A password will be e-mailed to you.

San Fransisco MoMA’dan İstanbul MoMA’ya bir konuşma için gelen müze direktörü Neal Benezra’nın sözlerinin düşündürdükleri…

 

Dünyanın hiçbir müzesinde rastlamadığım kadar gergin bir X-ray taramasından tam geçmek üzereyken, önümdeki orta yaşlı hanımefendi, yabancı bir dilde, haykırmaya başladı: “Burası ne binası?” Güvenlik görevlisi gayet ciddi ama şaşkın, İngilizce bildiği tek kelimeyi tekrar etmekteydi “ship?”, “ship?”. Panik halindeki hanımı sakinleştirmeden oradan ayrılamayacağımı fark edince, bezgin ama kibarca binanın bir sanat merkezi olduğunu söyledim; o da, ben de öyle bir şey tahmin etmiştim, dedi. Ama aramadan kurtulup rampadan yukarı doğru tırmanırken de içimden geçirdim: “Acaba doğru mu söylemiştim?” Üzerinde kıpkırmızı harfler ile İstanbul Modern (1) tabelası asılı bulunan Antrepo binası gerçekten de bir "Sanat Müzesi" miydi? 

Antrepoya gidiş nedenim de zaten sergi gezmek değil, bir konuşma dinlemekti. San Francisco MoMA’ın İstanbul kökenli direktörünün konuşmasında neler anlatacağını merak ediyordum. Uzunca bir aradan sonra İstanbul Modern’e ilk defa gitmiştim ve pek tanıdık olmayan bir kalabalıkla karşılaştım. Oldukça şık hanımlar, iyi giyimli beyler ve gazeteciler… Ortada pek sanatçı gözükmüyordu, bir tek Sencer Vardarman’a rastladım. Anlaşılan sanatçılar protesto işini hala ciddiye almaya devam ediyorlardı.

En son yazacağımı başta söyleyeceğim: San Francisco MoMA’nın yöneticisi Neal Benezra dinamik konuşmasında büyük bir açık yüreklilikle itiraf etti ki: “Müzemizde küratörden çok fundraiser var”. “Fundraiser” da öyle bir kelime ki Türkçe karşılığı bile yok, çünkü bizde işler öyle yürümüyor. Fundraiser tam çevirisi ile fon yükseltici demek yani para bulucu. Müze yönetiminin önceliği de kaynak yaratmak, harcamak; yani sergi ya da araştırma yapmak değil. Yine de kurum özerkliğini işte bu profesyonelliğiyle satın alabiliyor.

SFMoMA’ya yaklaşık 10 sene evvel gitmiştim. Müze kıyıya uzakta bir yerdeydi, bulmakta bayağı zorlanmıştık. Tuğla kaplı binası özel olarak tasarlanmıştı ama pek çekici değildi. Konuşmanın neredeyse yarısı da bu bina üzerinden yapıldı.  Müzeye bir Dijital Sanat sergisi görmeye gitmiştim ama sergiyi gördüm mü, görmedim mi tam hatırlamıyorum bile…Takip ettiğim kadarı ile SFMoMA, arka bahçesindeki Silikon Vadisi firmalarıyla işbirliğine gidip elektronik sanatın mabedine dönüşme ihtimali varken bu şansını kullanmadı. (2) Ve bu yüzden de hep New York’taki MoMA’nın küçük kardeşi olarak kaldı.

SFMoMA dünyanın en iyi müzesi değildir ama yine de en önemli müzelerinden biridir. Amerika’nın batı kıyısındaki kültürel dönüşümde önemli bir payı vardır. Sanayi Bakanı’mız geçenlerde bir sorusunu kamuoyu ile paylaşmıştı: "Bizim ülkemizden neden  Steve Jobs’lar çıkmıyor?" (3) Uzun cevap listemdeki maddelerden bir tanesi de ülkemizde SFMoMA çapında bir sanat koleksiyonu olmamasıdır. Müze, her ne kadar Amerika’nın Doğu kıyısıyla rekabet edememiş olsa dahi bu güne kadar şehri beslemiş, özgürlükçü ortamına renk katmıştır. Dünyanın en hızlı çıkış yapan yazılım şirketlerindeki zeki insanları, çok iyi üniversite ve müzelerin olmadığı bir şehirde, mümkünatı yok, çalıştıramazsınız. Paragrafın son cümlesi; tasarruf niyetine kültür sektörüne harcanmayan her kuruş aslında sanayiden/ ekonomik gelirden çalınır, bedel hepimizin cebinden çıkar.

