A password will be e-mailed to you.

Troçki’nin Büyükada’da yaşadığı ev neden bir yıkıntı halinde? Birçok binanın başına geldiği gibi, burnundan kıl aldırmayan koruma aygıtlarına, tescil kararlarına rağmen bu evin bugün bir enkaza, çöpe dönüşmüş olması yeteri kadar travmatik bir durum değil mi?

Büyükada’da (Prinkipo) Ekim Devrimi’nin önderlerinden biri olan ve bugün bir yıkıntı halinde olan Troçki’nin yaşadığı ev bir müze olur mu? Adalar’da faaliyet gösteren "Arka Güverte" adlı sivil girişim tarafından geçtiğimiz hafta sonu düzenlenen harika geziden sonra akla gelen ilk soru bu. 

Masis Kürkçügil’in verdiği bilgiye göre Meksika’daki evi, bir hafıza mekanı olarak 80’li yıllarda müzeye dönüştürüldüğüne göre, en önemli eserlerini verdiği, hayatının en verimli dönemini geçirdiği Büyükada’da kaldığı ev de neden bir müze olmasın? Üzerinde durulması, çalışılması gereken bir fikir. Ancak yalnızca bu mekanı kurtarmayı amaçlayan bir "müzeleştirme" fikri her zaman başarılı bir sonuç vermeyebilir. Tarihteki ünlü şahsiyetlerin hafıza mekanları, yaşadıkları yerler ziyaretçi çekiyor. Troçki için ise zannedersem çıtayı yükseltmek, belki de imkansızı istemek gerekli.  

Bir kere dünyada da artık müze pek kalmadı. Kelli felli isimleri olan müzeler, paha biçilmez kolleksiyonlara sahip olan antika değerindeki kurumlar bile günümüzde acaip bir dönüşüm yaşıyorlar. En köklü kurumlar bile öyle. O zaman Ekim Devrimi’nin önderlerinden biri olan Troçki’nin adıyla anılacak bir müze bugün, bütün bu yaşanan gelişmelerden sonra biraz bayatlamış olmaz mı? Bugün bu sorunun farkında olan yönetimlerin derdi Türkiye’de olduğu gibi paha biçilmez tarihsel mirasların, anıtların, binaların, kolleksiyonların üzerine yatıp, onları kabiliyetsiz örgütlenmeleri ile sömürmek yerine, anlamlarını, birikimlerini, geçmişlerini kurumsal iktidar ilişkilerinden güç almayan deneysel bir alana taşımaya çalışmayı denemek.

Zannedersem Troçki Evi hayal edildiği gibi kolayca müze olamaz. Çünkü onu müze yapacak özne ortada yok. Ne bir siyasal hareket var, ne onun tarihsel kişiliğini önemseyerek,  geleceğe taşımayı uğraş edinmiş bir örgütlenme, ne de parasını bunun için kullanacak çılgın bir zengin… Hiçbiri ortada yok. Peki o zaman ne olabilir? Troçki adını kullanarak bu işten bir artı değer, çıkar elde etmeyi hedefleyen bir yatırımcı olabilir, mesela. Çünkü, neresinden bakarsanız, bakın. Troçki Büyükada’dan en az bin kere daha fazla tanınıyor, dünyada. Amacı yalnızca mülkü değerlendirmek olan bir yatırımcı örneğin eğer çok aptal değilse elbette, bir yere  "Troçki Köşesi" kondurmayı ihmal etmeyecektir. Ancak o da mümkün gözükmüyor. Koruma kurulu yerinde bir iş yaparak yapının kültürel işlevi olması kararını aldı. 

Tekrar gerçeklere geri dönelim: Dünyanın birçok yerinde beşyüz yıl önce inşa edilmiş olanlar bile sapasağlam ayakta dururken, Troçki’nin Büyükada’da yaşadığı ev neden bir yıkıntı halinde? Birçok binanın başına geldiği gibi, burnundan kıl aldırmayan koruma aygıtlarına, tescil kararlarına rağmen bu evin bugün bir enkaza, çöpe dönüşmüş olması yeteri kadar travmatik bir durum değil mi?

Bu soruya diğer binlerce yapı gibi, belki doğrudan Troçki Evi’nin kendisi üzerinden cevap verebiliriz. Bu yapının eğer bürokratik devlet aygıtları tarafından korunması ve yönetilmesi mümkün olsaydı, Ekim Devrimi‘nde elde edilen iktidar sonrası, yönetim yapısı bugüne kadar uzanacak ve başarıya ulaşmış olacaktı.

Acaba bu yok olma hali aynı zamanda bir kırımın bir göstergesi olarak okunamaz mı? Dolayısı ile baştaki "Troçki Evi nasıl kurtulur" sorusuna tersinden bir cevap: Bugün düştüğü durum, acaba sorunu vurguluyor olamaz mı? O zaman binayı dönüştürmeye, bir şey olmamış gibi yapmaya çalışmak yerine olanı, tanıklık ettiğimiz durumu anlamaya çabalamak anlamlı olmaz mı? Troçki Ekim Devrimi sonrasındaki en önemli şahsiyetlerden biriydi. Ama Stalin dönemi ve sonrasında yaşananlar, devrimin devlet aygıtı ile gerçekleştirilmesini sorgulamamıza yol açan bir pozisyon kazanmasına yol açtı.

O yüzden soruyu tekrar sormamız gerekiyor: Troçki’nin iktidar dışına itilmiş olması ve bir cinayete kurban gitmesi kapitalizmin problematiğini görmezden gelen, siyaset aracılığıyla toplumu düzenleme fikrinin sorgulanmak yerine bastırılmasını amaçlayan bir dolu "liberal" pozisyona mı yol açtı, yalnızca? Yoksa siyaset alanına yansıyan izlerinin sürekli çözülmeye uğratılarak araştırılması ihtiyacına mı? Bu yapıların şehirsel hafızayı piyasa güçleri tarafından kolayca işgal edilebilecek bir boşluğa dönüştüren yönetim anlayışı da böyle gelişti. Amaçlarını bu şiddet aygıtının yarattığı asimetri içinde gerçekleştirmeye çalışan, katılımcı olmayan bütün yönetimler paradoksal bir özdeşleşme ilişkisi içinde piyasa güçleri ile bütünleştiler. Belki de karşı karşıya olduğumuz sorun boşluğun nasıl doldurulacağı değil, kendisi olmalı. Bu yüzden soruyu "Troçki Evi nasıl kurtulur" diye sormak yerine, bugün bu hafıza mekanın içinde bulunduğu durumu, boşluğu enerji yaratıcı bir alana dönüştürmek yerinde olur. Evet, görünen fail Stalinizmdi. Ancak Troçki’nin katlinden önce ve sonra seri cinayetler işlenmeye devam etti ve hâlâ ediyor. Mekanı ele geçirip, turşusunu kurmaya çalışmayacak bir girişimin, kendisine fırsat sağlamaya çalışmayacak açık uçlu başka tür bir örgütlenmenin bu seri cinayetlere hâlâ son verebileceği umudunu taşıyorum.


Daha fazla yazı yok
2024-11-02 15:21:57