A password will be e-mailed to you.

"Leyla Erbil aynı zamanda bir “musıkişinas” idi. Öykü ve romanları, müzik kutusu misali bir yazar."

Nermin, nicedir aklına koymuştu; “Halkına yakın olmak istiyordu.” En sonunda, Bedri’yi de ikna etti. Taşlıtarla’ya taşınmaya karar verdiler. Babasının Karadenizli akrabaları arasında nicedir adı komonise çıkan Nermin, evin eşyalarından bazılarını satıp, gümüşlerini ve birkaç değerli parçayı annesine teslim edip,  bir göz odaya ne sığarsa arabaya yükledi. Taşıyıcılar eşyayı gecekonduya yerleştirirken… Aklına evde kalan piyano geldi: “Bir sefer daha yapalım!”

Lakin tam kuyruklu, R. Erblich und Söhne kapıdan girmiyordu. O zaman “halka feda olsun!” babında canım piyano bahçedeki erik ağacının gölgesine kuruluverdi. Mahallenin sabahtan beri her şeyi seyreden çocukları piyanonun gelmesiyle iyice meraklanmıştı:

“… Bayan Nermin heyecandan tıkanan bir sesle yanına çağırdı. Çocuklar başlarını öte yana çevirdiler. İçlerinden biri, en kabacası, bir el cepte, kaşlar çatık, usul adımlarla Bayan Nermin’e yaklaştı, ardından ötekiler de seğirtti. “İşte çocuklar, bu çalgıya piyano derler. Size anlatayım: Bakın şimdi, piyano on sekizinci yüzyılda ortaya çıkmış bir çalgıdır…”

(…)

Çocuklar söylenenleri anlamamış ya da dinlememiş görünüyorlar, çatık kaşla bakmalarını sürdürüyorlardı. Bayan Nermin gülümseyerek “Gelin, yaklaşın, şimdi size çalayım; bakın nasıl sesler çıkaracak” dedi. Altına bir sandalye çekerek oturdu ve “Chopin’den bir vals” diye, çalmağa başladı. Parçayı kesip de döndüğünde bahçenin kadınlı erkekli tıklım tıklım dolmuş olduğunu gördü. Küçük bir kız sağa sola sallanarak müziğe uymaya çalışıyordu; anası, sırtına bir yumruk atarak durdurdu onu. Bayan Nermin bahçeyi dolduran halka canından kopan bir gülüşle “Merhaba” dedi. Halk duyulur duyulmaz bir sesle “Merhaba” diye karşılık verdi. Sonra erkekler yavaşça sıyrılıp ağır ağır uzaklaştılar, kadınlar kısa süren bir şaşkınlıktan sonra “Hoş geldin” dediler. İçlerinden kimisi, erkekler gibi, sessizce ayrılıp gitti; birkaçı kalıp “Güle güle otur ee, nasılsın bakalım” gibi laflar ettiler. Bayan Nermin onlara da piyanodan açıp isterlerse çocuklarına ders vereceğini söyledi. Kadınlar buna bir karşılık vermemişler sadece birbirlerine bakmışlardı. Bayan Nermin buna çok sevindi. Gereksiz bir coşkunluğa, sanki bir korkuya kapılarak saçmaladığının fakındaydı. Halka sınıf bilincini aşılamanın yanı sıra piyano dersi vermenin partililerce kendisini nasıl rezil edeceğini biliyordu. Bundan onu koruyan halkı bir kez daha sevgiyle kucakladı içinden. “Eee yerleş de bakalım geliriz” diye başörtülerini dişleriyle çekeleyip giden kadınların ardından bakarak “Canım Halk” dedi. Kendi kendine bir daha böyle aceleci olmamaya, soğukkanlı davranmağa karar verdi. 

Tabii ki öyle olmadı. Nermin yerleştikten sonra gelip giden mahallenin kadınları önce sorgu suale başladılar: “Anan, baban kim? Ne iş yapıyorlar? Kaç para kazanıyorlar? Katları var mı? Kaynanan, kaynatan, kardeşin, kayınbiraderin, onların işleri, aylıkları, çamaşır makineleri var mı? Hangisinin kaç çocuğu var? Senin neden çocuğun yok? ASLEN nerelisin?..”

