‘Kim var imiş, biz burada yoğ iken’ dizesini kılavuz edinerek oluşturulduğunu düşündüğüm “Çeperde, İstanbul Kara Surları” adlı sergi, İstanbul Kara Surları’nın kentle ve yeşil alanlarla ilişkisini, surların çevresini mesken tutmuş farklı inanç ve kökenden olan insanların hayatlarını, onların ibadet yapılarını şimdiki zamanın içinde var olan geçmiş düşüncesiyle yansıtıyor.
Harvardlı tarihçi Cemal Kafadar, halk ozanı Karacaoğlan’dan ödünç alarak adını verdiği “Kim var imiş, biz burada yoğ iken” adlı kitabı, tarihte adı büyük harflerle yazılmış hükümdarlardan, padişahlardan veya tanınmış kişilerden ziyade Osmanlı’da bireyselleşmenin izlerini mütevazı insanların yaşantılarında arar. Karacaoğlan’ın yukarıda andığım dizesinden hareketle yola çıkan Kafadar, on altıncı ve on yedinci yüzyıl Osmanlısında sıradan bir hayat yaşayan dört kişiye ait belge ve bilgilere kadar ulaşır. Kimdir bu kişiler? Kafadar’ın kitabın girişinde belirttiği gibi; “Babasından kalan arazi üzerindeki haklarını korumak için 1521’de divan-ı hümayuna başvuran Mustafa adlı Yeniçeri; 1660-64 arasında İstanbul’da günce tutan Seyyid Hasan adlı derviş; ticaret için gittiği Venedik’te 1575’te ölen Ayaşlı Hüseyin Çelebi; rüyalarını kaleme alarak şeyhine mektupla gönderen ve bu yolla irşad edilmeyi bekleyen Üsküplü Asiye Hatun”. Klasik tarih anlayışının dışında bir zamanlar var olan sıradan insanların peşine düşen tarihçi Kafadar, Osmanlı’nın sosyo- ekonomik ve kültürel süreçlerini, kendi bireyselleşmesini ortaya koymaya çalışan bu dört kişiyle anlatır.
Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde (ANAMED), açılan “Çeperde, İstanbul Kara Surları” sergisi de işte bu türden bir tarih yaklaşımıyla İstanbul Kara Surları’nı ele alıyor. Feth edilmesinin üzerinden 563 yıl geçmişken, her 29 Mayıs’ta yapılan etkinliklerle adeta yeniden fethedilen ve İstanbul’un fethiyle özdeşleşen bu surlara farklı bir pencereden bakıyor. Savunma için kurulan 1453 yılından sonra herhangi bir saldırıya maruz kalmayan bu surların tarihsel, sosyo-politik önemi ortaya konmaya çalışıyor. ‘Kim var imiş, biz burada yoğ iken’ dizesini kılavuz edinerek oluşturulan çalışma, İstanbul Kara Surları’nın kentle ve yeşil alanlarla ilişkisini, surların çevresini mesken tutmuş farklı inanç ve kökenden olan insanların hayatlarını, onların ibadet yapılarını şimdiki zamanın içinde var olan geçmiş düşüncesiyle yansıtıyor.
Geçmişin hakikati
Bir zamanların harabe, şimdinin ise bir restorasyon rezaletiyle görüldüğü tarihi surlar, geçmişin hakikatinin bugünün aynasında buhar olup uçabileceğini gösteriyor. Eğer biz onu anlamaz, gereken önemi ve özeni göstermezsek… Daha sonra ve en önemlisi bir zamanlar buraları mesken ve yurt edinen, Ermeniler, Çingeneler, Yahudiler ve Karamanlılar gibi farklı inanç ve kökenlere ait insanların artık buralarda ve ülkenin birçok yerinde yaşamadığı gerçeğini yüzümüze vuruyor.
Küratörlüğünü Anadolu Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü öğretim üyesi Figen Kıvılcım Çorakbaş’ın, tasarımını ise Yeşim Demir Proehl’in yaptığı sergi geçmişi bugünle buluşturuyor. 5. yüzyılda İmparator II. Theodosios döneminde inşa edilen,1600 yıllık tarihi boyunca İstanbul’un izlerinin görülebildiği kara surları bu sergi aracılığıyla etraflı bir şekilde ele alınıyor. Basın bülteninde de belirtildiği üzere, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan ve Theodosios Surları olarak da adlandırılan surların incelendiği sergide, surlar ve çevrelerindeki gündelik kent yaşamının yazılı ve görsel belgelerdeki izleri aranarak surların farklı tarihi dönemlerine tanıklık ediliyor. Sergi, surların kentin su sistemi ve yeşil alanlarıyla ilişkisine, surlarla bütünleşmiş ruhani ve dinsel hafızaya, surlar çevresinde yaşamış insanların hikâyelerine ve surları ziyaret etmiş kentlilerle gezginlerin anılarına yer veriyor.
Farklı inanç ve kökendeki insanlar şimdi nerede?
Koç Üniversitesi’nin Beyoğlu’nda bulunan Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde (ANAMED) açılan “Çeperde, İstanbul Kara Surları” geniş bir alana yayılmış durumda. Türkçe ve İngilizce metinlerin yer aldığı panolardaki yazılarda geçmişteki istilalardan, depremlerden ve yangınlardan sonra İstanbul Kara Suları’nın kimler tarafından yeninden onarıldığı ayrıntılı olarak aktarılmış. Diğer yandan Ermenilerin, Çingenlerin ve Yahudilerin bu kara surlarında nereleri mesken tutuklarını; manastırların, camilerin ve kilise gibi ibadet merkezlerinin nerelerde yer aldıklarına da geniş bir şekilde yer verilmiş. ‘Günümüzde Çeper’ adlı üç video çalışmasında İstanbul’un Kara Surları etrafındaki gündelik hayata sabit bir kameranın gözünden bakılmakta. Topkapı, Edirnekapı ve Yedikule’nin yer aldığı görüntülerde tarihi surların gündelik hayatın içinde nasıl da giderek görünmez olduğu vurgulanıyor olmasının yanında kent hayatının karmaşası ve hızına yenik düştüğü gözlere takılıyor. Kentin mavisi ve yeşili adlı bölümde ise, surların etrafında ve çevresinde yer alan bitkiler ve yeşil alanlar anlatılmakta. Salonun tam ortasında sergi için özel olarak hazırlanan 1/500 ölçekli, 13 m uzunluğundaki maket bu surların etrafıyla ilişkisi içinde sunulmuş. Önemli tarihi ve dini yapılar bir yön levhasıyla gösterilirken, bir zamanlar birbirine bu maketteki kadar yakın olan farklı inanç ve kökendeki insanların şimdi neden bu kadar uzak olduğunu sormadan edemiyor insan…
Şimdiki zamanın içinde var olan geçmiş, İstanbul Kara Surları, hakkında bir yolculuğa çıkmak isterseniz sergiyi 2 0cak 2017’ye kadar gezebilirsiniz.