Dexter ve Breaking Bad gibi yapımlardan sonra iyice ortaya çıkan anti-kahraman ile sempati kurma isteği, The Force Awakens’da işlenemediği gibi, karşımıza çıkan antagonistimiz ergen, agresif ve itici bir karakter olan Kylo Ren’di. Kylo Ren, orijinal Star Wars serisinde Darth Vader’ın temsil ettiği gibi Force Awakens’da mutlak kötüyü temsil ediyordu. Kylo Ren’in, Darth Vader’a olan hayranlığı ve onun gibi olma çabası üzerinden, ortaya “acaba Kylo Ren, JJ Abrams’ın George Lucas olma isteğini mi yansıtıyor” diye bir teori bile atmıştık. Bu filmde ise Rian Johnson, Ben Solo’yu derinlemesine işliyor, neden karanlık tarafa geçtiğini, ağlaması ve zırlaması dışında nasıl bir karakter olduğunu seyirciye yansıtıyor. Kylo filmin ilerleyen dakikalarında öyle bir noktaya geliyor ki, ‘yeni’ Star Wars’un asıl asisi ve asıl kahramanına dönüşüyor. (Buradan sonrası spoiler’lı bölüm, şimdiden okuyucularımızı uyaralım, filmin spoiler’sız genel notu yazının sonunda yer alıyor.)
Rey’in, Kylo Ren ile ilişkisi ve beraber sahneleri, sadece Star Wars serisi içinde değil genel anlamda sinema dünyasında da özel bir yere sahip olmayı şimdiden başarıyor. Rey ve Kylo Ren “force” sayesinde uzaktan iletişim kurarken, birbirlerini tanımaya, hırslarını ve isteklerini görmeye başlıyor. Rian Johnson bu ilişkiyi, aceleye getirmeden, doğru bir engel ile (Luke) heyecanı elden bırakmadan kuruyor. Kylo, filmin daha başında maskesini kırarak başladığı değişime, Rey ile kurduğu ilişki üzerinden devam ediyor ve Snoke’u öldürene kadar gelişimini sürdürüyor. Kylo ve Rey Snoke ve muhafızlarını alt ettikten sonra Kylo, karakter gelişiminin zirvesine ulaşıyor ve şunları söylüyor: “Jedi’ları, Sith’leri geçmişte bırakalım, ailelerimizi geride bırakalım, iyi ve kötü savaşı bitsin, döngüyü kırmamızın zamanı geldi.”
Bu argüman adeta orijinal bir Star Wars filmi yazmayı hedefleyen Rian Johnson’ın ağzından çıkıyormuşçasına mantıklı ve bir kahramanın ağzından çıkacak kadar etkileyici. Bir anda Kylo Ren, Star Wars evrenin yarattığı sekiz filmlik seriye karşı ayaklanıyor ve Rey’e kendisine katılmayı teklif ediyor, Star Wars evreninin gerçek asisi, devrim yapmak isteyeni Kylo oluyor. Ne var ki The Last Jedi’ın bu büyülü sahnesi aynı etkileyicilikte son bulmuyor.
Rey bu teklifi kabul edip ve Kylo ile düzeni kırmaya karar verse, üçüncü filme gerek kalmayacağı için, Rian Johson, Ben Solo’nun tüm film boyunca izlediği karakter gelişimini çöpe atıyor ve Kylo Ren’i Snoke’un yerine koymanın ötesine geçmiyor. Bu seçim, Ben Solo’nun geçirdiği kahraman yolculuğunu yok saymanın yanında, Snoke’un ölümünü de anlamsızlaştırıyor. Snoke’un kim olduğuna dair soruya cevap vermektense, karakteri bütünüyle ortadan kaldırmak Johson’ın daha kolayına geliyor. Bu hamle birçok noktada olduğu gibi J.J. Abrams’ın plansız olarak geliştirdiği The Force Awakens’ı toparlamanın ötesinde bir amaca hizmet etmiyor. Filmin final sekansında ise The Last Jedi’da Ben Solo’ya dönüşen karakterimizin tekrar Kylo Ren oluşunu görüyoruz. Kylo yine agresif, ergen ve sabırsız. Yine de Kylo Ren ve Rey’in bu ana kadar içinde bulunduğu her sahnenin herhangi bir festival filminde dahi yer alsa sırıtmayacak kadar duygu yoğunluğuna sahip olduğunu söylemek gerek.
