A password will be e-mailed to you.

Selanik Film Festivali, 31 Ekim akşamı Olympion Tiyatrosu’nda düzenlenen, Pablo Larrain’in Maria Callas biyografisi Maria’nın gösterildiği törenle açıldı. Festival bu yıl üç önemli sinemacıya Onur Ödülü Altın İskender veriyor: Yeteneğiyle Fransa sınırlarını aşarak sinema tarihinin divalarından biri haline gelen Juliette Binoche. Britanya oyunculuk geleneğinin en zarif temsilcilerinden biri olma unvanını koruyarak geniş kitlelere hitap edebilen Ralph Fiennes. Dev Musakkanın Saldırısı adlı filmiyle adını duyuran, Strella ve Xenia adlı filmleri Toronto, Berlin ve Cannes film festivallerine seçilen, festival kapsamında bir de toplu gösterisi yapılacak olan Yunanlı yönetmen Panos H. Koutras. Binoche ve Fiennes ödüllerini birlikte rol aldıkları İngiliz Hasta / The English Patient filminin özel gösteriminde alacak.

65. Selanik FF’nin bir başka önemli konuğu da Matt Dillon. Kariyerine bir gençlik ikonu olarak başlayan Dillon, beyazperdede birçok önemli yapımda rol aldı. Bunlardan en yenisi Paris’te Son Tango filmiyle hem üne kavuşan hem kariyerini bitiren Maria Schneider’i konu alan Being Maria. Dillon, bu filmde efsane aktör Marlon Brando’yu hayranlık uyandıran bir performansla canlandırıyor. Dillon’ın ilk yönetmenlik denemesi Hayaletler Şehri / City of Ghosts’un da bir özel gösterimi yapılacak. Bu yıl festivalin toplu gösterisini yaptığı Danimarkalı sanatçı Jesper Justin video enstalasyonu Interfears’te de Dillon rol alıyor.

10 Kasım’da Joshua Oppenheimer’ın The End adlı apokaliptik müzikalinin gösterimiyle kapanacak olan festival, bu yıl 65. yaşını kutluyor. Son yıllarda disiplinlerarası bir nitelik kazanan, yeni bölümler, yarışmalar ve ödüllerle zamanın ruhunu yakalayan Selanik Film Festivali 65. yaşında da hız kesmiyor. Ünlü konuklar ve toplu gösterilerle zenginleşen programın yarışma galalarının yapıldığı meşhur Olympion Tiyatrosu’nun ve aynı binada yer alan, genellikle deneysel filmlerin gösterildiği Pavlos Zannas Salonu’nun koltukları da yenilendi.

Olympion’da gösterilecek filmler arasında iki de Türkiye yapımı bulunuyor: Türker Süer’in Gecenin Kıyısı adlı filmi Uluslararası Yarışma’ya seçildi. Gürcan Keltek’in Yeni Şafak Solarken adlı filmi Komşularla Buluşma bölümünde yarışıyor. Nehir Tuna’nın geçen yıl yurt içi ve yurt dışında önemli başarılar kaydededen filmi Yurt, alternatifleri de kapsayacak şekilde genişletilmiş bir aile kavramına odaklanan Survey Expanded: Un-family-ar bölümünde gösteriliyor.

65. Selanik Film Festivali programında uzun ve kısa metrajlı toplam 252 film yer alıyor. 67 film de festivalin online sitesinden gösterime sunuluyor. Nüfusu 800 binin biraz üstünde olan bir şehirde yedi salonun dolup taşmasını ve her türde, her tarzda filme ilgi gösterilmesini bir kez daha Türkiye’den kıskançlıkla gözlemleyeceğiz.

Canavarlar Selanik’te

Festivalin retrospektif bölümleri arasında en dikkat çekici olanı 22 filmin gösterildiği “We, the Monster“. Canavar kavramının yanı sıra normalliği de sorgulayan, politik canavarlık biçimlerinin 20. yüzyıldaki tezahürlerini ele alan filmleri de kapsayan son derece ilginç bir seçki “We, the Monster”. Locarno ve Berlin film festivallerinin sanat yönetmenliğini yapan Carlo Chatrian, küratörlüğünü yaptığı bu bölüm için korkuların ve arzuların şekil ve vücut bulduğu canavar, sinemanın özüne temas eder. Sıradışı, benzersiz, unutulmaz imgeler düşündüğümüzde, baktığımız yer güzelliğin mükemmelliği değildir. Filmler aynı zamanda bilinmeyene açılan birer pencere ve deforme etse de ruhumuzu son derece doğru yansıtan birer aynadır. Çoğunlukla “düşman” olarak gösterilen canavarlar, toplumlarımızın ötekiliğini, her birimizin içinde yaşayan canavarlığı ve farklı olanı anlama ve kabul etme yönündeki doğal dürtüyü kavrayabildiğimiz bir mercek haline gelir,” diyor.

