A password will be e-mailed to you.

Bu yıl “Sınırların Ötesinde” temasıyla programını duyuran 53. İstanbul Müzik Festivali’nin yankıları biz müzikseverleri heyecanlandırmaya başladı bile…

Yılın teması, yalnızca bir sanat anlayışını değil, aynı zamanda kültürel mirasların sınırları aşan doğasını da içine katıyor. Camerata Salzburg, Geneva Camerata gibi seçkin müzik toplulukların yanı sıra Hélène Grimaud, Frank Peter Zimmermann, Gautier Capuçon ve Alexandre Kantorow gibi solistleri de izleyeceğimiz festivalin sipariş eserleri de merak konusu.

Türkiye’de ilk kez göreceğimiz isimler de az değil. NDR Elbphilharmonie Norddeutscher Rundfunk senfoni orkestrası ile Rafal Blechacz’ı dinleme şansı bulacağız.

Festivalin konser salonları dışında tarihi ve kamusal alanlarda da gerçekleştiriliyor oluşu en merak ettiğim performanslarda belirleyici rol oynuyor desem yanlış olmaz. İstanbul gibi her yanıyla tarih kokan bir şehirde kimi zaman girilmesi bile yasak olan tarihi yapılarda, kutsal mekânlarda klasik müzik dinlemek oldukça etkileyici…

İstanbul Müzik Festivali Direktörü Efruz Çakırkaya ile bu yılın teması, programın öne çıkan performansları ve festivalin müzikseverler için sunduğu yenilikleri konuştuk.

İtalyan Dili ve Edebiyatı okuyan Çakırkaya, uzun yıllar Bilkent Senfoni Orkestrası’nda çalıştıktan sonra yolu Yeşim Gürer Oymak ile kesişiyor. İKSV çatısı altında birlikte birçok başarılı festivale imza atıyorlar, yaklaşık 10 yılın sonunda Yeşim Hanım vakfın Genel Müdür Yardımcılığına yükseliyor ve Çakırkaya da Müzik Festivali Direktörü olarak yeni görevine başlıyor. Her zaman bir klasik müzik tutkusu olduğunu söyleyen Çakırkaya’ya bu tutkunun nasıl filizlendiğini soruyorum. “Annem”, diyor, “annem bir klasik müzik aşığıdır. O da bir opera sanatçısı olmak istemiş ancak döneminin şartları buna uygun değilmiş. Emekli öğretmen olan annem evde, arabada hep klasik müzik dinlerdi, hatta söylerdi. Benim de kulağımda kaldı, bana da aşılandı.”

İnsanın hayallerindeki işle meşgul olması, bir de üstüne geçimini sağlayabilmesi ne hoş! Türkiye şartlarında tüm sanatseverlerin yolculuğu dilerim böyle şekillenir.

Gelelim festivale… Programda, geçen yıllardan farklı olarak multidisipliner sahneler de mevcut. Bizi neler bekliyor?

Festival programında 17. yüzyıldan 21. yüzyıla barok, romantik, klasik ve çağdaş müzik eserleriyle farklı disiplinlerin iç içe girdiği projeler var. Dans, tiyatro, resim sanatı gibi branşların bir araya geldiği projelere yer verdik. Tabii ki standart formlarda konserlerimiz de var, prestijli orkestralar yer alacak. Fakat telefonlar artık hayatımızın bir parçası ve bu nedenle dikkat süremiz çok azaldı. Bunu sadece gençler için söylemiyorum kırk beş yaş üstü için de geçerli bu durum. Bir konser salonunda bir koltukta kıpırdamadan oturup müzik yapan müzisyenleri dinlemek insanlara yetmemeye başladı. Farklı deneyimler yaşamak istiyoruz, sınırların dışına çıkalım istedik. Alexander Gadjiev ve Yaman OkurDanstan Tablolar konserinde bir araya gelecek ve müzik, dans, tablolarlar aynı sahnede buluşacak. Caravaggio & Monteverdi konserinde ise Caravaggio’nun tabloları Monteverdi’nin müziği eşliğinde canlanacak. Revolta (İsyan)konserinde Geneva Camerata çıtayı yükselterek Şostakoviç’in 5. Senfoni’sini Los Angeles’ın kenar mahallelerinde doğmuş bir hip-hop stili olan krump dansı ile buluşturacak. Yani festivalde biraz daha oyuncaklı işler olmasını hayal ettik.

“Bir konser salonunda bir koltukta
kıpırdamadan oturup müzisyenleri dinlemek
insanlara yetmemeye başladı”

Festivale özel sipariş eserlerde kimleri göreceğiz/dinleyeceğiz?

Bu çağda yaşayan çok çok önemli çağdaş besteciler var, yeni besteciler de yetişiyor ve onlara da bir alan açmak lazım. Bu anlamda yeni eser yazdırmak istediğimiz birtakım isimler oluyor ve o isimleri takip ediyoruz. O kişinin bağlı olduğu plak şirketine, menajerine bazen de direkt kendisine ulaşıyoruz. Bazen de sanatçı bizi buluyor. Çok yönlü bir denklem. Bu yıl, Rachmaninoff’un en iyi yorumcularından biri kabul edilen Ukraynalı piyanist Alexey Botvinov, Le Figaro’nun hakkında “eşsiz bir müzisyen” diye yazdığı Rus viyolonselci Anastasia Kobekina ve Türkiye doğumlu Gürcü kemancı Veriko Tchumburidze, Bir Dünya Prömiyeri: Valentin Silvestrov başlıklı konserde bir araya geliyor. Tabii müzik aslında çok önemli mesajlar verebilen bir alan ve bu bağlamda da bir barış mesajı vermek istedik. Bir Türk müzisyen, bir Ukraynalı müzisyen, bir de Rus müzisyen… Bu üç millet bir araya gelsin ve bir barış temsili olsun.

