Serdar Acar, hayatının son döneminden aldığı ilhamla oluşturduğu bir önceki serisi olan ‘’Eşdeğer’’de izleyenleri bir yolculuğa davet ederken, bu serinin devamı niteliğinde olan ‘’Sessizlik’’te, bizlere bir ‘’son’’un tarifini yapıyor. Acar’ın ikinci sergisi “Sessizlik”, 5 Ekim’e kadar Muaf Çağdaş Proje Sanat Galerisi’nin yeni adresi Santa Maria Draperis Kilisesi’nde olacak.
Kendi deyimiyle ‘’ideal olanın imgesi’’nden arındırdığı mekanları, izleyenleri sonsuz bir boşluğun içine çekerken, hemen her köşede bu sefer kendimizi ‘’ideal olan’’ olarak bulmamıza imkan tanıyan kompozisyonlar kuran Acar’ın çalışmalarında baskın bir şekilde kendini belli eden mekan eğilimi, anlam olarak Freud’un Düş Yorumları kitabında bahsettiği beden-ev kavramından yola çıkarak açıklanabilir.
Sanatçı, özellikle bu çalışmalarında bedeni ev olarak yorumlayıp, yüzeye aktardığı kompozisyonlarına eklediği birkaç basit mimari unsurla gördüğümüz iç ve dış mekan manzaralarını ortak bir potada birleştirip, aslında bizi bedenin içinden, bedenin içine, ruha, duyguya ve düşünceye götürüyor ve kompozisyonlar tüm bunların temeli üzerine inşaa edilirken, aynı zamanda çalışmalardaki bu iç-dış mekan birleşimi yine Freud’un “Das Unheimliche” makalesindeki tekinsizlik kavramı ile kesişiyor. ‘’İç mekan tanıdık ve tekin olan iken, dış mekan tekinsiz olanın kaygı vericiliğine doğru bir süreklilik içerisindedir.’’ Tıpkı akmakta olan zamanın ve tekrarların sürekliliği gibi.
Serdar Acar, Skye adasına yaptığı bir seyahatten aklında kalan ve yine kendi tanımıyla “sanki Dünya’nın doğum anı“nı hissettiren topoğrafik oluşumları bu serisinin merkezine oturtuyor ve bize sunduğu bu sonun, sonun sonrasının ve sondan sonraki başlangıçın haritasını çiziyor.