SFMoMA’nın yöneticisi Neal Benezra da konuşmasında sıkça MoMA ve diğer yerleşik müzelerle işbirliklerinden bahsetti. Tek bir Felix Gonzalez Torres yapıtı alabilmek için bir kaç kurumun ortak sanat yapıtı almaları tüylerimi ürpertti. (Sanatçının yapıtından çok AIDS’den ölmesine vurgu yapılması canımı sıktı. ) Konuşmanın teması şuydu: SFMoMA yeni bir binaya geçmek istiyormuş, hemen her sanat müzesi gibi. Bunun için kardeş kurum MoMA’nın Queens’deki alternatif mekanı PS1’ı bile geçici olarak kullanmayı düşünmüşler, fakat ziyaret istatistiklerinin çok düşük olması onları hemen caydırmış.(4)

Konuşma sırasında bir ara, doğaçlama bir performans olarak, ayağa kalkıp şarkı söylemeyi düşündüm; aklıma şarkı gelmedi. Benezra tam o sırada müze tarihindeki bir de seyirci eyleminden bahsediyordu: Bir gece müzenin daha geç kapatılmasını isteyen seyirciler oturma eylemi yapmışlar ve müze gece yarısına kadar açık kalmış. Şimdi düşünüyorum da İstanbul’lu seyircimiz modern olduğunu iddia eden müzede bir oturma eylemi yapmayı denese neler neler olur? İstanbul müzecilik tarihine nasıl geçer? Sonra da şehir, öğrenci ayaklanmalarıyla meşhur San Francisco ile nasıl yarışır?

Yazılarıma başlık koymakta pek zorlanmam ama bu sefer bayağı uğraşmam gerekti. Zira mecazın anadilinde yazıyordum birçok yazımın aksine. Mecazı severim ama bazen açıkça da ortaya koymak gerekli: Sanatçı olmayanların, mecaz kullanımında ısrarcı olmalarını abesle iştigal olarak görüyorum. Mesela bu yazının konusu olan konuşma dizisinin başlığı olan “Müzeler Konuşuyor” tanımlamasını kim seçti kuzum? (5) Müze nasıl konuşur, misafir olarak nasıl ağırlanır? Bu kadar yaratıcı olmakta ısrarcı iseniz, şiir yazınız, roman yazınız hadi olmadı dizi yazın ama Allah aşkına lütfen şu PR işini bırakınız. Ya da mecazın bedelini ödeyiniz. Ben bir sanatçı olarak “Yaşayan Sanat Müzesi” olduğumu ilan ettiğim zaman nasıl bir bedel ödemek zorunda kalıyorsam, siz de mecaz yaptığınızda diyeti paylaşmalısınız. (6) Kanımca İstanbul Tasarım Bienali’nin memleketimize en önemli katkısı Bienal kelimesinin önünde bir kelime daha bulunması gerektiğinin altını çizmesidir. Venedik’te tüm bienaller ön ekleri ile beraber kullanılır; Mimarlık Bienali, Sanat Bienali vb…(7)

Bay Benezra konuşmasında ısrarla “public outreach” kavramına vurgu yaptı; kamuya ulaşmak şekliyle bire bir çevirebileceğimiz yaklaşım kabaca da seyirciyle iyi geçinmek manasına geliyor. Sabancı Müzesi bir ara bu kavramı taksicilerle iyi geçinmek şeklinde yorumlamıştı. (8) Ben konuyu biraz daha "geçirgenlik" olarak açmaya çalışıyorum. Örneğin koleksiyoner Sevda Elgiz’e bir sohbet sırasında belirttiğim gibi, özel bir koleksiyon, kamusal olduğunu açıkladıktan sonra şeffaflaşmak durumundadır. Yani mülkiyet ilişkisi ve ana sermayeden öte, kamusallık ilişkisel şeffaflığı zorunlu kılar. Evde ne yemek yediğinize karışamam ama restorandaki yemek kötü kokuyorsa bunu söylerim.

