A password will be e-mailed to you.

“Çünkü mizah yaşamdan onca zevk alırken bizi ölmek zorunda bırakan o acıklı yazgıya katlanmamızı sağlar ve daha da iyisi, bu acıklı olaydan haz çıkarır.”

Geçtiğimiz Cumartesi günü (7 Aralık 2013), İstanbul Psikanaliz Derneği, “Sinema ve Psikanalizde Mizah” başlıklı bir konferansa hep sahipliği yaptı. Konferanstaki en ilgi çekici sunumlardan biri de psikanalist Isée Bernateau’nun gerçekleştirdiği “Yaşama ve Aşka Göğüs Germek İçin Ne Yapmalı? Psikanalizde ve Woody Allen Filmlerinde Mizah” başlığına sahip konuşmaydı.

Yaşamın ve aşkın sebebiyet vereceği muhtemel hüzünler karşısında nasıl bir tavır takınılabileceği hususunda, bir psikanalistin vereceği tavsiyelerin neler olabileceği başlı başına ilgi çekiciyken; söz konusu meselenin bir de Woody Allen filmleri gibi ironi, istihza ve mizahın had safhada olduğu örnekler üzerinden çözümlenecek olması ilgiyi daha da arttırıyordu.

Bernateau, arkaplanını Sigmund Freud’un mizaha ilişkin düşüncelerini ortaya koyduğu “Mizah” adlı makalesinin (1927) oluşturduğu konuşmasının hemen başında, mizahın Freud’un yaklaşımındaki yerini, Freud’un kendi ifadeleriyle ortaya koydu: “Mizah, onu altüst eden dayanılmaz duygulanımlara karşın, haz elde etmenin bir yoludur .”[1]

Bernateau’ya göre mizah, “ezilenin en son ve belki de tek başkaldırısı”ydı ve “en büyük acıda bile gerçekten bir ön hazzı” devreye sokuyordu. Ancak bu ön hazzın devreye sokulabilmesi için “kişinin benliğe mesafeli, tepeden bir bakışla egemen olabilmesi ve onu az çok sevecenlikle alaya alması” gerekiyordu. Konunun Woody Allen filmleriyle olan ilişkisi de bu düşünce üzerinden kuruluyordu. Nitekim Woody Allen filmlerindeki “gülünçlüğün ana kaynaklarından biri, yola gelmez nevrozlu, her zaman kaygılı, kronik sakar, iflah olmaz hastalık hastası, dikkafalı New Yorklu Yahudi Woody Allen kişisinin yaratılması”ydı. Bernateau, bu noktada, Allen’ın Bir Cinayet Sırrı ve Annie Hall gibi filmlerinden sahneler göstererek, meseleyi biraz da Woody Allen’ın filmlerindeki yaklaşımı üzerinden irdeliyordu.

“Mizah bir zaferdir, mizahçı da kahkahalar boyunca bir kahraman”dır diyen Bernateau, mizahçının, espri sayesinde yaralanmaz ve yenilmez kılındığının altını çiziyordu. Bernateau’ya göre, “Mizahçı, kendini yetişkinle özdeşleştirerek ve hem ötekilere, hem kendisine çocuk gibi davranarak, çocukça üzüntüsünü alt etmek ve yenilmezliğini ilan etmek için üstbenliğin mesafeli, tepeden konumunu” kullanıyordu.

Bernateau için Woody Allen, “mizahın onlar için herhangi bir kimlik özelliği olmaktan çıkıp, benliğin ana biçimlerinden birine dönüştüğü” bir kişiydi ve filmlerinde, “mizahı bir yandan uygularken, bir yandan da kendisinin mizahla olan ilişkisini kuramlaştırıyordu.”

Mizahın, psikanaliz kuramındaki, analist-analizan ilişkilerindeki ve Woody Allen filmlerindeki yeri bir yana, Bernateau’nun kapsamlı konuşmasının belki de en vurucu yanı mizah ile ölüm arasında yaptığı karşılaştırmaydı:

“Mizahçı soyludur, yücedir, çünkü ölümün taşıyıcısı olduğu korkuyu, tekinsizliği yaşarken, buna gülmeyi ve güldürmeyi seçer. Mizah da, Woody Allen gibi, ölümü yadsımaz. Tam tersine, her şeyin temelinde onu görür ve onunla her zaman bir biçim benzerliğini, kimi zaman da ayrıca bir içerik benzerliğini korur. Mizah da, ölüm gibi, anlamsızlığa açılır; mizah da, ölüm gibi, en yerleşik doğrulara ve değerlere meydan okur; son olarak, mizah da, ölüm gibi, bizi hazırlıksız yakalar, beklenmediği yerde ortaya çıkıverir. Bununla birlikte, onları kökten ayıran bir şey vardır. Çünkü mizah yaşamdan onca zevk alırken bizi ölmek zorunda bırakan o acıklı yazgıya katlanmamızı sağlar ve daha da iyisi, bu acıklı olaydan haz çıkarır.”


[1] S. Freud, Le mot d’esprit et sa relation à l’inconscient (1905), Paris, Gallimard, 1988, s. 399.

* Sigmund Freud’a ait, yukarıda kaynağı verilen ifade dışındaki tüm alıntılar, Isée Bernateau’nun 7 Aralık 2013 tarihli ve “Yaşama ve Aşka Göğüs Germek İçin Ne Yapmalı? Psikanalizde ve Woody Allen Filmlerinde Mizah” başlıklı konuşma metninden alınmıştır.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 15:24:04