Haliç Tersanesi kapılarını ilk kez İstanbul Büyükşehir Belediyesi katkılarıyla heykeltıraşlara açtı. Küratörlüğünü Kemal Tufan’ın yaptığı sempozyuma Ayla Turan, Bahadır Çolak, Bülent Çınar, İlker Yardımcı, Kadriye İnal, Kemal Tufan, Sevgi Karay katıldı. Tersanede üretilen heykeller, İstanbul’un çeşitli kamusal mekanlarında sergilenecek.
Haliç Tersanesine dışardan bakıldığında saray kapılarını andıran görkemli anıtsal kapısıyla, Haliç’in siluetini etkileyen, rengârenk boyalı dev vinçleriyle, daha da önemlisi İstanbul’un fethinden iki yıl sonra Tersane-i Amire ismiyle kurulan ve altı asırdır günümüze kadar işlevini sürdüren dünyadaki tek tersane olmasıyla daima çekici, merak uyandırıyor.
Haliç Tersanesi, İstanbul’un kentsel kimliğini oluşturan tarihsel, endüstriyel imgelerin bir mekânı olmakla birlikte, yüzyıllar boyunca Osmanlı Donanması’nın inşasından araba ve yolcu vapurlarının inşasına, insanla, gündelik hayatla, yaşamın öznel ve süreçleriyle dolaylı bir bağlam ilişkisi kuran, canlı bir hafıza mekânı. Tarihi tersane kimliği ve burada inşa edilen vapurların İstanbul’un en önemli simgesi olması, tersanenin İstanbul’un kimliğindeki yerini ve önemini daha da pekiştiriyor.
Evet bu mekanı görme şerefine nail olan şanslı kişilerdenim, tersanenin ev sahipliği yaptığı sempozyumunun küratörü Kemal Tufan’nın daveti sayesinde. Kemal Tufan kim mi? Onlarca ülkede sempozyumlarda yaptığı heykelleri sergilenen, yurt dışında ve yurt içinde küratör ve katılımcı olarak da heykel üretimini aktif sürdüren çalışkan bir sanatçımız.
Burası yaşayan bir sanayi müzesi
Konumuz mekanı anlatmak değil belki, ama mekanın tarihsel kimliğiyle işlevselliğinin, niteliğinin, mimarisinin, dönüşümünün izini sürmek, bir zaman tüneline sokan atmosferini solumak, fütürist ve gerçeküstü çağrışımlar içeren ortamıyla, mekânın insan üzerindeki etkisi eşsiz bir deneyim. Burası yaşayan bir sanayi müzesi olarak tanımlanabilir, ölmeye direnen bir müze. Ortamda devasa görkemli bir merdane, şahmerdanlar, giyotinler, dev matkaplar, vinçler… Böyle bir mekânda heykellerini üreten sanatçıların mekânla bir etkileşim içerisine girmemeleri tabi ki olanaksız.
Heykeltıraşların bu zor malzemeyi şekillendiren yoğun yaratıcı emeği, çalışma ortamını metal orkestrasının ışıklı sesli bir gösterisine dönüştürmüş durumda. Çekiç sesleri, demiri sacı yontan taşların, metal kesicilerin vızıltısı, kıvılcımı, kaynak makinelerinin yıldırım gibi ortalığı aydınlatan dumanlı gazlı ışıkları, maskeli, tulumlu, baretli yontucular…
Hummalı bir çalışma var. Sanatçıların özgün üsluplarını yansıtan metal heykeller, açık alanda göz dolduracak kadar büyük ölçekte. Oldukça detaylı ve yoğun işçilik gerektiren heykelleri on beş günlük sürede yetiştirme telaşı ve bir çalışma temposu hâkim ortama.
Bu hummalı çalışmanın aktörleri; Ayla Turan, Bahadır Çolak, Bülent Çınar, İlker Yardımcı, Kadriye İnal, Kemal Tufan, Sevgi Karay. Her biri durmaksızın üretimlerini sürdüren deneyimli yontucular.
Son söz Kemal Tufan’nın: “Burası dünyanın en özel mekânlarından biri, Haliç Tersanesi’nde çağdaş Türk heykeltıraşları ile tersane ustalarını buluşturarak, İstanbul için çağdaş sanat eserleri üretmek bizler için büyük ayrıcalık. Bu tarihi mekân bizim için motivasyon kaynağı.”
Heykeller kentin parklarında meydanlarında sergilenecek
Kısa süre içerisinde tersane atölyelerinde üretilecek olan büyük boyutlu metal heykeller, kamusal alanlarda, kentin parklarında, meydanlarında, İstanbul’un kültür sanat tarihinde onlarca yıl kalıcı olarak yaşayacak, yeni mekânlarında yeni referans noktaları oluşturarak sosyal hayatın içerisinde insanlarla buluşacaklar.
Tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi nedeniyle zorunluluktan bu yıl sempozyum, ulusal boyutta ve sadece Türkiyeli sanatçıların katılımıyla gerçekleştiriliyor. Önümüzdeki yıllarda yabancı sanatçıların da katılımıyla Uluslararası boyuta taşıyarak sürekliliğini sağlamayı hedefliyoruz.’
16. İstanbul Bienali tersaneden aspest bulunduğu gerekçesiyle çekilmişti
Bir su şehri olan İstanbul’da konforlu ve zevkli bir yolculuk imkânı sunan, kamusal hizmet üreten Şehir Hatları’nın, kamusal mekânlar için heykeller üreten sanatçılarla yollarının kesişmesi, onları himaye etmesi ne kadar da anlamlı. Özellikle de üretim olanakları, ortamları sınırlı heykeltıraşlara, heykel sanatına kurumların bu desteği, anıt ve anı heykellerinin istilasına uğramış (birçoğu sorunlu) İstanbul’un kamusal alanları ve mekânlarında, çevresiyle, halkla ilişki kuran, sosyo-kültürel bağlamı olan nitelikli, zevkli, çağdaş heykellerin yaygınlaşmasına olanak sağlayacaktır.
Haliç Tersanelerinden, Taşkızak ve Camialtı tersaneleri, 2019’da 16. İstanbul Bienali ana mekanlarından biri olarak seçilmesine rağmen içinde aspest bulunduğu gerekçesiyle ani bir kararla bienal mekanı olmaktan alıkonmuştu. Bu iki mekan da yerlerine otel yapılmak üzere 49 yıllığına bir şirket tarafından kiralandı.
Hatırlatmak gerekirse Ömer Uluç 2007 tarihli Vapurların Seyri sergisini Haliç tersanelerinde hazırlamış burada çalışan ilk sanatçı olmuştu. Vapurların Seyri sergisi İDO filosunun 9 gemisinde 15 gün sürmüş. Kabataş iskelede başlamış sırayla Ortaköy, Kadıköy, Karaköy Vapur İskelelerinde 2-3 er günlük konaklamalarla gündelik hayatımıza sızabilmişti.