Bu konuya özel bir ilgi duyan ve “Canavarlar, Yaratıklar, Manyaklar” adlı bir de kitap yazan Giovanni Scognamillo’nun ruhunu şad eden seçki 1930’lardan bugüne uzanıyor. Psikolojik açıdan, bugüne dek yapılmış en cüretkâr korku filmlerinden biri sayılan Hilkat Garibeleri / Freaks (1932), yönetmen Tod Browning’in gençliğinde çalıştığı bir sirkteki deneyimlerine dayanır. Adı bugün politik doğrucu gelmese de yönetmenin ironik yaklaşımı asıl kimin ‘garibe’ olduğunu sorgular. Kariyerinin önemli bir bölümünü sessiz dönemde yapan Browning’in tarzı Alman dışavurumculuk akımının izlerini taşır. Georges Franju’nün Çehresiz Gözler / Les Yeux sans visage (1960) kaçırdığı kadınları öldüren, yüzlerinden parçalar alıp bir kazada yüzü deforme olan ve porselen maskeyle yaşayan kızına nakleden bir doktoru konu alır. Belgesel çektiği dönemde de bir mezbahayı konu alan Le Sang des Bêtes ile izleyicileri dehşete düşüren Franju’nün içimizdeki canavarı bulup çıkarmada üstüne yoktur! Pedro Almodovar başta olmak üzere birçok yönetmene esin veren Çehresiz Gözler bu seçkinin olmazsa olmazı!

David Lynch’in gerçek bir yaşamöyküsünden esinlendiği Fil Adam /  The Elephant Man (1980), David Cronenberg’in ters giden bir deneyin sonucunda bir bilim insanının dönüşümünü konu aldığı Sinek / The Fly (1986), Peter Brook’un serbest Willam Golding uyarlaması Sineklerin Tanrısı / Lord of the Flies (1963), Marco Ferreri’nin çatlayana dek yemeye niyetlenen dört karakter üzerine kurduğu burjuvazi eleştirisi Büyük Tıkınma / La Grande Bouffe (1973) ve zombi sözcüğüne karşı çıkan George Romero’nun hala türevleri çekilen kült filmi Yaşayan Ölülerin Gecesi /  Night of the Living Dead (1968) hemen hemen her sinemaseverin izlemiş olduğu, sık gösterilen filmler.

Japon sineması canavar zengini ama bu seçkiye giren filmler arasında Godzilla yok! Shinya Tsukamoto’nun git gide metalleşen bir memura odaklanan, erkek iktidarına yaklaşımıyla tartışmalı filmi Tetsuo: Demir Adam / Tetsuo (1989) ise ne içerik ne tarz yönünden kolay hazmedilecek bir film olmadığı için festivallerde pek karşımıza çıkmaz. Öte yandan Japon sinemasından her yaştan izleyiciye hitap edecek bir başyapıt olan Ruhların Kaçışı / Sen to Chihiro no Kamikakushi de “We, the Monster” bölümünde yer alıyor. Hayao Miyazaki’nin En İyi Canlandırma Oscarı kazanan bu olağanüstü filmi beden ve ruh ayrımının ortadan kalktığı bir boyutta geçer ve korkutucu olmaktan çok korkarak cesaret ve güç bulunacağını anlatır. Ruhların Kaçışı’ndaki gibi bir çocuk kahraman da Spike Jonze’nin Arkadaşım Canavar / Welcome to Where the Wild Things Are (2009) filminde yer alıyor. Annesine öfkelenip evden kaçan ve fantastik bir macera yaşayan çocuğun büyüme öyküsü herkesin içinde yatan ‘vahşi’ye odaklanıyor.

İnsan öğüten sistemler

Birbirinden çok farklı olmakla birlikte çağının tanığı olan, faşizmi ve zorbalığı, hiçbir sembolizmi olmayan -insan ya da sistem- gerçek canavarları teşhir eden filmler seçkinin siyasi boyutunu oluşturuyor. Bunlardan biri Japonya’da gençlik hareketinin baskıcı politikalara başkaldırırken Çin’deki Kültür Devrimi’nin etkisine girdiği dönemi konu alan Kōji Wakamatsu imzalı United Red Army. Güney Kore sinemasının ustalarından Lee Chang-dong’un Nane Şekeri / Baka Satang (1999) adlı filmi Güney Kore’nin yakın tarihi fonunda sıradan bir adamın devlet tahakkümü altında geçen hayatını anlatır.