Sonuç yerine:

New York modern bir şehirdir dolayısı ile bir modern sanat müzesi olması çok doğaldır. İstanbul da modern olmayan bir şehirdir. Farklıdır. Modern olmayı çoktan hak etmiştir ama birçok beşeri ilişki hala feodal düzeydedir. Mecaz yapmadan, sosyolojik durumu dobra dobra tabelaya yazmak da tabii ki şık durmaz. Ama müzenin sadece ismini kırmızıya boyayıp, ilişkileri bildiğiniz gibi yürütmek de olmaz. Bir müzeye "Modern" tabelası asabilmek için, sert eleştirilerin gazetelerde çıkabilmesini hazmedebilmek, gerektiğinde konuyu toplum içinde tartışabilmek gerekir.

Örneğin sorular bölümünde, Benezra’ya sunumu boyunca büyük bir heyecanla tanıttığı yeni binalarını pek beğenmediğimi ve binayı yapmasalar daha iyi olacağını söyledim, gerekçelerimi açıkladım. Kendisi de gayet beyefendi tarzıyla binayı yapmak zorunda olduklarını yineledi. Ama en büyük gafı bir sonraki sorumda yaptı: Kendisine, koleksiyonlarında Türkiyeli sanatçı olup olmadığını sordum ve niçin diye ekledim.

Yanılmıyorsam yok, dedi; duraladı… Yanılmıştı. İnternetten kolayca bulabileceğimiz gibi koleksiyonlarında Van doğumlu Arshile Gorky (Vostanik Manuk Adoyan) yapıtı yer almaktadır. (9) Evet, Gorky ve milliyeti hakkında bir çok tartışma vardır. Fakat bunların hiç biri, büyük ressamın hemşerimiz olduğu, Van’ın Khorkom köyünde doğmuş olduğu gerçeğini değiştiremez. (10)

Kendisi "neden" sorusunun cevabı olarak da ekiplerinin bütçesinin yetersizliğinden yakındı ve daha sonra da dedi ki, "siz de kendi kendinizi tanıtın." O sırada aklıma yine aynı konuşmadan bir alıntı geldi. SFMOMA’ya Pollack’ın yapıtını satın alması için bizzat Peggy Guggenheim telefon etmiş ve pazarlık yapmış. Yani büyük sanatçı için büyük müze gerekiyor ama büyük müze için de büyük sanatçı…

 

Notlar:

2- Neil Benezra sorular bölümünde kendisine yöneltilen “Yeni Medya Sanatı” ile ilgili soruyu Sosyal Medya pazarlama faaliyetleri üzerine kaydırmaya çalıştı. Kanımca yaptığı en büyük yanlış buydu. Kendisinin soruyu yanlış anlamış olduğunu umut ediyorum.

4- MOMA ve PS1 New York’ta yaşarken çok sık ziyaret ettiğim iki mekandı. MOMA dünyadaki en iyi modern koleksiyona sahipse PS1’da dünyanın en iyi çağdaş sanat sergilerini yapar. Long Island City’de yer alan PS1’ın yeri biraz karmaşıktır. Bir sergiye giderken yolumu kaybetmiş, müzeye 200 metre uzaklıktaki bir pizzacıya tarifi sormuştum ama o da yolu bilememişti.

6- http://www.haberturk.com/yazarlar/piril-gulesci-arikonmaz/712691-ben-bir-muzeyim

8- http://www.iha.com.tr/sakip-sabanci-muzesi-nde-taksici-gunu-44513-haber

10-  http://kulturistanbul.blogspot.com/2011/04/buyuk-felaketin-kurban-arshile-gorkynin.html

  

Daha fazla yazı yok
2024-12-22 17:48:32