Elgiz Müzesi’nin Teras Sergileri <40 serisinin 2013 edisyonunun katılımcılarından Tanzer Arığ, sanatatak.com’un sorularını yanıtladı.
Heykelden bir araç olarak beklentiniz nedir?
Tanzer Arığ: Genel anlamı ile bakıldığında, sanat alanında yapılan her türlü çalışma içerisinde bir anlamı barındırırken, anlatılmak istenen duygu ve düşünce kimi zaman bir yazıyla, resimle veya form ile ifade edilmeye çalışılır. Bu süreçte sanatçı, anlatmak istediği şeyi ifade edebileceği her türden malzemeyi kullanabilmekte özgürdür. Benim de çalışmalarımda kullandığım formlar genellikle zihnimde oluşturduğum kompozisyon çerçevesinde, malzemenin olanaklarıyla bir araya gelirken heykel, anlatım dili olarak kullanabileceğim en uygun yöntem olarak görülmektedir.
Türkiye’deki toplumsal ve politik heykel algısına dair düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Tanzer Arığ: Ülkemizde çok yeni sayılabilecek bir sanat dalı olarak görebileceğimiz heykel sanatı, birçoğumuzun da bildiği üzere 19.Yüzyılın sonu (1882) ile birlikte Sanayi-i Nefise mektebinin kurulması sonucunda toplumun güzel sanatlar ile buluşmasını sağlamıştır. Bu açıdan bakıldığında Türk toplumunun heykel ile olan diyaloğu henüz tam anlamıyla kurulamamış. Geçen yıllar ile birlikte günümüze kadar olan sürede hızla gelişen toplum-sanat diyaloğu, heykel sanatını politika kadar etkin bir role kavuşturmuştur. Türkiye de sanatın politik tavrı, içinde bulunduğu jeopolitik konumu da göz önüne alındığında (Batı ve Doğu arasında kurduğu köprü) oldukça önemli bir yere sahip olmuştur. Günümüzde uluslararası sanat etkinliklerine bakıldığında Türkiye’den de hatırı sayılır sanatçının yer alması Batının; ülkenin toplumsal ve politik sanat duruşuna gösterdiği ilginin bir sonucu olarak düşünülebilir. Türkiye de son yıllarda Batıda olduğu gibi birçok sanat etkinliğine ev sahipliği yapmakta; özellikle de İstanbul ile yeni bir çekim merkezi olma yolunda başarıyla adım atmaktadır. Özellikle bienaller ve yurt dışından çağırılan sanatçılar ile toplumun sanat ile buluşması arttırılmaya çalışılmaktadır.
Türkiye’de kamusal alandaki heykeller arasında bir favoriniz, sevdiğiniz var mıdır?
Tanzer Arığ: Batı ile kıyaslandığında ülkemizde insanların bir arada bulundukları kamusal alanlara çok az rastlanmakta, bununla birlikte bu alanlarda yer alan az sayıdaki heykeller arasından bir favori belirlemek neredeyse imkansız, ki bu heykeller arasında en beğendiğim çalışma Şadi Çalık’ın Orta Doğu Teknik Üniversitesi içerisinde yer alan 1968 yılına ait paslanmaz çelik ve bakırdan oluşan soyut çalışmasıdır
Kamusal alanda nerede ve nasıl bir heykel yapmak gibi bir hayaliniz var? Var mı?
Tanzer Arığ: Aslında bakıldığında, kamusal alanlara yerleştirilmiş yurt içinde ve yurt dışında birçok çalışmam var; ancak bunlar daha çok belirlenen mekânlara yerleştirilmiş çalışmalar, yani bir bakıma olan bir mekâna kolajlanmış işler. Hayal ettiğim kısma gelirsek, uygulamayı düşündüğüm çalışmanın yanı sıra çevre düzenlemesini de yapacağım halka açık bir alan oluşturmak.
Heykel sanatının bugünü, kazandığı ve kaybettiği anlamlar üzerine neler söylemek istersiniz?
Tanzer Arığ: Yukarıda da bahsettiğim üzere ülkemizde çok da eskiye dayanmayan heykel sanatını, toplum ile daha çok buluşturmanın gerektiğini düşünüyorum. Heykelin sadece meydanlara yerleştirilen figüratif çalışmalardan oluşmadığını, bugünkü anlamı ile somut bir formun çok ötesinde, içerisinde kent estetiğini de barındırdığını topluma anlatmak gerektiğine inanıyorum.
Görseller: Tanzer Arığ, Duomo, 2013