Nermin, başka zaman olsa, yani “ötekilerle” yaşıyorken “adilik” diye nitelendirdiği bu soruların her birini büyük bir sabırla cevaplıyor sonra kendi “repertuarına” geçiyordu: Sınıflı Toplum! İşte o zaman odada büyük bir sıkıntı başlıyor, “bana müsaade, geç oldu” diye… herkes dağılıveriyordu…

Dahası var:

“Aksaray’a kadar gidip gelivericem…” diye bir gün bebeğini Nermin’e bırakan Ruhsar,  bir öğleden sonra, otururlarken Nermin’in “Tanrı’nın bugüne kadar hiçbir yoksulun işine yaramadığı’ sözüyle bir hışım bebeği kaptığı gibi fırlayıp “Tövbe de Nermin abla, tövbe de çarpılırsın” deyip gitti ve bir daha hiç uğramadı.

Ama diğerleri, sık sık gruplar halinde özellikle de mutfağa girip çıktı: ‘Kız bir makine varmış görek dedik”

Sonra o ince, uzun bir acayip delikanlı; Nermin bahçede, piyanonun yanı başında kitabını okurken bir gün, dikkatli dikkatli bakıp, uzun ve gergin  bakışmanın finalini tükrükle taçlandırıveren…

Kaldı ki, taşınmadan hemen sonra  Nermin’in “başkanı”  bahçedeki bir yemek için geldiğinde öğrenmişti; mahallenin hemen berisindeki  bina: Komünizmle Mücadele Derneği…

… Ve nihayet kış başında,  ayyuka çıkan vaziyet: İti köpeği bahçeye toplayıp, al takke ver külah yapılıyor. Kadın orospu kılıklı, –pipolu– kocası, boynuzlu! Ayrıca kadın saatlerce rakı masasında erkeklerle dip dibe ve hatta arada mahalleli kadınların  kocalarını bile davet ettiği oluyor!  Bu durumda “ortamın” ahlakı bozulmakta ve en önemlisi: Bunlar burada ne arıyor?

“Arayan bulur!” Nermin’in Taşlıtarla’dan ayrılma sahnesi, Tuhaf Bir Kadın’ın en kuvvetli bölümlerinden ve başrolde elbette:  Kuyruklu,  R. Erblich und Söhne!

Muhteşem kadın Leyla Erbil, Tuhaf Bir Kadın ile başladığı yazarlık kariyerini/döngüsünü  Tuhaf Bir Erkek ile tamamladı. En başından, sonuna her satırıyla Türkiye’ye öğrettikleri, katkısı ortada ve ne şüphe: Elbette, kendisine  şükran borçluyuz.

Hoş… Teşekkürün büyüğü, bir Türkiye klasiği olarak sanki vefatının ardından daha bir cömertçe mi sunuldu, bana mı öyle geldi bilmiyorum.

Ancak, emin olduğum şu: Ortada ihmal edilen –neredeyse hiç dile getirilmeyen–  bir realite var:  Leyla Erbil aynı zamanda bir “musıkişinas” idi. Öykü ve romanları, müzik kutusu misali bir yazar. Üstelik, notanın her türlüsü, her zaman hazır ve nazır: Senfonik, alaturka, halk ezgileri… popüler tınılar…

Roman/öykü kahramanlarının toplantılarında, ayrılık acılarında, hatıralarda, hastane koridorlarında, akşamlarda, sabahlarda, ölürken ve yaşarken… Her zaman müzik var kulaklarımızda.

Dolayısıyla, “algıda seçici” bir okur olarak malumu ilan etmeliyim: Erbil’in müzikal repertuarı,  neredeyse kelimeleri kadar zengin ve ilham verici.

Hem de,  her son sayfadan sonra,  diskotek karıştırılıp her biri mutlaka dinlenecek ve eğer böyle yapılmazsa o metinlerin eksik ve yalnız kalacağı bilinecek kadar.

Leyla Erbil, üretken ve onurlu bir yaşam sürdü ve öyle  ayrıldı aramızdan. Onu çok özleyeceğiz.

Lakin şimdi final vakti: Yazıyı, Tuhaf Bir Kadın’la açtık, onunla kapayalım. Nermin, yolun başında gencecik bir üniversite öğrencisi ve bilin bakalım fakültede biraz geç girdiği dersin hocası kim?

Bingo!!! –Lükse bakar mısınız?–

Ahmet Hamdi Tanpınar, üstadı Yahya Kemal’i anlatıyor:

dün bezminizin bir ezeli neş’esi vardı;
saz sesleri ta fecre kadar körfezi sardı;
vakta ki sular, şarkılar inlerken ağardı,
bendim geçen,ey sevgili,sandalla denizden!

