19 – 31 Ekim tarihleri arasında Bomontiada’da düzenlenen Mamurt Art Project’te, Zeynep Abeş’in Memory Place adlı üç enstalasyon çalışmasını sergileniyor. Daha önce Los Angeles Art Show’da sergilenene video enstalasyon, İstiklal Caddesi’ni çok farklı bir gözle yansıtıyor. Sanatçının mezun olduğu UCLA Üniversitesi’nde bir tez projesi olarak ortaya çıkan Memory Place, ‘İstiklal Caddesi’, ‘Anne’ ve ‘Uçak’ adlı üç videodan oluşuyor. Kendisinin ve ailesinin çektiği 1000’e yakın fotoğraftan oluşuyor. Videoların ses tasarımı Devin Embil, uçak bulutu modeli Adam Ciglerın imzasını taşıyor.
Los Angeles Art Show’da gösterilen Memory Place’in hikayesi nasıl gelişti?
Sanat çalışmalarımın genellikle yoğunlaştığı konular tarih, hafıza ve anı kaybı hakkında oluyor. Zaman geçtikçe, İstanbul’un değişken ruhuna konsantre oldum ve şehri görsel bir şekilde fotoğraf ve film kullanarak arşivlemeye başladım. Özellikle pandemi döneminde ülkene dönememek, olan biteni uzaktan izlemek bu duygularımı daha da perçinledi. İstanbul’un en önemli tarihi caddelerinden biri olan İstiklal Caddesi’nin pandemi nedeniyle bu şekilde bomboş kalması beni oldukça etkiledi. İnsanların burada toplandığı, duygu ve düşüncelerini ifade ettiği yer, şimdi bomboştu. Bu duyguların birikimiyle arşivlediğim anılarımı bir araya getirmeye ve İstanbul gibi dinamik bir şehrin sürekli değişen kimliği ve siluetinin yarattığı yabancılaşma hissi üzerine bu projeyi yapmaya karar verdim. Özellikle pandemi sürecinde İstanbul’a gidip bu anları belgeleyemediğim için bu süreçte çekilecek fotoğrafları annem ve babamdan rica ettim. Fotogrametri teknolojisiyle, onların çektiği video ve fotoğrafları 3 boyutlu bir video haline getirdim. Her video yaklaşık 1000 fotoğraftan oluştu.
“Sesler, kentlerin kültürel kimliğinin paha biçilmez soyut bir yönü.”
Memory Place enstalasyon çalışmanızda ses başlı başına önemli bir yere sahip. Genelde böyle midir?
Sesi son anda düşünen sanatçılardan biriyim ne yazık ki. Videolarla uyumlu bir müzik bulmayı düşünüyordum ama sonra kendi kendime düşündüm, insanları gerçekten içine çeken ve sürükleyici bir anı deneyimi yaratmak için arşivlenmiş sesleri neden kullanmıyorum? Anılarımızı her ne kadar görsel olarak hatırlasakta, evimin veya şehrimin seslerine önemle ihtiyacım olduğuna karar verdim. Araştırmam sırasında, şehirlerin kaybolan seslerini kaydeden ve arşivleyen birçok proje olduğunu gördüm. Sesler, kentlerin kültürel kimliğinin paha biçilmez soyut bir yönü. Bunların özellikle İstanbul gibi hızla değişen şehirlerde korunması gerektiğine inanıyorum. Sokak videosu için, YouTube’da İstiklal Caddesi’nde çekilmiş binlerce videoyu izledim ve o çok özel caddenin kimliğini oluşturduğunu düşündüğüm sesleri bu videolardan edindim. Ayrıca kendi telefonumdan, ailemin çektiği bazı rastgele videolardan da çalan müzisyenleri ve küçük ses parçalarını da kullandım. İnsanların videoya bakmadan, gözlerini kapatıp sadece sesi dinleyerek anıları yaşayabilmelerini istedim. Aynı şey, annemin yemek masası videosundaki sesler için de geçerli aslında. Dedem gülüyor, aile sohbeti devam ediyor, tabakların şıngırdama seslerini duyuyoruz. . . Büyük bir aileden geliyorum ve bu seslerin hafızayı yeniden canlandırmada çok önemli olduğunu düşünüyorum.
