Fotoğraf sanatçısı Silva Bingaz‘ın Opus 3c isimli kişisel sergisi Öktem Aykut Galeri’de sanatseverlerle buluştu. “Letonya’da çektiğim fotoğraflar Kıyı başlığında bir araya gelen üçlemenin sonuncusu,” diyen Bingaz’ın sergisini yerinde görmek için yola koyuluyoruz.
Öktem Aykut Galeri’ye adımımızı attığımız anda Silva Bingaz’ı görüyoruz. Bingaz, elinde fotoğraf makinesiyle ziyaretçileri dinliyor. Usul usul yanlarına yaklaşıyor, bazen sessiz kalıyor bazen içindeki tutkuyu saklayamıyor ve araya giriyor, sergi hakkında yorumlarını paylaşan gruba dahil oluveriyor. Silva Bingaz’ı fiziksel olarak tanımayan kişiler onun sanatçının kendisi olduğunu birkaç dakika sonra anlıyor.
Sergiyi gezenlerin arasına katılıyoruz ve Bingaz’ın anekdotlarını dinlemeye başlıyoruz… Bir yerde “sanat size gelir, siz sanata gidemezsiniz,” diyor. Başka bir fotoğrafın önünde ise, “fotoğraf, sinema ve romana yakın ama resme çok uzaktır,” diye devam ediyor. Meraklı gözler onu takip ederken bu sözleri not alıyorum, mutlaka sormalıyım.
Fotoğrafların çerçevesiz sergilenmesi izleyicilerin dikkatini çekiyor. Opus 3c’nin sergi tasarımı Sevim Sancaktar ve Yavuz Parlar’ın imzasını taşıyor. Fotoğraflarda göz teması kurulabilen yüzler sanki izleyiciyi görüyor gibi bakıyor. O sergi alanında herkes eşit, herkes çıplak duygusu izleyiciye iyi hissettiriyor. Ayrıca buradaki çıplaklık erotizmle ilişkilendirilmekten çok uzak; tam bir saflık, berraklık anlatısı. Yakınlaşma edimi her adımda kendini belli ediyor.
Bingaz, gezen grubun dikkatini bir noktaya çekmek için hareket ediyor. Elbette peşinden gidiyoruz. Bir kompozisyonun önündeyiz, “Opus 3c‘de yeni şeyler denedim. Sergi alanında birçok bölüm var ama bu bölümlerden birinde bir başkası oluyorum. Ed van der Elsken, hayran olduğum biri, birçok kişiye onun gibi çekim yapması için ilham veren bir isim. Ben de bir gece Ed van der Elsken oldum ve onun gibi fotoğraflar çektim, kendimi onun yerine koydum. Onun gözüyle baktım,” diye anlatıyor. Defterime yeni bir not ekleniyor böylece.
“SONSUZ YORUMLAR ZİNCİRİ YARATABİLMEKTEN DAHA İYİ BİR ŞEY OLAMAZ”
Sergi alanı biraz sakinleşince Silva Bingaz ile tanışıyoruz. Yolu Japonya, İstanbul ve Letonya’dan geçen Kıyıserisini soruyoruz önce, “Nerede çekildiğinin pek bir önemi yok, kıyıların özü aslında benim geçmişim ve kendi hayatım, kırılmış bir çocukluktan geliyor, geçmişimle ilgili aklımın almadığı ölüm hikâyeleri var, nasıl olur diye hâlâ sorguluyorum, ölümü mü beklediler diyorum, neden direnmediler diye düşünceye dalabiliyorum çünkü çocukken tüm olan biteni böyle algılıyordum,” diyor Bingaz, “bu nedenle sergi; ölüm, doğum, insanlar ve hayvanlar ile birçok geleneği de kucaklıyor. Kafamda baştan sona bir müzik parçası vardı ve onu bir araya getiriyormuşum gibi hissettim. Serginin yerleştirmesi de kafamdaki kompozisyona çok uydu,” diye ekliyor. Sergiyi gezerken eşit hissetme halimden söz ediyorum, işte Opus 3c‘nin temeli de burada yatıyormuş. Silva Bingaz şöyle açıklıyor: “Arınmışlık ve anti-hiyerarşi çok önemli olduğu için bu fotoğraflar kıyı başlığında toplanıyor yani statükonun en aza indiği yerlerde fotoğraf çekiyorum, kıyılarda, parklarda… Örneğin, bir iş merkezinde herkesin statüsünü belli ettiği ortamlarda fotoğraf çekmiyorum. Kıyıda insanların üzerinden her şey çıkar ve onların statülerini/pozisyonlarını göremezsiniz. Dolayısıyla zamansız ve mekânsız hale geliyor.”
Bu gözle serginin çerçevesi daha net çizilmiş oluyor zihnimizde ve Silva Bingaz ile sohbete başlıyoruz…
Sergide Ed van der Elsken gibi çektim dediğiniz bir bölümden söz ettiniz. Sanatınızı bir başkasının gözünden deneyimlemek sizin için ne ifade ediyor?
Goethe’yi düşünün, o bir şeyler yazıyor ve onun yazdıklarını okurken o konuşuyormuş gibi düşünülebilir ama aslında o yok, sadece yazıyor. Kundera’nın Ölümsüzlük romanını düşünün, aslında öyle bir karakter yok. Burada da öyle bir durum var. Ed van der Elsken, kendi döneminde kırılma yaratan bir isim, herkes onu takip ediyordu, özellikle yerleştirmeleri çok popülerdi. Ben de bir akşam o olayım, dedim. Başka bir perspektifi bir şekilde kendimde merkezkaç haline dönüştürüyorum. Bir başkası olma hali ile merkezkaç yaratıyorum. Bu da beni besliyor.
