“TUZLU SU: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori” başlıklı 14. İstanbul Bienali’nin parçası olarak İstanbul Modern'de bir film programı gerçekleştiriliyor.
Filmekimi başladı başlıyor, siz hala biletlerinizi almadınız mı yoksa yorgun argın sinemaya koşturmakta tereddüt mü ediyorsunuz? Haydi sizi biraz heveslendirelim. Filmekimi Cannes Film Festivali’nin kaymağını üstten sıyırıp tabağınıza koydu işte, böyle ikram da geri çevrilmez. Hepsini biz de beğenmedik elbette ama bazılarını da kaçırmak olmaz ki! En azından ileride izlemek üzere akıl defterine yazın.
Senenin en iddialı Fransız yapımlarını geride bırakarak Fransa’yı Oscarlarda temsil etmek üzere seçilen film Mustang’in Türkiyeli yönetmeni Deniz Gamze Ergüven, filminin Türkiye'de alacağı tepkiler üzerine:
"Türkiye'de hala tabu olan çok fazla şey var. Bundan dolayı film dişleri gıcırdatabilir. Film son derece özgür..."
Slavoj Zizek, 'AB Mülteci Krizi Küresel Kapitalizmle Yüzleşmeden Ele Alınamaz' başlıklı yazısında şöyle diyor: Mülteciler için öğrenilmesi gereken acı ders şudur ki, Norveç’te bile “Norveç diye bir yer yok”. Hayallerini sansürlemeyi öğrenmek zorundalar: gerçekliğin içinde hayallerinin izini sürmek yerine, değişen gerçekliğe odaklanmalılar.
Yazın sona ermesiyle yeni sinema sezonu başlıyor. Burak Kaplan, sonbaharın gelişini müjdeleyen, sinema salonlarını tıklım tıklım doldurması beklenen ve bir o kadar da Oscar yarışında adlarını sıkça duyacağımız filmleri derledi.
Çocukluğunun bir dönemi 1980’ler ya da 80’lerin sonuna yetişmiş bir nesil için A Nightmare on Elm Street ve Freddy film izlemeyi sevmek demekti; maceraperest çocuk ruhun film ve sinema okyanusunda keşif yapmasına sebep olan ve her zaman çekici gelen yasak bir meyve gibiydi. Gece yatağa girildiğinde korku sebebiydi, karanlıkta sokaklarda yürürken her köşe başına temkinli bir bakış ve uykuya yenik düşmeden önce edilen duaların sorumlusuydu. Wes Craven’in bir daha çıkmamacasına akıllara kazılmasıydı.