Ayrıca, İstanbul Müzik Festivali ve TSKB’nin besteci Ceren Türkmenoğlu’na verdiği ortak siparişin dünya prömiyeri gerçekleştirilecek. Türkmenoğlu’nun yaylı çalgılar dörtlüsü için bestelediği yeni eserini Yarının Kadın Yıldızlarıbursiyerleri seslendirecek; görsel sanatçı Hilal Can ise canlı görselleme performansıyla genç yıldızlara eşlik edecek.

Birçok müzik kültürüyle iç içe kalıyorsunuz peki siz -özel hayatınızda- hangi türe daha yakınsınız, ne dinlersiniz?

Ben sürekli klasik müzik dinliyorum, çok sıkıcıyım. İşim gereği dinlemem gereken yeni albümleri, sanatçıları, bestecileri dinliyorum fakat onun dışında uyanır uyanmaz radyo çalmaya başlıyor evimde. İnternet üzerinden bir Fransız radyosu açıyorum, onu dinliyorum. Caz müziği de çok seviyorum yani %80 klasikse %20 caz müziktir. Klasikten çok sıkılmıyorum ben ama evime misafir geldiğinde onlara da klasik müzik açmayayım şimdi, diyerek Radyo FIP’ı açıyorum. Onun dışında da duyduğum her şey zihnime kazınıyor, bir şarkıyı bir kere dinlemem herhangi bir yerden duymam yeterli maalesef. Duyduğum her şeyi kaydediyorum; zihnim korkunç bir çöplük. Bir kere her sabah kafamda bir müzikle uyanırım ve bu müzikler öyle Beethovenlar falan değil, ağırlıklı olarak türküler ve arabesk olabiliyor ya da daha eski bir Türk pop müziği. Yani duyduğum ve aslında çok da dinlemediğim şarkılar kafamda çalıyor. Her sabah ofise geldiğimde de o şarkıyı bir kere dinlemeden kurtulamıyorum. Eğer dinlemezsem bütün gün kafamda çalmaya devam eder.

“Klasik müzikte dans bile edebilirsin”

Festival programı kapsamında sizi de sahnede göreceğiz. DJ setinde yer alma hikâyeniz nasıl başladı?

Yokluktan! Şimdi bu sene üçüncü serisi. Bundan üç yıl önce, gençleri klasik müziğe çekelim, klasik müzik korkulacak bir şey değil. Hatta klasik müzikte dans bile edebilirsin sloganıyla Disko Klasiği projesini ortaya çıkardık. Bir kulüpte, ayakta, içkinizi içerken çalınan elektronik altyapının üzerine canlı sazlarla çalınan müziklerin yer aldığı bir konser serisi bu. Orada iki farklı topluluk çıkaracaktık. O toplulukların arasında da bir sahne değişimi var. O sahne değişimi esnasında ilk müzisyeni dinleyen izleyici kaçmasın, kulübün içinde kalsın, bir DJ ortamı ısıtmaya devam etsin, dedik. Kimi çıkaralım bütçemiz de yok tartışmaları sürerken ekip arkadaşlarımdan Gökçe ve Melis, neden sen yapmıyorsun bak festival izleyicisinin de çok hoşuna gider, dedi. Tamam dedim ama böyle bir tecrübem yok, o aleti nasıl kullanacağım konusunda hiçbir fikrim yok. Bana gösterdiler; şurayı şöyle yapıyorsun, burayı böyle yapıyorsun. Çok panik oldum, bin tane düğme var, kesin rezil olacağım, diyerek sahneye çıktım. Ama bir kere yapınca çok keyif aldım. Orada herkesle temas halinde olmak ve tüm kontrolün sizde olması farklı bir duygu. Keyifli de bir işmiş aslında, diyerek projeye devam ediyoruz.

Bu yıl festivalde “asla kaçırmayın” dediğiniz konserler hangileri?

Çok zor bir soru ama deneyeyim. Caravaggio & Monteverdi projesi çok heyecan duyduğum işlerden bir tanesi, oyuncuların müzik eşliğinde tabloları canlandıracak olmasını oldukça etkileyici buluyorum. Bir diğeri Ada projesi çünkü ben klasik müzik kadar klasik Türk müziği de çokça dinlenen bir evde büyüdüm. İstanbul’un Prens adalarına ithafen yazılmış şarkılarla Yunan adalarının şarkılarının seslendirileceği bir proje olacak. Bir tane daha var, Camerata Salzburg & Hélène Grimaud konseri. Grimaud sadece bir müzisyen değil aynı zamanda vahşi yaşam koruyucusu, insan hakları aktivisti ve yazar yani çok yönlü, ikonik bir kadın sanatçı. O bağlamda da benim için özel bir yeri var.

Efruz Çakırkaya’nın favori konserlerini de öğrenip söyleşiyi yavaş yavaş sonlandırırken Çakırkaya hatırlatıyor, “Hâlâ duymayanlar, bilmeyenler varsa konservatuar öğrencilerinin müzik eğitimi alan öğrencilerinin olabildiğince çok konser izlemesi gerekiyor. Bu onların ufkunu genişletiyor ve bence bir şevk de veriyor. Konservatuvar öğrencileri festival konserlerine Öğrenci kimliklerini göstererek ücretsiz girebiliyor. Dolayısıyla onları da bütün festival konserlerine bekliyoruz. Gelsinler izlesinler ve bir gün ben de o sahnede yer alacağım diye kendilerine bir hedef koysunlar. Çok teşekkür ederim.”

Bu güzel haber sanat yolculuğunda adım adım yürüyen tüm kişilere ve hatta kurumlara ilham ve örnek olsun!

Daha fazla yazı yok
2025-02-22 08:42:55