Fotoğrafı, görünmez veya kayıt altına alınmayan şeyleri belgelemek olarak tanımlıyorsunuz. Bugünün dünyasında sizin için en görünmez olan şey nedir?
Görünmez olan şey, ötekilerin tarihi yani ötekileştirilenlerin geçmişi ve kadınların tarihi… Bunlar görülmesi istenmeyen şeyler ama görülebilirse dünya daha iyi bir yer olacak çünkü hesaplaşma şansımız olacak. Ben bu konuyla ilgili birçok şey yazabilirim, söyleyebilirim çünkü kendi tarihimde de görmezden gelinme var ama onun yerine bu fotoğrafları çekiyorum, kendimi böyle ifade ediyorum.
Bir söyleşinizde “hikâye takip eder gibi takip etmeyin benim fotoğraflarımı” diyorsunuz. Bu, bakan kişiyi fotoğrafa dahil etmekle ilgili mi ve bu sergi için de geçerliliğini koruyor mu?
İzleyeni çok net bir bağlam içinde gezdirmek istemiyorum. Aslında en temele dönmek gerekir, en insani hatta en hayvani olma halimizden söz ediyorum. Çok fazla katman var, ben çekiyorum benim niyetim belli ama bakan kişi bambaşka yorumluyor bambaşka bir niyetle ele alıyor. Her katmanı bilebilmek çok kolay değil. Sonsuz yorumlar zinciri yaratabilmekten daha iyi bir şey olamaz.
“HAYATLA İLGİLİ BİR SORGULAMA İÇİNDE DEĞİLSENİZ SANATÇI OLAMAZSINIZ”
Az önce ziyaretçilerle gezerken “sanat size gelir, siz sanata gidemezsiniz” ifadesini kullandınız. Günümüz atölye ve kurslarını düşündürdü bu bana, o nedenle cesur bir ifade olarak not ettim. Bunu biraz detaylandıralım mı?
Kendi hayatımdan anlatabilirim. Doksanlar, iki binlerin başında bir feminist mücadelesinde onların fotoğraflarını çekiyordum. Sanatçı değilim, onlar için bir şeyler yapmak istiyorum ve fotoğraflarını çekiyorum. O, evrildi evrildi ve fotoğraf sanatçılığına döndü. Bu çok fiziksel bir neden. Ben sadece bunun için söylemiyorum. Hayatınız size sanatı getirir. Hayatla ilgili bir sorgulama içinde değilseniz ister sanat okuluna gidin ister başka şeyler yapın, sanatçı olamazsınız. Hatta bunu sizin hayatınız bile getirmeyebilir, geçmişiniz getirir. Bazen, ben hayatımda yaptığım her şeyi geçmişe yapıyorum, diyorum. Hayatımda hiçbir zaman görmediğim kadınlar için yaptım bunu dediğim çok an var.
Peki, “fotoğraf, sinema ve romana yakın ama resme çok uzaktır” sözünüze istinaden siz sinema ve roman alanında kimleri/neleri takip ediyorsunuz?
Modern romandan etkileniyorum. Herkes gibi Dostoyevski, Kundera, Eco… Marguerite Duras’ı da araya katmak istiyorum çünkü maalesef takip edebildiğimiz çok az kadın var. Onların anlatma biçimlerini seviyorum. Mesela, Görsel Anlatıda Bilinçli İzleyici diye bir sunum yapmıştım ve birçok fotoğrafçıdan bahsettim. Bu isim Eco’nun Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti kitabından gelir, ne muhteşem bir kitaptır. Çok gençtim Jorge Luis Borges’i keşfetmiştim… Virginia Wolf var örneğin, onun novellalarını seviyorum. Okuduğum şeylere kadın yazarları katmaya gayret ediyorum.
Sizinle ilgili okumalar yaparken, günümüz teknolojilerinin fotoğraf sanatına yansımasıyla, dijital sanat alanıyla ilgili hiçbir beyanda bulunmayışınız dikkatimi çekti. Ben sormak istiyorum…
Onu kullananların o teknolojiyi bilmesiyle ilgili bir şey. Ben bilmiyorum ondan konuşmuyorum (Gülüyor). Dijital enstrümanlar kötü diyemem ama benim kolaylıkla kullandığım, adapte olduğum bir şey değil. Sonuç olarak ortaya ne çıkardığınız önemli. Ama şunu söyleyebilirim, ben insanları sergi salonlarında görmeyi seviyorum.
Silva Bingaz ile sohbetimizin sonuna yaklaşırken biraz sonra fotoğraf sanatçısı ve öğretim görevlisi Laleper Aytek’in Koç Üniversitesi’nden öğrencileriyle sergiyi ziyaret edeceğini, Silva Bingaz’ın da onlara eşlik edeceğini öğreniyorum -şanslı günümdeyim sanırım- ve ben de kalıp sergiyi bir kez daha onlarla birlikte gezmeye karar veriyorum.
Bingaz ile dostluklarının çok eskiye dayandığını anlatan Laleper, sergiden söz ederken, “Gezmesi kolay bir sergi değil, tedirgin eden ama sizi içine çeken bir yanı var. Tedirgin etmesi olumsuz bir şey değil, aksine çok çekici bir şey,” ifadelerine yer veriyor.
Evet, fotoğrafların içine çekilmek bir noktadan sonra izleyiciyi rahatlatıyor bile… Ayrıca hatırlatmakta fayda var, bir Silva Bingaz sergisi geziyorsanız, o da oralarda bir yerde sizi izliyor!