Ne yerli ne yabancı hiçbir festivale gitmediğim, bu haftaya dek sinema ya da tiyatrodan içeri girmediğim pandemi dönemini sona erdirdim. Bir opera ve filmle önce yurtta, sonra Selanik Film Festivali’ne yolculuk ederek cihanda Covid – 19 ile barış yaptım. Uzun zamandır yazı da yazmıyordum, online takip ettiğim Berlin Film Festivali için zoraki yazmıştım, klavyemle barış yapmanın da zamanı gelmişti.
Dünya üzerinde en sevdiğim ve en çok gittiğim yerlerden biridir Selanik, festival dolayısıyla tanıdığım bu kenti memnun mesut yaşayabilecek kadar çok severim. Tek şartım festivalin devam etmesi! Ben takip etmeye başlayalı 23 yıl oldu… Yönetimler değişti, ama festival programının ve izleyici kitlesinin yüksek entelektüel düzeyi hiç düşmedi. Festivalin temellerini sağlam atan ve onu uluslararası arenada saygın bir konuma getiren 23 yıl önceki yönetimden sonra gelenler de kendi damgalarını vurdular, ülkelerinin en ünlü kültürel etkinliğine. Zengin uluslararası seçki Selanik’in olmazsa olmazı. Eleştirmen Yorgos Krassakopoulos başında bulunduğu uluslararası program dünyanın en iyilerini ve en ilginçlerini bir araya topladı yine.
Genel Direktör Elise Jalladeau ve Direktör Orestes Andreadakis ikilisi de Selanik Film Festivali’ni disiplinlerarası çalışmalarla güncel sanat alemine entegre etti. Her yıl belirledikler bir konsept üzerinden plastik sanatlar dalında yeni işler üretilmesine vesile oluyorlar. Bu yıl da Fransız sinemasının büyük ustası Jean Renoir’ın La Regle du Jeu / Oyunun Kuralı adlı klasiğinden yola çıkan sanatçıların çalışmalarından oluşan bir sergiyle festivali renklendirdiler. Plastik sanatları da festival kapsamına alan, denk geldiğinde Selanik Bienali ile bütünleştiren bu yaklaşım özellikle sinema salonlarının ve müzesinin bulunduğu liman bölgesini cazip bir sanat alanı haline getiriyor.
Yunanistan sineması pandemide hız kesmedi
Pandemide Yunanistan sineması hız kesmedi. Eleni Androutsopoulou yönetimindeki Yunan Film Festivali yarışmalı ve yarışma dışı bölümleri, prömiyerleri ve klasikleriyle yine dopdolu. Ortak yapımlar da git gide ağırlık kazanmaya başladı. Bu yıl Hollanda’nın Oscar aday adayı olan, Shariff Korver imzalı Do not hesitate (Tereddüt Etme) adlı filmin ortak yapımcısı, vaktinde festivalde de çalışmış olan, Konstantinos Kontovrakis ve Heretic adlı şirketi. Ortağı Giorgios Karnavas ile birlikte Avrupa Film Ödülleri kapsamında Eurimages’ın verdiği Ortak Yapım Ödülüne değer görülen Kontovrakis, Suriye’de görev yapan bir Hollandalı askerin deneyimine odaklanan, yerlilerle müdahil askeri güçler arasındaki gerilimi anlatan, saldırıyla savunma arasındaki farkın altını çizerek sert bir Batı eleştirisi yapan filmi haklı bir gururla sundu. Festival programında yer alan, bu yıl Cannes Film Festivali Eleştirmenlerin Haftası Büyük Ödülünü kazanan Omar El Zohairy imzalı Tüyler adlı absürt komedi’de filmin geçtiği Mısır’ın yanı sıra Fransa, Hollanda ve Yunanistan’dan yine Heretic’in ortaklığında yapıldı.
Uluslararası Yarışma’da Araceli Emos’un yönettiği Aya Emy, Atina’daki Filipinli göçmen toplumu içinde geçen bir öyküyü ABD ve Fransa ortaklığıyla anlatıyor. Açık Ufuklar bölümünde gösterilen Nana Neul, babalarının izinde Almanya’dan İtalya’ya ve Yunanistan’a giden iki yakın arkadaşın öyküsünü anlattığı Koris / Kızlar’ı geçtiği üç ülkenin ortaklığıyla gerçekleştirdi. Bu listeye eklenecek birçok film var.