“Memory Place, günümüzde arşivleme için kullanılan fotogrametri gibi gelişen teknolojileri şiirsel ve sembolik bir araç olarak kullanarak hafızamızın eksikliklerini yorumlamayı amaçlıyor.”
Memory Place peki size neler hissettiriyor?
Uzun zamandır kaybolabilecek hatıralarımı koruma amaçlı, çocukluğumdan beri değişen aile dinamikleri, evim, mahallem ve etkilendiğim sosyal ve politik dönüşümleri ele alan işler üretiyorum. Özellikle anı ve hatıralarımı unutma korkusununun nedenlerini düşünmeye başlayarak, geçmişimizi korumak ve kültürel hafızamızı canlı tutmak için yaptığım bir çalışma bu. Gittikçe artan yabancılaşma hislerimi ve zamanla var olmayacak şeyleri korumak için kullandığım arşivlenmiş fotoğrafları, çektiğim filmleri ve sesleri daha sürükleyici bir şekilde anlatmak istedim. Memory Place, günümüzde arşivleme için kullanılan fotogrametri gibi gelişen teknolojileri şiirsel ve sembolik bir araç olarak kullanarak hafızamızın eksikliklerini yorumlamayı amaçlıyor. Geleneğin zincirlerinden kurtulmuş saf bir duygu hayal gücü; bireysel yaratıcılık; adalet ve hoşgörü; farklılıklara saygı… Tüm bu duyguları içimde barındırarak bu çalışmayı ortaya çıkardım.
Eserlerinizde fotogrametri tekniğini kullandığınızı söylüyorsunuz. Bundan da bahsedebilir misiniz?
Fotogrametri, çoğunlukla mimarlar, haritacılar ve arkeologlar tarafından kullanılan bir görüntü yakalama tekniği. Herhangi bir ortam veya nesnenin üst üste bindirilerek çekilen fotoğraflardan, üç boyutlu dijital modellerin oluşturulmasını sağlayan bir teknoloji. Ayrıca bunu yaparken nokta bulutu verilerini de (point cloud data) kullandım. Çekilen fotoğraflardan alınan ölçümlerle kaydedilen binlerce veri noktasını üç boyutlu bir koordinat sistemi üzerine yerleştirerek, taranan alanın gerçek ölçekli üç boyutlu görüntüsünü bir fotogrametri programıyla oluşturdum. Taranan alanın her bileşeni yani üzerinde bulunan deformasyonlar, ağaçlar, insanlar ve çeşitli yüzeyler noktasal olarak kaydedildiği için, parçalı ve hafif belirsiz bir görüntü elde ediliyor. Bu tekniği lisans sırasında gördüğüm animasyon kursu sayesinde öğrendim. Ancak arşiv sanatına ve hafızayı korumaya olan ilgim, İstanbul’da çalıştığım zamanlardan geliyor. Şehrin sürekli değişen ve silinen grafiti ve çeşitli sokak sanatı eserlerini koruma amaçlı fotoğraflarını çekip, taramaya başlamıştım. Sonunda, bir proje haline getirerek belgelediğim tüm sokak sanatını ve duvar yazılarını yeniden düzenleyerek bir artırılmış gerçeklik (augmented reality) uygulaması ile şehirdeki orijinal konumlarına yerleştirdim. Böylece insanlar İstanbul çapında arşivlenmiş grafitileri yeniden ait oldukları yerlerde görebiliyorlardı.
“Aslında hüzün ve mutluluk hepsi bir arada. Bir yandan da evimin dışındaki çelişki, İstanbul’un değişken ruhuyla belirsizliklerin getirdiği yabancılaşmayı ifade etmeyi amaçladım. “
İstanbul videsunun yanı sıra ailenin de bulunduğu ‘Anne’ sofrasından ve dönüş yolu olan ‘Uçak’ videosundan da bahsedebilir misin?
