Zeynep Sayın, son kitabı Ölüm Terbiyesi’nde pek çok farklı izleğin izini sürüyor. Simgesel düzenin ve “büyük öteki”nin bütün önemli sakatlıklarını gözler önüne sererken bir cerrah inceliği gösteriyor. İmgesel olanın gücünü, kırılganlığından ve gelip geçici olmasından aldığını söylerken iktidarın düzeninin ancak böyle bir cemaatleşme ile yarılabileceğini söylüyor. Yine de Kalenderilerden verdiği örneklerde imgesel olanın düzenini hayatına tatbik etmiş insanların iktidar için her zaman en büyük tehdit olduğunu belirtiyor. Buna göre, melamet hırkasını giymişler simgesel düzende uyumsuzluklarıyla bir çatlak yaratıyorlar. Kimliklendirme iktidarın en zorunda olduğu konulardan biri. Kimliklendiremediği, hatta etiketlendiremediğini yönetememe, onların hayatına sızamama gibi bir durum mevcut. İktidarlar her zaman kimliklendirilemez olanlardan korkmuşlardır. Kimlik siyaseti günümüz Türkiyesi’nde artık iktidara ölüm üzerinde söz söyleme gücünü vermiştir. Daha doğrusu, iktidar bu davranışı, bir yetki olarak kendine hak görmektedir. Sayın’ın kitabında üzerinde önemle durduğu noktalardan biri ölüm üzerinde kimsenin tasarrufunun bulunamayacağıdır.
Bir diğer önemli izlek, toplum hafızasıdır. Yeni Osmanlıcılık bir Osmanlı öykünmesi olsa, tam olarak Osmanlı’nın yapamadığını yapmak, onu kaldığı yerden devam ettirmek amacını gütse de ortaya çıkan yapılar Osmanlı geleneğinden oldukça uzaktadır. Bu bir hafıza silme operasyonudur. Kalenderiler, erk’e, arche’ye ve padişahın doğal hakkı olan temellük etme anlayışına karşı çıkmışlardır. Başsız bir oluşumdur. “Osmanlı da Kalenderiler yüzünden devlet ile ahireti, para ile parasızlığı, devlet ile dini, dünya işleriyle din işlerini tasavvufi bir yorum sayesinde kozmolojik anlamda birleştirmek, ikisi arasındaki geçirimsizliği geçirimli kılmak zorunda kalmıştır.” Bu da gösteriyor ki Osmanlı gnostikleri toplumsal düzeni epeyce etkilemişlerdir.
“İmgebilimcinin işi, bu işaret güzergâhlarını açığa sermek, serimlemek, dedektiflik yapmak, izleri kovalamak, ipuçlarını yakalamak, labirentin içinde ipi çekmek, yol almak, yararak karşıya geçmekten zevk almak, nazik olmak, ince davranmak, tanıklık etmek, şimdiye erişmektir. “Gerçek olan ahlakı”nın kulaklara fısıldadığı, vicdanın, terbiyenin ve şefkatin söylediği budur.” Sayın’ın imgeye bu kadar önem vermesi ve onu ölümle bağdaştırması aslında şaşılacak bir şey değildir. İmgeye ilişkin Latince ve Yunancadaki sözcüklerin tümünün ölümle ilgili olduğunu belirtir: figura, phantom, phantasia, idol, eidolon, signum…
İnsanlık tarihinin, cesedin de tarihi olduğunu söyleyerek başlar kitabına. İmge üretimi tarihi, insanın cesede bakmasının tarihidir. Babanın isimleriyle, özel mülkiyetle, devletle, başla ve başkanla doldurulan anlam dünyası simgesel düzenin temsilleridir. Zeynep Sayın’ın ölüm ahlakı dediği, insanların en kırılgan oldukları noktada, hiçbir ortaklığı olmayan insanların bir araya gelme nedeni olması gereken bir durumdur. Buna karşılık, iktidar simgesel düzeni desteklemek amacıyla küçük a nesneleri yaratmaktadır, medya da buna katalizör olmaktadır. Hatta bazen bu nesneler sürreal bir düzeye çıkmaktadır: Karayollarında dinozorlar, at üstünde fetih kutlamaları, merdivenlere dizilen Türk budunları vs. gülünç bir durum oluşmaktadır. Kalenderilerin bu dünyayı reddetme nedenleri bu simgesel düzendir. Burada bir negatif teoloji, normatif olana karşıt olma durumu da var denilebilir; ama Sayın, normatif olanı zaten simgesel olanla karşılamaktadır. Yeri doldurulamaz olan küçük a nesnesi medyadaki enformasyon yığınıyla ve şovlarla bir birlik algısı yaratmaktadır. Halbuki, kimliksiz cemaatlerin amacı karşısında durdukları bu yığınlara karşın bir boşluk, bir nefes alanı yaratmaktır.
Zeynep Sayın’ın kitabı tüm bu izleklerden yola çıkarak günümüz Türkiye’si ve dünyasının sorunlarına simgelerin dünyasından daha farklı, alternatif bir bakışla ve yalın bir dil kullanarak okuyucunun zihninde, toplum içinde yeni alanların mümkün olduğuna dair bir umut ışığı yakıyor.
İLGİLİ HABERLER
Jeff Koons: “Bazı insanlar işlerimin kitsch olduğunu düşünseler de bana öyle gelmiyor”