İlk gösterimini geçen yıl Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yapan Yeni Ahit, din ve inanç sistemlerini sorgulayan, mizah dozu yüksek bir taşlama.
İlk gösterimini geçen yıl Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yapan Yeni Ahit, din ve inanç sistemlerini sorgulayan, mizah dozu yüksek bir taşlama.
Belçikalı sinemacı Jaco Von Dormael’in bu denli az üretimde bulunması insanı şaşırtıyor doğrusu. 25 yıllık bir zaman diliminde topu topu 4 filmi yönettiğini düşünürseniz bu hayretimize ortak olursunuz zannımızca. Öte yandan çektiği filmlerin (özellikle de son ikisinin) hiç de azımsanmayacak bütçelere gereksinim duyduğunu görmek ve bunun Avrupalı bir sinemacı için bir hayli kısıtlayıcı olduğunu tahmin etmek hiç zor değil. Yine de keşke Von Dormael biraz daha sık film çekse demekten alamıyoruz kendimizi.
En son 2009 tarihli felsefe soslu bilim-kurgu filmi Mr. Nobody’sini izlediğimiz Jaco Von Dormael yine felsefenin (teolojinin demek daha isabetli olur belki) ön planda olduğu ama bu kez mizah tonunun baskın çıktığı bir filme imza atmış. Yer yer Jean-Pierre Jeunet’nin unutulmaz filmi Amelie‘yi anımsatan bir anlatım dilinin (görsel olarak da benzeşiyor filmler ama Amelie daha hızlı bir kurguya sahipti) tercih edildiği film Tanrı’nın Brüksel’de yaşadığı ve karaktersiz bir tip olduğu öncülünden yola çıkıyor. Melek gibi karısına eziyet eden, gözden düşmüş oğlunu bir şömine üstü heykeline döndüren ve söz geçirmekte zorlandığı küçük kızına sürekli bağırıp çağıran Tanrı canı sıkıldıkça bilgisayarının başına geçmekte ve insanoğlunun başına çeşitli felaketler yağdırmaktadır. Hele “Gıcıklık Kanunları” adını verdiği bir seri kural vardır ki, tam düşman başına. “Yere düşen reçelli ekmeğin hep reçelli tarafı altta kalır” ya da “Telefon tam da küvetin içine kurulduğunuzda çalar” veya “Tabaklar hep bulaşıklar yıkandıktan sonra kırılır” gibi bilumum gıcık edici kurallardan binlerce yazmıştır ve bu artık bir numaralı eğlence kaynağı olmuştur. İşte küçük Ea, Tanrı’nın İsa’dan sonra doğan kızı, artık yeter diye düşünür ve isyan bayrağını çekerek yaşayan herkese bir SMS yollayar ve ne kadar ömürleri kaldığını duyurur. Sonra da abisinin tavsiyesi üzerine 6 havari daha bulmak üzere fanilerin dünyasına kaçar.
Küçük buluşlar ve esprili menkıbelerle zenginleşen film ölümün belirsizliği üzerinden insanoğlunun inanç sistemlerini sorgulamaya soyunuyor (ki burada şunu belirtelim, doğrudan doğruya hristiyanlık üzerinden yürüyen bir sorgulama var filmde) ve zaman zaman bir hayli alaycı bir ton tutturarak cüretini kanıtlıyor. Von Dormael’in temel tezi şu: Kişi ne zaman öleceğini kesin bir gerçeklikle bilirse hayatını tam olarak istediği şekilde yaşar ve sadece mutlu olacağı şeyleri yapar. Bu bir kuşun peşinde kutuplara yürümek de olabilir, küçük bir erkek çocuğu yerine küçük bir kız olarak yaşamak da. Tanrı, din gibi kavramlar bir anda anlamını yitirir, herkes eşitlenir, eller birleşir, yürekler ahenk içinde atar, vb. Tabii ki iyiler ve kötüler de saflarına ayrılır, ama intikam duygusuyla değil, dünyayı cennete çevirme hülyasıyla yaşanır artık. Bu masalsı hava (filmin sonunda Tanrı ile Tanrıça -yani Tanrı’nın eşi- yer değiştirince iyice açığa çıkacaktır) güzel bir mesajı da içeriyor muhakkak ama finalde yeniden tesis edilen inanç (daha yumuşak, daha uyumlu olsa da inanç inançtır kanımızca) aslında son tahlilde revizyonist bir bakış açısından fazlasını önermediğini gösteriyor Yeni Ahit’in. Başta Tanrı rolündeki Benoit Poelvoorde ve kariyerinin en ilginç kompozisyonlarından birini çizen Catherine Deneuve (dev gorille sevişme sonrası yatak keyfi bile başlıbaşına yeter) olmak üzere tüm oyuncu kadrosunun sağlam performanslar sunduğu film bütün olarak keyifle izlenen, akılda ilginç kapılar açıp, doğru sorular sorduran ama izleyiciyi çiçeklerle bezeli bir gökyüzünün ötesine götürmeyen bir film. Oysa yeterince güzel mavi tonları gökyüzünün, bakmasını bildiğiniz takdirde.