7 Ekim’de başlayacak FilmEkimi için şimdiden plan yapmaya başlamak gerek. Biz de film seçmekte zorlananlar için sinema yazarı Alin Taşçıyan’a etkinliğin en önemli beş filmini sorduk. İşte o filmler...
...Hristiyan mitolojisine göre şeytan cennetten çıkarken sarımsak sol ayağının izinden soğan ise sağ ayağının izinde bitmiş. Muhtemelen bu efsaneden ötürü sarımsak vampir ve şeytan kovucu büyülerde kullanılmış bu alemde...
70'lerin en popüler dizilerinden Beyaz Gölge'deki (The White Shadow) basketbol koçu Ken Reeves rolüyle tanınan Tony ve Emmy ödüllü Ken Howards 71 yaşında vefat etti. En son Tina Fey'in 30 Rock'ında TV patronunu oynayan Howard'ı batug.com'dan aldığımız Selim Ataz'ın "Beyaz Gölge" Kuşağı yazısıyla anıyoruz.
“Mukadderat”'ın cam fanuslar içine yerleştirilmiş karikarutize edilmiş bembeyaz, dua eden beyaz yakalı çalışan heykelleri bir nevi empatiye izin vermeyen ucube gösterisi...
15. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz efsane sanatçı David Bowie’ye özel bir bölüm hazırladı. Bowie’nin ilk filmi de olan kült bilimkurgu The Man Who Fell to Earth (Dünyaya Düşen Adam) ve vampir filmlerine yepyeni bir soluk getiren The Hunger (Açlık) yenilenmiş kopyalarıyla Türkiye’de ilk kez !f İstanbul’da gösterilecek!
Çocukluğunun bir dönemi 1980’ler ya da 80’lerin sonuna yetişmiş bir nesil için A Nightmare on Elm Street ve Freddy film izlemeyi sevmek demekti; maceraperest çocuk ruhun film ve sinema okyanusunda keşif yapmasına sebep olan ve her zaman çekici gelen yasak bir meyve gibiydi. Gece yatağa girildiğinde korku sebebiydi, karanlıkta sokaklarda yürürken her köşe başına temkinli bir bakış ve uykuya yenik düşmeden önce edilen duaların sorumlusuydu. Wes Craven’in bir daha çıkmamacasına akıllara kazılmasıydı.
Lydia Lunch bir No Wave efsanesi, Sonic Youth ve Nick Cave’le çalıştı, kitaplar yazdı ve sanatla uğraştı. Şimdi 56 yaşında ve hala, pop kültürün ticarileştirilmesine öfkeleniyor: "Para için yapıyorsanız, sanat yapmıyorsunuzdur. Ticaretle uğraşıyorsunuzdur" diyor Lunch. Guardian'da Nadja Sayej imzasıyla yayınlanan yazıyı çeviri ekibimizden Billur C. Yılmazyiğit çevirdi.
Özellikle, inatla kendi mitolojisinden bahsetmek, durmadan onu gündeme getirmek; Semiha Berksoy’un fantastik otoportrelerinde, ‘anne ve çocuk’larında, kendi kendisini bir değişim-dönüşüm-başkalaşımın kahramanı (bazen de bir maske) olarak sunduğu işlerinde zamanı, trendleri, sade suya ruhbilimi, teatralliği aşan bir şey.