A password will be e-mailed to you.

9 Ocak itibariyle Barın Han’da izleyicilerle buluşmaya başlayan Anlatı Gücü İttifakı sergisi, -en başta ismi itibariyle- izleyicisini iki kıvrım etrafında düşünmeye davet ediyor: Bir anlatıya sahip olmanın gücü ve kendi içinde de çokluklar barındıran bu anlatıyı başkalarıyla paylaşmanın bir güçler toplamına, bir ittifaka dönüşebilme potansiyeli… Anlatı (narrative); anlatım (narration) faaliyetine imkân sağlayan kuvvetli istek, biraz gayret, biraz inatla şekilleniyor. Yok sayan, düşmanlaştıran, görmezden gelen, nefret dolu bir dünyaya, bu dünyanın karşımıza diktiği söylemlere, dile ve söze karşı kendi minör anlatısını ortaya koymak da bir gayretin ürünü… Bu gayret; kimi zaman yeni sözler söylemek için, kimi zaman ise sessizliğinin duyulması için. Duyulmak için bağırmak da var elbette, etkisi şüpheli. Ama anlatmaya gücü olanların ittifakı da bir başka yol olarak hep var.

Çeşitli gruplar, dernekler Anlatı Gücü İttifakı sergisi için bir araya geliyor ve sergi kolektifini oluşturuyor: Demos, Havle, Politikada İyilik Hali, Pozitif Dayanışma, Kuir Gaming, SPoD, Star Kadın Derneği. Serginin küratörleri ise Alper Turan ve Onur Karaoğlu. Kolektif olmanın ya da kolektif hareket edebilmenin meşakkati için Nejbir Erkol’un sergi mekanına girdiğimiz alanı çevreleyen Arıza işi bir ikaz vazifesine sahip. ‘Arıza’ kelimesinin tekrarı, ‘Rıza’ ile fonetik bağı sebebiyle gerilimi de barındırıyor. Arıza çıkarmakla rıza üretmek arasındaki kontrastı taşıyan iş, arızalı hallerimize dair söz alırken; normativiteden “sapanlar” için sıklıkla yakıştırılan “arızalı” sıfatını sahiplenme imkânı sunuyor. Herhangi bir ittifak olasılığının da ancak arızalarıyla birlikte gerçekleşebileceğini hatırlatıyor. Küratör-yazar Isabel Hufschmidt, kuir sergiler üzerine düşünürken kuirin kendiyle olan mücadelesine de pay ayırır. Bir ittifak, tüm cezbediciliğinin yanı sıra arızalar da barındır(a)maz mı? İttifak fikrini idealleştirmek ya da olumlamak yerine; zorluklarıyla da kabul etmek iyi bir başlangıç. Sergiye de buradan başlıyoruz.

Arıza, Nejbir Erkol Fotoğraf: Zeynep Fırat

Serginin bir diğer etkileyici parçası Furkan Öztekin’e ait. LGBTİ+ direnişinin önemli mekanlarından biri olan Ülker Sokak’ın meşhur sahne sanatçılarından Ceyhan Fırat’ın arşiviyle ürettiği işler var sergide. Öztekin bir süredir Ceyhan Fırat’ın arşiviyle üretimler yapıyor ve öğrendiğimiz kadarıyla Ceyhan’ın da dediği gibi onunla “biz” oluyor. 2021’de Kaos GL’ye verdiği bir röportajında Ceyhan Fırat’ın kendisine sınırsız bir yüzey sunduğundan söz ediyordu Öztekin. Ve bu yüzeylerde birbirlerinin izlerini hiç kaybetmediklerinden… Birbirinin hafızası olurken de birbirini arayan bir ittifaktan mı söz ediyoruz? Hep şüphe eden, ama birbirine de tutunan… Furkan Öztekin’in Geçmiş Geri Çekilir işindeki bir kolaj çalışması -Furkan ve Ceyhan’ın portrelerinin parça parça olup iç içe geçtiği ‘o kolaj’-, serginin isminin işaret ettiği ittifak halinin de bir görünümü sunuyor. Farklı zaman ve mekanlara ait bu iki parçalanmış portre; bir sürekliliğe uzanıyor ama bir bütün, tam, tamamlanmış olamadan… Kendisini hep Öteki’de, Öteki’nin bakışında arayan öznenin, kendi eksikliğini de Öteki’de telafi edilebileceğini söyleyen Lacan’a yakınlığıyla anlatıya dahil oluyor bu iş. Kendisini olduğu yerde sabitlemeyen, kendi eksik varoluşunun da ayırdında olan özne, parçalılığıyla kendine bir yol arıyor. Cansu Yıldıran ve Havle’nin ortak işi Örtünme(me)nin Akışkanlığı’na da Furkan’ın bıraktığı yerden bakmak gerekiyor. Müslüman feminist kadın kolektifi olan Havle’de buluşan kadınlarının parçalı görüntüleri sahnede bu kez. Müslüman kadınların kamusal alanda görünmezleştirilmesine itiraz eden 350 fotoğraf… Yine Lacan’a referansla, o imgesel bütünlük iddiasını fark eden bir iş bu, parçalı oluşuyla…

 

Furkan Öztekin (Ceyhan Fırat ile birlikte), Geçmiş Geri Çekilir
Fotoğraf: Zeynep Fırat

