A password will be e-mailed to you.

 

İKSV bünyesindeki film festivalinin en takdire şayan özelliklerinden biri fimlerin salonları, dolayısıyla semtleri gezmeleridir. Sadece size yakın salonu seçme imkanı değil; aynı zamanda başka yerde yakalayamadığınız bir filmi de farklı bir bölgede görme imkanı sunar. Aynı şekilde, bu yıl 21’incisi düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali’nin çeşitli ve özellikle politik nedenlerle fazla yabancı gösteriye sahne olamaması söz konusu. İki yılda birden her yıla çıkarılan festival, artık bir nevi yeniden lansman aşamasında.  Öte yandan uluslararasılık bağlamındaki böyle bir kısıtlılığı yerli oyunlarla “telafi etmesi” gerekiyor.

21. Tiyatro Festivali kolaya kaçılmış bir seçki intibaı veriyor

Bu yüzden Semaver Kumpanya’nın Caddebostan Kültür Merkezi’nde seyirci karşısına çıkan Akşam Yemeği oyununa, Avrupa yakasından birden bastıran yağmur ve kışa rağmen gitmeye çalışırken festivale katılımcı ekiplerin İstanbul’un çeşitli bölgelerinde sahne almaları organize edilemez miydi, diye düşündüm.

Kuşkusuz Kocamustafapaşa semtinde yerleşik Semaver Kumpanyanın Kadıköy tarafına bu vesileyle geçmesi de bölge sakinleri için bir şans. Nitekim salon tıklım tıklım doluydu.

Bu vesileyle yerli oyunların açık ara ağırlığındaki bu yılki Festival’in, İstanbul dışındaki gruplara  (Ankara Devlet Tiyatrosu’nun İhanet oyunu hariç) yer vermemesinin de şaşırtıcı geldiğini belirtmek isterim. Hasıl-ı kelam çoğunluğu yerli ve İstanbullu tiyatro ekiplerinin, yine hangi saiklerle seçildiğini anlayamadığım kısıtlı salonlarda ve birden fazla oynasalar dahi salon değiştirmeden sahne almasını da makul bulmadım.

Festival sorumlularının gerekçelerini bilmediğim için her açıdan kolaya kaçılmış bir seçki intibaı edindim maalesef.

Akşam Yemeği’nin ana sorunsalı bana, oyunun abartılarak orta sınıf hakkında ve tanıtım ya da röportajlarda şiddet üzerine odaklanmış olduğunun altı çizilse dahi; genelin sorunu olan ikiyüzlülükle (menfaatçilik tabii ki buna dahil) ve insan zaaflarıyla (neredeyse dipsomanik içki ve bulimik yemek gösterisiyle simgelendiği üzere) yüzleşme ve altında kalma biçiminde yansıdı.

Gerek eser gerek dramaturji ve reji, başka oyunlarda çok alternatif oyunculuklar sahnelediğine tanık olduğum oyuncuları da etkileyerek ödenekli tiyatro performansı verdi. Burada ödenekli tiyatroları bir ekol olarak benzetme nesnesi halinde kullandım; asla bir değersizleşme mahiyetinde değil. Ama kendi bir başka ekol olan Semaver Kumpanya özgünlüğünü yakalayamadığımı belirtmek isterim. Aynı izlenimle iç içe olarak, özetleyecek olsam “gerilim” diye nitelendirilebilecek metnin, gerilim dozunun fazlasıyla boşa harcandığı da iddia edilebilir.

Oyundaki kara mizah tek doğru tepkiyi politikacının vermesiydi

Reji, oyunculardan birinin şiddet sonucu düşmesi, bir diğerinin kafasında şişe patlaması ve “dam üstünde saksağan” Edith Piaf şarkısının Şebnem Hassanisoughi tarafından çok güzel icra edilmesine rağmen kısıtlı ve eğreti aksiyonlar dışında oldukça durağan bir tarz benimsediğinden seyircinin anlayamama ve hatta “içi geçme” gibi tepkilerine yol açtı.

Sahneden çok az çıkarak, dört oyuncunun neredeyse eşit bölüşerek 120 dakikalık metni (belirttiğim gibi aksiyonu neredeyse olmayan bir reji) okumalarının dahi onlar ve seyirci için ne denli zor olduğunu özellikle belirtmek isterim. Oyun yeni olduğu için ezber bozukluklarının ve üst üste konuşmaların, izlediğim gösterideki yaygınlığında kalmayacağına eminim. Ancak diksiyon konusunda bazı oyuncuların anlaşılmazlığa düşebildiğini de belirtmek isterim. İlaveten, daha önce de vurguladığım gibi bir ekol ve Türkiye Tiyatrosu için her yönüyle örnek olmuş ekibe hiç yakışmayan telaffuz hatalarını, provalarda bile kimsenin görmemiş olduğunu düşünmek istemiyorum. (vaveyla yazılı ama vaaveyla okunur)

Son olarak masa altındaki şatafat gösterisi parlak ışık şeridiyle, metnin  yansıtma özelliğini belirginleştiren ayna dekorunun izleyicinin gözünü çok yorduğunu; festival kitapçığında antraktsız olduğu belirtilen esere ara verildiğinde, herkesin ışık ve yansımanın mağduru olmayacağı yerler arayışına geçmesiyle idrak ettim.

Metin bağlamındaki ikiyüzlülüğe tek “doğru” tepkiyi bir politikacının vermek istemesi ise benim için adeta kara mizahtı.

Semaver Kumpanya’nın medar-ı iftiharı oyuncuları icrası çok zor bir eseri, reji-dramaturji zaafına rağmen özellikle bol yemek-içmek eylemiyle konuşmayı başararak ve  çok uzun bir ezberin, üstelik tüm doğallıklarıyla üstesinden gelerek muazzam bir emek sergiliyorlar.

Ama bende uzun bir okuma tiyatrosunun ötesine geçen bir etki bırakmadı Akşam Yemeği maalesef.

Yazar: Herman Koch’un aynı adlı romanından uyarlayan Kees Prins
Çevirmen: Can Çelebi
Yönetmen: Volkan M. Sarıöz
Dramaturg: Bilgesu Kasapoğlu
Dekor Tasarımı: Başak Özdoğan
Kostüm Tasarımı: Ayşenur Arslanoğlu
Müzik: Okan Kaya
Ses Tasarımı: Sibel Altan
Işık Tasarımı: Mustafa Karakoyun
Reji Asistanları: Selin Nazlı Ustaoğlu, Selen Şenay, Onur Yalçınkaya
Oyuncular: Mustafa Kırantepe, Sarp Aydınoğlu, Serkan Keskin, Sezin Bozacı, Şebnem Hassanisoughi

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 11:18:38