Makam; nihavend. Beste; Muzaffer İlkar. Şiir; malum. Nam-ı diğer: “Dün kahkahalar yükseliyorken evinizden…” Beraber dinleyelim. Muhteşem kadın da dinlesin –nur içinde– yattığı yerden.

 

Yazının Notları:

1. Leyla Erbil külliyatındaki alaturka repertuardan “ortaya karışık” derleme şu şekilde:

Sen Bezmimize…’- Cevdet Çağla- Hasan Ali Yücel/ Suzinak Şarkı
Yar Açtı Taze Yare…’ – Medeni Aziz Efendi /Uzzal Şarkı
Bir Günah Ettimse…’- Selanikli Ahmed/ Suzinak Şarkı
Siyah Ebrulerin…’ – Kul Mehmet- Lem’i Atlı/ Uşşak Şarkı
Sine-i Suzanıma…’ – Lem’i Atlı/ Hicaz Şarkı
Gönül Durup Dururken Bir Güle…’ – Selim Aru/ Şükrü Tunar- Hüzzam Şarkı
Akşam Erdi Yine Sular Karardı…’ – Rahmi Bey/ Hicaz şarkı
Kederden mi neden bilmem..’ – Hicaz Şarkı/ Nasibin Mehmet Yürü
Kamer çehre peri-ru tende canım… – Hacı Arif Bey/  Hicaz Şarkı

2. Erbil’in Cüce romanındaki repertuarı ise,  neredeyse büyük bölümü satır aralarına, yani ancak “bilenin” anlayabileceği şekilde tek cümleyle –bazen iki kelimeyle–  yerleştirilmiş eserlerden oluşuyor. Bu durumda “şifreli” ve –yanı sıra– açıkça anılan eser listesi şöyle:

Gurbet o kadar acı ki…’ – Kemalettin Kamu- Yıldırım Gürses/ Uşşak Şarkı
Şimdi Uzaklardasın..’ – Zeki Müren/ Suzinak Şarkı
Hala Kanayan…’ – Sinan Ozan – Yorgo Bacanos/ Mahur Şarkı
Sen Bezmimize…’ – Cevdet Çağla- Hasan Ali Yücel/ Suzinak Şarkı
Dün Kahkahalar…’ – Yahya Kemal – Muzaffer İlkar/ Nihavend Şarkı
Koklasam Saçlarını…’  – Mustafa Nafiz Irmak – Artaki Candan/ Nihavend Şarkı

3. Bu listelerden de görüleceği gibi Leyla Erbil’in son derece klas bir alaturka zevki var. Her biri birbirinden değerli bu eserlerden Yorgo Bacanos’un Mahur şaheserini Güzin Değişmez’den dinlemenizi –ziyadesiyle gözyaşı oluyor!– özellikle öneririm. Bir Zeki Müren klasiği olan “Şimdi Uzaklardasın’ ise,  ‘gidenin’ ardından  söylenecek- dinlenecek şarkı anlamında elbette bir klişe ama bu durum, ne şarkının ve ne de bağlamın kıymetini ve gereğini  eksiltmiyor.

4. Leyla Erbil külliyatının  Senfonik Müzik bağlamındaki yelpazesi de çok geniş.  Schumann, Bach, Chopın, Verdi, Scuhbert, Rahmanınov ve Çaykovski’ye kadar genişleyen notaların, metinlere nasıl bir derinlik kattığı okurların malumu. Aynı şekilde Halk Müziği ve popüler Batı Müziği ezgileri de Erbil okumalarının kuvvetli eşlikçilerinden.

5. Sonsöz, “Bayan Nermin” bağlamında olsun. Tamam kabul. Nermin;  çok heyecanlı, coşkun, esrik, cahil, realiteden uzak, halkına yabancı, “ithal”, aymaz, yersiz ve zamansı… idi… de Nermin’i vakti zamanında Taşlıtarla’dan küfür kıyamet kovanlar, aradan yarım yüzyıldan fazla zaman geçtikten sonra… bugün: Hangi vaziyette?

Hoş… Leyla Erbil, bütün hayatı boyunca bunu sordu  da ne oldu?..

Elcevap: Toplasanız bir ay önce memleketin –şehrin– orta yerinde bir piyano gözaltına alındı!
–Markasını sormayınız! Ezberimde değil–

Yorgo Bacanos – Mahur şarkı: Hala Kanayan…
Güzin Değişmez icrası ile dinlemek için NTV -Makam Farkı- 15.6.2013 tarihli yayın:

http://www.ntvradyo.com.tr/programlar/2013/6nmi7nhx/makam-farki

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 17:34:37