Kısa kısa filmle ilgili sorunlar
- Rey’in, Finn, Poe, Leia gibi karakterlerin yanında olmayışı iki ayrı film birleştirilmiş gibi bir hissiyat yaratıyor. Bu sorun en çok Finn ve Rose’un macerasında ortaya çıkıyor.
- Finn ve Rose, sahneleri, Rian Johnson’ın elinden değil de Disney’in görevlendirdiği senaristler tarafından yazılmış etkisi yaratıyor. Klişe replikler ve espirilerle ayakta durmaya çalışan bu sahneler, özellikle Finn, ölmek üzereyken Rose’un araya girmesi ve beraber geçirdikleri 18 saat sonrası Finn’e aşık olduğunu ilan etmesiyle dip noktasını yaşıyor. Bir başka filme yakışmayan Finn sahnesini ise Phasma ile düellosunda görüyoruz. Finn, düştüğü yerden tamamen senaryo yardımıyla kurtuluyor ve Phasma’yı adi bir hamleyle yere serdikten sonra yine klişe bir replikle “Finn ve Rose’u keşke tamamen filmden atsaymışsınız” dedirtiyor.
- The Empire Strikes Back’e benzememe stresi filmde kendini gösteriyor. The Force Awakens genel olarak beğenilmesine rağmen orijinal üçlemeyi kutsalı olarak gören fanatik kitle tarafından, A New Hope’a çok benzediği için sert eleştiriler almıştı. The Last Jedi’da bu eleştiriler kendini hisettirdi. Luke’un Kylo Ren ile son savaşı aslında The Empire Strikes Back’teki Darth Vader – Obi Wan Kenobi dövüş sahnesiyle birebir aynı fakat bu filmde Luke, “force” olarak bu düelloya çıkıyor ve seyirciye “farklı” bir sahne izletiyor. Bunun gibi birçok örnek de var:
DJ’in ihaneti = Lando’nun ihaneti
Hoth savaşı = The Last Jedi’ın son savaş sahnesi
Luke’un ailesinin kim olduğunu öğrenmesi = Rey’in ailesinin kim olduğunu öğrenmesi
Luke’un eğitimini yarıda bırakması = Rey’in eğitimini yarıda bırakması
Luke’un mağaraya girmesi = Rey’in mağaraya girmesi ….
The Last Jedi orijinal bir film izlediğimiz hissini yaratmayı başarıyor fakat bazı seçimlerin sadece seyiriciyi şaşırtmak için yapıldığını da saklayamıyor.
Filmde çalışan espiriler olsa da genelde sonradan eklenmiş gibi duran Disney espirilerinin seyir keyfini bozduğunu söyleyebiliriz.
Kısa kısa filmin iyi yönleri
- Carrie Fisher. Carrie Fisher’ın ilk filmindeki oyunculuğu endişe vericiydi, bu filmde ise profesyonel bir oyuncu hissiyatı yaratmayı başardı. Ayrıca kendisinin tüm karakterle veda sahnesinin olması da güzel bir tesadüf oldu. Kendisine karşı herhangi bir hayranlık duymayanlar bile bu sahnelerde duygulanabilir.
- Mark Hamill, Mark Hamill gibi oyunculuk yapıyor. Mark Hamill hakkında da Carrie Fisher’a benzer endişeler vardı fakat Hamill, bir iki sahne haricinde harika bir oyunculuk sergileyerek tüm endişeleri dindirdi. Rian Johnson, belli ki Hamill’e özgürlük vererek kendisini rahatlatmış. Bunu net olarak Hamill’in ışın kılıcını omuzunun üzerinden fırlattığı sahnede görüyoruz.
Rey’in içinde bulunduğu tüm sahneler.
Rian Johnson’ın yönetmenliği. Filmdeki tüm oyuncuların yükselen performansı, filmin çoğulundaki tempo anlayışı, Rian Johnson’ın ne kadar iyi bir yönetmen olduğunu ortaya koyuyor.
Snoke’un muhafızlarıyla, Rey ve Kylo’nun dövüş sahneleri. Snoke’un muhafızları, Kylo ve Rey’in dövüşünün harika bir koreagrafi ile yapıldığını da belirmek gerekir, filmin en iyi sahnelerinden biri de Akira Kurosawa filmlerini andıran bu sahneydi.
Tekrar aramıza hoşgeldiniz, filmi henüz izlememiş okurlarımız. Filme notum 8/10. The Force Awakens’ı beğenenlerin bu filmi de beğeneceğine eminim. Tüm Star Wars filmleri içinde bence en iyilerinden biri. Dokuzuncu film için de çok güzel bir geçiş filmi. İyi seyirler.