Cecilia Mangini ve Lino Del Fra 1962 yılında All’armi siam fascisti (Silahlara sarılın, biz faşistiz) belgeselinde İtalya’nın faşist geçmişinin bir özetini çıkarıp ülkeyi savaşa ve yıkıma nasıl sürüklediğini anlatmıştı. Radu Jude’ye 2021 Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı kazandıran Kaçık Porno / Babardeală Cu Bucluc Sau Porno Balamucbad, Rumen yönetmenin önyargılı, ikiyüzlü, şiddet ve ahlaksızlığa eğilimli bireyler üzerinden toplumsal hiciv yaptığı bir film.

Eyal Sivan’ın The Specialist, Portrait of a Modern Criminal (1999) adlı belgeseli Adolf Eichmann davasını, vaktinde Kudüs’te izledikten sonra Kötülüğün Sıradanlığı’nı yazan Hannah Arendt’ın gözleriyle görmemizi sağlar. Selanik’teki salonlardan birine adı verilen Tonia Marketaki’nin vaktinde tartışmalar yaratan 1973 yapımı ilk filmi Ioannis o Viaios (Saldırgan Yannis) de gerçek bir davanın görülmesi üzerine kurulu. Sokakta vahşice bıçaklanan bir genç kadının cinayetini itiraf eden Yannis’in ifadesinden tutarsızlıkları irdeleyen film psikolojik yönüyle dikkat çekici. Claude Chabrol da senaryosunu Françoise Sagan’ın yazdığı Mavi Sakal / Landru (1963) adlı filminde Fransa’nın bilinen ilk seri kadın katiline odaklandı. Bruno Dumont’s 205 dakika sürdüğü için dizi olarak da yayınlanan Küçük Serseri / P’tit Quinquin (2014) adlı filmi kurbanların hemen her daim kadın olduğu bir dünyadan korkunç bir cinayeti Kuzey Fransa’da geçen bir komediye dönüştürüyor, kendine özgü mizah anlayışıyla.

Prosper Mérimée’nin gotik eseri Lokis’ten esinlenen Walerian Borowczyk imzalı La Bête (Canavar), 1975 yılında pornografik bulunmuştu… Kurt adam benzeri bir yaratığın bir kadına tecavüzünü ve bunun üstüne kurulu cinsel fantezileri açık seçik sergileyen filmin bir aristokrasi hicvi olmasının 20. yüzyıldaki yeri tartışılır… Günümüz sinemasına alışık izleyiciler için de biraz gülünçleştiğini kabul etmek lazım. Amerikan bağımsız sinemasından David ve Nathan Zellner’in bu yıl Berlin Film Festivali’nde gösterilen Sasquatch Sunset’i (Sasquatch Günbatımı) da La Bête’deki gibi yaratıkların cinsel organlarının görüntülendiği birleşme sahneleri içeriyor ama genel olarak beğenilen ve sevilen bir film oldu. Filme adını veren Sasquatch, Kocaayak olarak da bilinen efsanevi bir yaratık. Dört kişilik bir ailenin doğal ortamında yaşamından ibaret olan filmi bir tür fantastik doğa belgeseli niyetine izlemek mümkün.

Klasikleri ve ustaları tenzih edersek kadın bakış açısının bu seçkiye boyut kattığını söyleyebiliriz. İki kadın yönetmenin, Veronica Franz ve Severin Fiala’nın elinde çıkan Şeytanın Banyosu / Das Teufels Bad 18. Yüzyıl ortasında kırsal kesimde batıl inançlarla dini bağnazlık arasında sıkışmış bir toplumda kadının gördüğü baskıyı anlatan bir psikodrama. Gotik atmosferiyle bu yıl Berlin Film Festivali’nde FIPRESCI Ödülü kazandı. Tracey Moffat çok yönlü bir görsel sanatçı olmakla birlikte Şeytan / BeDevil ona ilk Aborigine kadın yönetmen sıfatını kazandırdı. Çocukluğunda dinlediği fantastik öykülerden üçünü cüretkâr bir tarzda bir araya getirdiği 1993 yapımı film metafizik öğelerden çok asırlarca sömürülmüş bir halkın neyi canavar olarak gördüğünü düşündürüyor.

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-11-01 10:27:19