A password will be e-mailed to you.

Bugün büyük bir üzüntüyle Teşvikiye caminden uğurladığımız, vedalaşmayı zor da olsa denediğimiz sevgili Memo’muz, Mehmet Uluğ’u, yakın dostu, o Edi’yse Büdü’sü Antonio Drosa yazdı… 

Babylon Alaçatı’nın şaşalı gecelerinden biriydi…

Yüksek hasılat beklediğimiz bir konser gecesiydi. Mahşeri bir kalabalık gelmiş ve nutkumuz tutulmuştu. O akşam tutulacak olan sadece nutkumuz değildi. Ay da tutuldu ama ardından esaretten kurtulmanın coşkusuyla öyle gümüşi bir ışık yaymaya başladı ki, kıpırtısız deniz sahilden ufka kadar uzanan simden bir kumaşa dönüştü. İlahi bir durum vardı ortada. Aydan yayılan bu olağanüstü keskin metalik ışık sanki ufku bile delip ötesine geçmeyi başarmıştı.

O zamanlar Memo ile ben, Cem’in deyimiyle Edi ile Büdü gibiydik. Büdü bu gümüşi mucizeyi Edi’siyle paylaşmak için onu boşuna aradı o akşam. Memo arazi olmuştu. Hiçbir yerde yoktu ve telefonu da kapalıydı. Ertesi gün kahvaltıda karşılaştığımızda fırçamtrak sordum:

–Nerelerdeydin, dün akşam her yerde seni aradım. Görevlerin var unutma!

O şöyle cevap verdi:

-Sadece o muhteşem ışığın içinde olmak için diğer bütün ışıklardan kaçarak sevgilimle ıssız bir koya gittim- dedikten sonra gülümseyerek ekledi…

– Doğa coşmuş Toni, ben mi coşmayacağım. Sen ne görevinden bahsediyorsun?

Onu tanıyanlar için Mehmet Uluğ, dostları için ise Memo, uçtu gitti… Memo’cuk, yüzlerce insanın yüreğinde sevgi yuvaları kurduktan sonra, geldiği sonsuzluğa geri uçtu. İnsanların birçoğu birçok kimliği bir arada taşıyabilir. Memo’nun ise yaşadığı sürece taşıdığı tek bir kimlik oldu; İNSAN kimliği. Olabildiğince ve alabildiğince yalın bir insan kimliği.

Bu yalın insan, Cem ile birlikte Pozitif’i kurdukları ilk günlerde, çalışanı olmayan şirketinin su parasını ödemek için İSKİ kuyruğunda beklerken de aynıydı. Yıllar sonra muhteşem uluslararası organizasyonların başındaki insan olarak alkışlanırken de aynıydı dersem yine de eksik söylemiş olurum. Çünkü o başarılı işadamı olarak alkışlanırken utanabilecek ancak İski kuyruğunda olmaktan utanmayacak kadar caf caf sevmeyen sade bir insandı.

Mehmet Uluğ’nun şirketlerinde kısa ya da uzun çalışan herkese kendini sevdiren özelliği buydu: O tüm yaşamı boyunca kendisini yalın biri olarak görmeyi başarabilen seçilmiş insanlardan biriydi. Dostlarına bakarken kıstığı gözlerinin içinde gülen sevginin ta kendisiydi. Gülerken gözlerini kısması onları küçültse de, içindeki sevgiyi saflaştıracak kadar yoğunlaştırırdı. Sevdiklerine takılmak için söylediği şakacı bir iki lakırdı küçük bir çocuğun arkadaşıyla yalancıktan zevkine güreşmek için attığı ilk el enselere benzerdi. Kalp kırmamak için son ana kadar elinden gelen her şeyi eksizsiz yapmaya özen gösterirdi. Onun hakemliğinde mantıkla sevgi dövüşürse, o maçın sonunda hep sevginin kolunu kaldırırdı. İşadamı olarak mantık bir insanı silmeyi gerektirse ve Memo o kişiyle bunun için masaya otursa da, onun gözlerinde arayıp bulduğu birkaç sevgi ve çaresizlik kırıntısından sonra o insandan vazgeçmekten vazgeçerdi.

Memo için mantık asla bir figürandan öteye geçemedi. Memo sevginin bulunduğu ortamlarda başrolden başka hiçbir rolü kabul etmediğini bilen biriydi. O hep en yalını ve en katıksızı sevdi. Kümesteki odasının kireç duvarları arasında olmayı beş yıldızlı otellerin ruhsuz ortamlarına hep tercih etti. “Ildırı harabelerine bekçilik ederken kendim harabe oldum” diyen filozof Bekçi Amca’ya yapmacık bir şirket ceosundan çok daha fazla önem verdi. Kafasına koyduğunu yapardı. Mecburiyetlerden pek haz etmezdi. Alaçatı’daki toplantılardan sörfe, haylaz bir çocuğun evden sokağa vınladığı gibi kaçmaktan hiç vazgeçmedi.

Mehmet Uluğ yaşama hakkını veren biriydi. Onu dolu dolu yaşadı. Yaşamı pişmanlıkların değil mutlu hatıraların silsilesi olsun diye elinden geleni yaptı. Korkularına hep kafa tuttu, onların gözüne gözüne vurdu .İyi de yaptı Memo temiz bir aşkı yaşamı boyunca her yerde aradı ve ölmeden önce onu okyanus ötesinde buldu. Anna’nın Memo’suna son hediyesi, bugün toprağın üzerine usulce bıraktığı aşkı gibi bembeyaz güllerdi.

Sen yalın ve sade insan! Sen dün küreklerle üzerine döktüğümüz toprağa karıştın. Artık sonsuza kadar doğada yaşayacaksın. Ruhunsa ölmedi, bu dünyada kaldı. O seni tanıyan, seni yüreğinde taşıyan, seni hatırlayan son dostun son nefesini verene kadar bu dünyada kalacak. Önümüz kış ama eninde sonunda bitecek ve bahar gelecek. Toprağa gökten kokular ve renkler düşecek. Sizler doğada dolaşırken karşınıza gülümseyerek çıkan bir kır çiçeğini görünce sadece koklamayın, okşayın da. Unutmayın artık her çiçeğin içerisinde bizim Memo’muz da var.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 17:27:09