretildiği bir merkez olmaktan çıkarak resim ve heykelin de icra edildiği bir merkez haline geldi ve bu beraberinde birçok farklı sektörün doğmasına yardımcı oldu.
Video oyunları için tasarımlar yapmak, animasyonlar için tasarımlar yapmak ve canlandırmak, yapılan 3 boyutlu tasarımların, oluşturulan imgelerin vs. 3 boyutlu yazıcılar ile fiziksel ortama taşınması ve bilgisayarda çizilen/boyanan herhangi tarzda bir resmin internette sergilenmesi veya baskısının alınarak fiziksel ortama taşınması veya ticaretinin yapılması bunlardan sadece birkaçı olarak sıralanabilir. Yani kısacası bilgisayarın farklı sanat disiplinlerini tek çatı altında topladığı gerçeği ile karşı karşıyayız. Bununla beraber ortaya dijital ressamlık ve dijital heykeltraşlık gibi kavramlarda çıkmış durumda.
Güzel sanatlar bir cazibe merkezi olmaktan uzaklaşıyor
Tekrar Türkiye’de güzel sanatlara gelecek olursak, maalesef özellikle resim bölümlerinde teknolojiden kısıtlı yararlanmanın yanı sıra kavramlara, felsefeye ve sosyolojiye boğulmuş bir eğitim anlayışının hâkim olduğunu görmekteyiz. Resim bölümleri resimden ziyade adeta el işi ve genellikle enstalasyon işlerin üretildiği bölümler haline geldi. Oysaki dijital alanda resim sanatı, teknik ve anlatımıyla son sürat devam etmekteyken Türkiye’de resim sanatında yeniliklere ayak uydurulamadığı için bir tıkanma söz konusu ve belli noktalardan ileri gidilemiyor. Heykel bölümleri için de benzer şeyler eser üretimi açısından söylenebilir, yani sadece çamur veya diğer malzemeler ile değil bilgisayar merkezli üretimlerinde yapıldığı. Hăl böyleyken gelişmeleri görmezden gelmenin ve yok saymanın günümüz ve gelecek nesiller için, yeni yetişecek sanatçı ve tasarımcılar için bir haksızlık olduğunu belirtmek gerek. Güzel sanatlar bir cazibe merkezi olmaktan uzaklaşıyor.
İçerisinde bulunduğumuz salgın dönemiyle beraber yeni başlangıçlara ve sonu yaklaşmakta olan sistemlere şahit oluyoruz, dijitalleşmenin etkisini daha fazla arttırdığını görüyoruz. Eğitim faaliyetleri de hızla değişirken güzel sanatlar bu değişimin neresinde? Türkiye’de güzel sanatlar 21. yüzyılın ihtiyaçlarına cevap verebiliyor mu? Bunu ciddi şekilde tartışmak gerekiyor.