Hemen birkaç adım sonra Kiki ggNash’ın Gullüm Perisi işine daha yakından bakalım mesela. Kanvas tablonun kimi yerlerini yakarak yaptığı bir portre bu… Malzemesi yağlı boya ve kanvas mı? Hiç sanmıyorum. Otobiyografik izler barındıran kısımlarını yakması bana kalırsa kendiyle savaşını da, barışını da göstermiyor; kendine dair bir görsel anlatı kurabilme fikrine müdahale ediyor. Daha iyisi ise, onun bu gerilimini dikizleyen izleyiciye ufak jestiyle verdiği yanıt. Sergi bugüne kadar üretimlerinden ilham aldığımız, merakla takip ettiğimiz bir grup sanatçıyı bir araya getirmiş: belit sağ, Zeyno Pekünlü, Serdar Soydan, Fatma Belkıs, Üzüm Derin Solak, Marina Papazyan Küratörlerden Alper Turan, sergi için öncesinde bir araya geldiğimizde sergideki işlerin iki boyutluluğunun altını çiziyordu. Farklı medyumlarda üreten sanatçıların bu sergide iki boyutlu işleri bir araya geliyor. Sergi metninde vurguladığı bu bağlantı işlerin maddiliğiyle serginin kavramsallığını buluşturduğu için bana iyi geldi:

“Sergi, kavramsal zemini, baskı biçimleri ve basılı materyaller arasındaki gerilimli hatta yerleştiriyor; seslerin bastırıldığı, bedenlerin yüzeye hapsedildiği bir sıkıştırma yöntemi olarak bedeni ve sanat işlerini nasıl şekillendirdiği ile ilgileniyor. Sergideki yeni üretimler, enerjilerini basılmış, bastırılmış, baskı altında şekil alan materyallare aktarıyor.” Alper Turan

Cansu Yıldıran ve Havle Kadın Derneği, Örtünme(me)nin Akışkanlığı
Fotoğraf: Zeynep Fırat

Anlatı Gücü İttifakı, sadece bileşimi ya da bir araya getirdiği işlerin içeriğiyle değil, sunum modeliyle, perspektifiyle ve metodolojisiyle de kuir bir sergi. Ki zaten aksi de mümkün değil. Kuir sergilemenin ne olduğu üzerine düşünürken; alışık olunmayan metodolojileri, neyin sergilenmeye değer olduğuna karar veren kanonu alaşağı etme cesaretini, sergilenen işlerin birbiriyle gerilimini, sergiyi de dinamik bir alan olarak kurmanın gerekliliğini tartışmak gerekiyor. Nitekim kuir bir sergiden beklenen, heteronormatif dünyaya dair söz söylemenin ötesinde; merkezsizleşmeye, norma sığmamaya, parçalılığa doğru ‘açılmak’… Yine küratör-yazar Hufschmidt, kuirin özcü perspektife ya da biyolojizme meydan okumasının yanında aynı zamanda “sadece şık” olmaktan, uluslararası sanat ortamında “yeni bir lezzet” olmaktan da kaçınması gerektiği yönünde uyarır. Bazen bir eserin cazibesi, izleyeni büyüleyip odağı kaydırabilir ya da bir odak olduğunu dahi unutturabilir. Serginin koordinatörü Berfin Atlı, sergi broşüründe yer alan yazısını “Zehir lubunyalara gerekli” diyerek bitirmişti. Biçimiyle, eserleriyle, o eserlerin düzenlenmesiyle, sunduğu estetik deneyimle temel yatırımını görsel çekiciliğe yapan çok ‘şık’ sergilerden farklı olarak; kuir bir sergi iddiasını hem biçimsel/görsel öğelerden ama hem de kavramsal çerçevesinin ‘zehrinden’, kürasyonun provokatifliğinden, her bir eserin tek tek yerleştirilme anına kadar meydana gelen emek süreçlerindeki eyleme biçiminden, bakma-görme çeşitliliğinden ve düşünümsellikten alıyor. Sergi, zehir saçıyor!

Kiki ggNash, Gullüm Perisi
Fotoğraf: Zeynep Fırat

Şıklığıyla değil zehriyle, dilinin altındaki jiletiyle (Jilet Sebahat da yeni metniyle bu sergide); “varoluşlarımızı kabul edeceksin” demesiyle öne çıkıyor sergi. Egemen anlatıyı bozacak başka anlatıları öne çıkarmasıyla ve izleyenleri de ittifaka ortak edişiyle kuir bir sergileme pratiği var karşımızda. Zehri tatmak için 16 Şubat’a kadar vaktiniz var. Ancak serginin müdahalesi ve beslendiği fikir 16 Şubat’tan sonra da devam edecek. Serginin perspektifine, çerçevesine, duruşuna çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemdeyiz. Sergi böyle bir anda gerçekleşiyor olmasıyla ayrıca kıymetli. Gürültünün arasında anlatının gücüne daha çok sahip çıkmak gerekiyor. Yalnızlaştırılma, evcilleştirilme ya da marjinalleştirilme karşısında ortak mücadeleye ve ittifaka davet olarak okunabilecek olan Anlatı Gücü İttifakı yeni birleşmelerin  bu kuvvetin heyecanını taşıyor. En kısa vakitte…

Fotoğraf: Zeynep Fırat

Daha fazla yazı yok
2025-02-08 16:49:26