Müzik yazarımız Beril Tekay’ın 8-9 Mart tarihlerinde Zorlu PSM’de gerçekleşen Sonar İstanbul’dan notları…
SonarLab Redbull sahnesindeki sanatçıların performanslarının birbirinden iyi olduğu şeklinde bir genelleme yapmak mümkün. Loradeniz‘in DJ performansıyla açılan sahne, mekana yeni ulaşan insanlar için geceye ısınma anlamında oldukça etkiliydi. Karanlık, hatta zaman zaman ürpertici olarak adlandırabileceğim setin en etkileyici niteliği, dinleyiciye kendi alanını oluşturma imkanı sunması.
Bu sırada SonarClub sahnesinde Seko, elektronik müziğin mekanik olarak tanımlanabilecek özüne karşın “doğal” bir set ile, saatin de henüz erken olması sebebiyle salonu dolduran az sayıdaki dinleyiciyi geceye hazırlıyordu.
Cava Grande‘nin kendi müziği ve dinleyici ile kurdukları iletişimi izlemek etkileyiciydi. Kullandıkları kozmik şehir görselleri ve karanlık ritimleri ile birlikte, dinleyiciye post-apokaliptik bir şehir deneyimi yaşattılar. Ayrıca geçtiğimiz hafta piyasaya çıkan teklisinden ilk defa çaldıkları parçanın da seyirciden de olumlu bir not aldığını söylemeden geçmeyeyim.
SonarClub sahnesinde Ah! Kosmos‘un performansını ise kelimelerle tanımlamak oldukça güç. Birbirine karşıt duygu durumlarını içeren bir performans. Müzik hızlı ama bu hız, gerginlik yerine bir dinginlik veriyor. Bir yandan dans etme isteği uyandırırken bir yandan da gerçeklikten kopma imkanı sunuyor. Umut veren bir karışıklık barındırıyor, çeşitliliğin zenginlik olarak tanımlanabileceği. Dinlerken bir başına hissettiriyor ve bir o kadar da güçlü.
Yine SonarLab sahnesinde çalan DJ Seinfeld‘in performansı oldukça heyecan vericiydi. Gecenin enerjisini yukarı taşıdı.
Gecenin en ilginç performanslarından biri SonarHall’daki Membrane‘di. Membrane, görsel ve işitsel performansı bir araya getiren bir dijital sanat çalışması. Sahnenin iki yanında yer alan sanatçıların ortasında, havada asılı kalan dumanlar ve reaktif ışıklandırma ile birlikte yer alan hologramik üç boyutlu imgeler, izleyicinin gerçek ve yanılsama evreninde nerede konumlandıracağı konusunda oldukça kafasını bulandırıyor. Aslında bir bakıma sanal ve gerçek bağını kurmayı sağlayan bir performanstı. Bu orta alanda, ses dalgasının havadaki hareketlerini izlemek oldukça büyüleyiciydi. Benim için performansın bir başka dikkat çekici özelliği ise, sahnenin arkasında tek bir kaynaktan çıkan ve izleyiciye doğrulan ışık sayesinde, aslında izleyecinin, izlenen konumuna düşme hissinin yaratılması oldu. Bir nevi panoptikon hissi yaşatıyor.
Beton ormanda Sonar
Saat 23:00’e geldiğinde SonarClub sahnesinde yerini alan Matador için gecenin yıldızlarından biriydi. Enerjik canlı performansıyla gecenin nabzını yükseltti. Salondaki kalabalık ile kurduğu ilişki de organik. Dinleyicisinin ne istediğini bilen ve tatmin eden başarılı ve oyuncu bir performans.
Octa Octa, house müziğin duygusal ve naif tarafını ortaya koyan DJ performansıyla SonarLab sahnesinde yerini aldı. Bicep ise tahmin edilebilir ve istikrarlı bir müziğe sahip olmasına rağmen garip bir şekilde sıcaktı.
Bu sene de -her sene olduğu gibi- “Sonar tecrübesi Zorlu PSM‘de olur mu?” şeklindeki serzenişleri duymak mümkündü. Performansların kapalı alanda yapılması sebebiyle doğa etkileşiminin çemberin dışında kalması dinleyici açısından hoşa gitmeyen bir durum. Açıkçası şehrin, “beton orman” kavramı üzerinden kurgulanmasının, “doğa-insan yapımı” ikiliğinin önüne geçilmesinde faydalı olacağını düşünüyorum. Böylelikle doğa olanın tanımını yeniden yapmak mümkün olacaktır. Yine de bütün soru işaretlerine rağmen gecenin sonunda belli bir tatminle eve dönüldüğü gerçeği yadsınamaz.