Yunanistan sinemasının yeni kuşağının yükselişini topluca takip etmek mümkün Selanik’te. Drama Film Festivali’nde ödül kazanan filmlerin de bir ya da iki seanslık toplu gösterisi de yıllardır yapılır, festival kapsamında. Danışmanlık yaptığım Ege Filmleri Festivali’nde çalıştığı için tanıdığım Manolis Mavris, ülkesinin parmakla gösterilen kısa filmcilerden biriydi. Cannes Film Festivali 60. Eleştirmenlerin Haftası’nda Brutalia, Days of Labour adlı filmiyle Canal+ Ödülü’nü kazandı. Bu başarısının ardından Selanik Film Festivali’nin spotları da ona sipariş edildi. Büyük Resim konseptiyle çektiği mizah yüklü spotlar sosyal medya da ve filmlerden önce izleniyor.
Balkanlar, bitmeyen cevher!
Büyük usta Theo Angelopoulos Balkan kültürüne çok önem verirdi. Bu coğrafyanın tarihi ve kültürel bağlarının güçlü olduğunu düşünürdü. Önceki yıl kaybettiğimiz festivalin eski programcı ve direktörlerinden Dimitri Eipides’in izinden giderek yirmi yıldır Balkan Survey’de çalışan Dimitri Kerkinos her yıl müthiş işlere imza atıyor. Türkiye’den de mutlaka film alan, toplu gösteriler yapan Kerkinos’un Balkan Survey’i bu yıl Binka Zelyazhkova’ya Saygı bölümüyle benim için festivalin doruk noktası oldu, olmaya da devam ediyor.
Festivalin ilk iki gününde izlediğim iki Binka Zelyazhkova filmi ve onun hakkındaki belgesel beni benden aldı. Selanik’ten ayrılmadan önce iki filmini daha izleyebileceğim. Bulgar sinemasının ilk uzun metrajlı film çeken kadın yönetmeni olarak öncü konumdaki Zelyazhkova’nın bu denli güçlü kişilikli bir yaratıcı olduğunu tahmin etmiyordum, doğrusu. Bundan sonra sinema tarihinin en iyi yönetmenleri sorulduğunda mutlaka adını geçireceğim müthiş bir sinemacı.
Moskova Film Festivali’nde bir altın, bir gümüş ödül kazanmış, bir filmi de Cannes’a seçilmiş bir yönetmen, ama o da, senaryolarını birlikte yazdığı eşi Hristo Ganev de idealist ve hümanist birer sosyalist olmaktan vazgeçmemiş, dolayısıyla komünist rejimle yıldızları barışmamış. Zelyazhkova’nın her daim eleştirel olan filmlerinin dağıtımı sürekli engellenmiş, film çekmesi zorlaştırılmış, itibardan düşmesi için kulis yapılmış… Zelyazhkova ve Ganev, rejim değişikliğinden sonra da kendi duruşlarını ve görüşlerini korudukları için iade-i itibarları coşkulu olmamış. Bugüne dek mahrum kaldığımız filmlerini hayranlıkla izledim.
Anadolu Leoparı ve Cemil Şov
Selanik’te sadece iki uzun metrajlı Türkiye yapımı var onlar da Balkan Survey bölümünde yer alıyor: Emre Kayış’ın Anadolu Leoparı ve Barış Sarhan’ın Cemil Şov’u. Çok ilk film üretilmesine rağmen Türkiye’den pek az film Selanik’te yarıştı bugüne dek.
2015 yılında Avrupa Film Ödülleri’ne aday olan ve toplamda 200’den fazla festivalde gösterilen Çevirmen adlı kısa filmiyle tanıdığımız Emre Kayış, beklenen çıkışını Anadolu Leoparı ile yaptı. Toronto Film Festivali’nde FIPRESCI Ödülü kazandı. Bu alegorik filmde, Ankara Hayvanat Bahçesi’nin 22 yıllık müdürü Fikret’in huzuru, Arap yatırımcılara satılması ve bir eğlence parkına dönüşmesi olasılığı yüzünden kaçar. Soyu tükenmek üzere olan yaşlı bir Anadolu leoparının varlığı hayvanat bahçesinin eğlence parkına dönüşmesinin önündeki tek engeldir.
Cemil Şov ise bu hüzünlü filmin ve içe dönük kahramanının aksine Türkiye arthouse sinemasında pek örneğine rastlanmayan, janr öğeleri kullanan, deli dolu bir film. Hayalperest Cemil, Kabus adlı bir filmde yıllar önce Turgay Göral’ın canlandırdığı karakteri oynamak için, aynı işyerinde çalışan kızı aracılığıyla ona ulaşmaya çalışırken cesedini bulunca olaylar kontrolünden çıkar…
Her iki filmin de ulusal festivallerden ödülleri var. Selanik izleyicisi Türkiye yapımlarını sever ve kaçırmaz. İlk kez tanışacakları iki genç yönetmene de ilgi gösterecektir.