Müzik yazarımız Alain Matalon, eskiden pek de sevmediği Tame Impala’nın yeni albümü Currents için güzel sözler hazırlamış!
Eminim hayranları 2012’den bu yana heyecanla Kevin Parker’ın çıkartacağı yeni Tame Impala albümünü bekliyorlardı. Ben değil. Dikkatlice planlanmış ve “soundumuzu hafif sis altında bırakırsak ‘psych’ efekt de elde ederiz” anlayışı ile mixlenmiş Innerspeak de, ne pop ne rock, ne salaş rockçı ne hipster olabilmiş Lonerism de beni hiç heyecanlandıramamıştı.
Üzerinde çok fazla enerji harcadığımı iddia etmeyeceğim, ama insanların Elephant’da ne bulduğunu (psych-pop/rock türünde müzik yapan bir müzisyenden ne beklenirse tam olarak o –eksik değil ama fazla hiç değil) bir nebze anlayabilmeme rağmen Kevin Parker’ın içinde deha varsa onun kırıntısı ancak Feels Like We Only Go Backwards’da var” diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Çünkü sonuçta hemen her müzisyen 4 bar’lık akılda kalıcı gitar riff’i yazabilir. Önemli olan onun üzerine ne koyabildiğiniz (bkz. Led Zeppelin). FLWOGB her ne kadar bütün albenisini tatlı/hüzünlü F-C-Gm progresiyonundan alıyor gibi görünse de, parçada Parker chorus’un her gelişinde yeni bir katman ekliyor, bu basit melodiyi her okuyuşunda tonunu biraz değiştirip, aslında temelde 3 dakika boyunca aynı şeyi tekrar eden şarkıyı her dinleyişte taze tutmayı becerebiliyordu. Aslında herhalde benim de Tame Impala’dan beklediğim de tam olarak buydu: bestelerin şok etme değeri yüksek olsun diye o akordan o akora radikal sıçramalar yapmasına hiç gerek yok. Asıl önemli olan o üç akorlu basit melodiyi bana tekrar tekrar dinleyebilecek hale getirmek. Müzikte deha benim için öyle bir şey (bkz. John Lennon).
Aradan geçen iki-üç yılda Tame Impala’yı pek düşündüğümü (ve dinlediğimi) söyleyemem. O kadar ki albümden önce çıkan single’ları tamamen es geçmekle kalmayıp, Currents’ın piyasaya çıktığını Spotify’ın haftalık tavsiyeleri sayesinde bir iki hafta geç farkettim. Albümü önümüzdeki günlerde dinlenecekler listesine aldım ama aslında sırada o kadar çok album vardı ki, tamamen unutabilirdim de. Currents’ı biraz öne almamda Pitchfork’tan Ian Cohen’in albüm eleştirisi etkili oldu. Cohen, Pitchfork’ta görüşlerine önem verdiğim (yani aslında müzik zevklerimizin benzediği) ender yazarlardan (bir albümü çok beğenmesi de bir hayli zor).
Albümü çalmaya başladığımda, Let It Happen’ın ilk notalarını duyar duymaz ilk tepkim yerimde doğrulup “bir dakika” demek oldu. Kevin Parker –bence emanet olarak tuttuğu- gitarını bir yana koymuş, neredeyse sekiz dakikalık şarkıya direkt en can alıcı yerinden girmiş ve beni “şarkının başında bunu kullandıysa geri kalan 7.5 dakikada ne yapacak?” derken bırakmıştı. Ancak endişemin boşuna olduğunu az sonra anladım. Şarkı ilerledikçe Parker birbirinden bir hayli farklı mood’lara (sadece melodi/armonilere değil, daha da önemlisi farklı enstrümansyonlara ve katmanlandırmalara) rahatlıkla girip çıkabiliyor, dinleyiciyi sekiz dakika boyunca tam olarak ne tür müzik dinlediğini anlayamadan kendine tutsak etmeyi başarıyor. Let It Happen’ın hemen ardından gelen Nangs bir nevi onu takip eden Moments için kısa bir interlüd gibi. Moments’da Parker’ın şarkı yazarlığının yanında aranjör ve prodüktör olarak stüdyoda da ne kadar başarılı olduğunu görüyoruz. Davulların dakik vuruşlarına karşı synth’leri gevşek ritimlerle kullanan, ve cılız bir orkestrasyonla kayıda adeta bir canlı konser havası veren müzisyen bizi buradan Currents’ın en can alıcı ikilisi Yes I’m Changing ve Eventually’ye götürüyor. Bunlardan Yes I’m Changing umutlu sözleri ve armonilerine rağmen son yılların en hüzünlü şarkısı olabilir. Parker bir ayrılık öncesinde kendi kendine saydığı sebepleri Eventually’de gerçeğe dönüştürüyor. Bunu yaparken de gene ne sözlerde ne melodide aşırı duygusallığa kaçıyor. Gene de biz dinleyici olarak bu ayrılığın acısını adeta üzerimizde hissediyoruz.
Gossip adındaki kısa ara müziğinden sonra album gene biraz hız kazanıyor. The Less I Know The Better, 80’lerin lounge tarzında, rahat ve geniş. Onu takip eden Past Life, albümde bana hayal kırıklığı yaşatan tek parça. Dinlerken “Hah tamam. Az sonra Daft Punk başlayacak” dedirten, biraz deneysel, biraz da yer doldurmaktan başka bir işe pek yaramayan bu şarkıyı gene bir mixing/editing harikası olan Disciples takip ediyor. Burada EQ’ları iyice puslu bir hale getiren Tame Impala albümdeki belki de dans edilebilecek olan tek şarkıyı da 80’lerin underground anthem’ı haline getiriyor. Cause I Am A Man ise Yes I’m Changing’in adeta zıt ikizi gibi. Tempoları, genel orkestrasyonları ve mevzuları her ne kadar birbirine benzese de Parker burada –belki de- aynı ayrılığın devamına bambaşka bir havayla yaklaştığından ortaya tamamen başka havada bir şarkı çıkmış.
Orta tempodaki Really In Motion vocal armonileri ile dikkat çekerken Love/Paranoia synth pad’lerin baskısı altına Parker’ın pişmanlıklarını sıraladığı bir itirafname niteliğinde bir şarkı. Currents’ın kapanış parçası New Person, Same Old Mistakes belki Barış Manço’dan duymayı beklediğiniz basit bir motif etrafında giderek genişleyerek dönen bir girdap gibi içini alıyor dinleyiciyi. Bambaşka yerlere gitmek isteyen klavye, gitar ve vokaller, Kevin Parker’ın album boyunca anlatmak istediği o gitmek ve bambaşka bir insan olma isteğini yansıtırken, onların karşısında kıpırdamadan tam ortada duran bas hepimize nereye gidersek gidelim hep kendimiz olacağımızı hatırlatıyor sanki. Yakın bir zaman önce bir Reddit AMA’ine katılan Parker “Hoşuma giden bir şey duyduğumda, ya da bir akor atlaması bana bir duygu yaşattığında kendimi bunun nedenini bulmak zorunda hissediyorum.” demişti. Aynı şekilde bir albümün de bize neden belli bir his yaşattığının cevabını bulmak zor. Ama sanırım çok ender de olsa bazen hepsi -çok yetenekli bir müzisyen, ustaca yazılmış şarkılar, mükemmele yakın bir prodüksiyon- kendi hayatımızla çarpışıyor ve ortaya yıllarca dinleyeceğimizi çok iyi bildiğimiz bir albüm çıkıyor. Currents bu sene yaşayabileceğiniz en dört dörtlük bir saatlerden biri.