Mimarlık yazarlarımız Yağmur Yıldırım ve Yelta Köm, mimarlık açısından 2014'ü değerlendirdiler. Ve şüphesiz ortaya sarkastik ama optimist bir mimarlık yılı dökümü çıktı.
Pınar Selek, dördüncü kez beraat etti. Ve artık özgür. Özgür ve özgürlükçü Pınar Selek'le 2009 yılında yapılmış bir söyleşiyle bu güzel haberi kutlamak istiyoruz.
Özellikle, inatla kendi mitolojisinden bahsetmek, durmadan onu gündeme getirmek; Semiha Berksoy’un fantastik otoportrelerinde, ‘anne ve çocuk’larında, kendi kendisini bir değişim-dönüşüm-başkalaşımın kahramanı (bazen de bir maske) olarak sunduğu işlerinde zamanı, trendleri, sade suya ruhbilimi, teatralliği aşan bir şey.
"Nasıl Müller 'Havaalanlarının sessizliğinde nefes alırım ben...' der ise ben de bu sürgün yaşamımdan geçenlerle hayatta kalıyorum..."
“Beyin çok ilginç; hiçbir bilgiyi 'toplamıyor' , eline geçen her şeyi 'çarpmaya' programlı. Bu yüzden beyni mümkün olduğu kadar temiz tutmak gerekiyor ki sahnede ya da hayatın içinde söylemek istediğimiz her şey, bizi doğru ifade eden resimlere dönüşsün. Ekranları temiz tutmalıyız; denemeliyiz en azından... Düşünce çok büyük bir eylem...”
Agora Kitaplığı’ndan taze çıkmış “Ruhun Bedeni” nadir bir kitap ve Selim Temo “yuvasına oturmayan çekmecelerin huzursuzluğu”nu (ki o çekmeceler hepimiziz galiba!), birilerindeki (ki o birileri hepimiz değiliz, o kesin) “her taze meyveyi mezarlığa götürme telaşı”nı ve sonra “geniş bir avluya çıkar gibi raylara biriken kadınlar, çocuklar, yaşlılar”ı özel bir sözcükler kümesiyle anlatan, adlandıran bir şair-yazar. Ayrıca, birçok antolojisiyle bilinen bir Kürdolog. Aşağıda onunla söyleşiyoruz.
Şener Özmen: "Sıkışmışlığı edebiyat yoluyla aşabilme düşü fazlaca iyimser, ama nihayetinde bir düş, her romancının düşü. Özellikle de Üçüncü Dünya’da ve ulusal alegorinin revaçta olduğu kent merkezlerinde..."
Broodthaers’a göre eşsiz sanatçı diye bir şey yoktu. Olayları ve fikirlerin oluşabilmesi için birilerine ihtiyaç vardı. O nasıl Magritte, Duchamp, Oldenburg ve Warhol gibi sanatçılardan etkilendiyse, Broodthaers’ın fikirlerinden ve stratejilerinden direk ya da dolaylı bir şekilde etkilenen birçok sanatçı var.
Dr. Nathaniel Bagshaw Ward 1842’de ilk baskısını yapan “Cam Kutularda Bitkilerin Büyümesi Üzerine” [1]kitabında terraryumlardan, kendi çizdiği Wardian kutusundan bahseder ve cam kutularda yetişen bitkileri anlatır. Terrayum, hepimizin bildiği akvaryum kelimesinin Latincesinden üreyen bir sözcük, kapalı bir kutu içerisindeki bitki eko sistemini tamamlıyor. Peki, terraryumun bir mimarlık bienali ile ilgisi ne olabilir?