Ablamla her eve dönüşümüzde annem bizim en sevdiğimiz yemeklerden oluşan büyük aile sofrasını kurar. Her yıl bu kendini tekrar eden bir anı. Annemin beni evde karşılaması. Eve her girişimde tanıdık kokular etrafımı sarıyor. Çatal bıçak sesleri, babamın şakaları, kuzenimin gülüşü, sofrada edilen sohbetler… Tüm bu seslerin hepsini kaydediyorum. Ben de bu anıları telefonumla çekiyorum ve yine bir akış sırası içinde sesleri ve görüntüleri bir araya getiriyorum. Yemek masası dolup taşıyor. Anneannemin patlıcanlı pilavı, en sevdiğim pastaneden börekler, mercimek köftesi, zeytinyağlı sebzeler, çay ve çeşit çeşit Türk tatlıları. Annem yemek masasının etrafında mutluluktan zıplıyor, işini gururla sergiliyor. Yemekle dolup taşan tabağa son bir köfte koymaya çalışırken en çok neyi özlediğimi soruyor. Tüm bu anılar evimin verdiği huzur ve aidiyet duygusunu canlandırıyor. Aslında hüzün ve mutluluk hepsi bir arada. Bir yandan da evimin dışındaki çelişki, İstanbul’un değişken ruhuyla belirsizliklerin getirdiği yabancılaşmayı ifade etmeyi amaçladım. Uçak videomda ise artık dönüş yolunu ve iki hayatım arasında, zamanın var olmadığı bir alanı gözler önüne seriyorum. Tekrar evinizden bir kopuş yaşıyorsunuz ve bir kayıp hissine bürünüyorsununuz. Ve tüm o İstanbul’un karmaşık bireyselliğine dair tüm kişisel anılarımı geride bırakıyorum.
Memory Place, Mamut Art Project’te sergileniyor. Amerika’dan sonra Türkiye’de İstanbul’da gösterilecek olmasıyla ilgili hissiniz nedir?
Projemi ilk defa Türkiye’de sergileyeceğim için çok heyecanlıyım. Amerika’da aldığım geri dönüşler her ne kadar değerli olsa da, çalışmalarımı özellikle kendi ülkemde sanat severlerle buluşturmak hem kariyerimin hem de çalışmalarımın geleceği için çok önemli. Uzun zamandır Mamut Art Project’i takip ediyorum ve onların desteğiyle çalışmalarımı ilk defa Türkiye’de paylaşacak olmaktan ayrı bir heyecan duyuyorum. Özellikle İstanbul’u ele alan bir proje olduğu için, pandemiden dolayı uzun bir bekleyişten sonra, sonunda kendi şehrimde eserlerimi göstermekten mutluluk duyuyorum. Sanat kariyerimin hala başındayım ve Türkiye’de de bazı projelerde eserlerimle yer almak üzere görüşmeler yapıyorum. Bu serginin gelecekte birçoğunun ilki olmasını umut ediyorum.
Peki sırada neler var? Yeni projelerinizden söz etmek ister misiniz?
Şu anda “Memory Place” projesini bir seri olarak devam ettirmeye çalışıyorum. İstanbul’un birkaç farklı mahallesinde fotoğraf yürüyüşlerine çıkarak, yeni 3D modeller yaratıyorum. Umudum, fotoğraf ve video kadar sık ve pratik bir şekilde anılarımı da fotogramateri teknolojisiyle varlığını sürdürmek. Aynı zamanda 3 boyutlu modellerin içinde insanların serbest şekilde hareket edebilmesi ve çekilen alanın tam büyüklüklüğünü yansıtmak için, sanal gerçeklik enstalasyonları sergilemeyi planlıyorum. Yalnız sanal gerçeklik gözlüklerini paylaşmak şu anda pandemiden dolayı güvenlik açısından çok tercih edilen bir teknoloji olmadığı için beklemedeyim. Bunun dışında, fotogrametri gibi yeni medya araçlarının geçmiş ile olan ilişkimizi nasıl etkileyeceği üzerine olan araştırmalarımı UCLA’in medya üzerine olan doktora programında devam ettirmeyi planlıyorum.