Haftanın yeni kitapları: 27 Haziran-3 Temmuz 2016
Sanatatak yazarı Efe Beşler bu hafta ve her hafta yeni çıkan kitaplardan en önemlilerini seçiyor: Beauvoir Dersleri, Kısa Roma Tarihi, Siyaset Bilimi ve Havva’nın Üç Kızı.
için arama sonuçları
Sanatatak yazarı Efe Beşler bu hafta ve her hafta yeni çıkan kitaplardan en önemlilerini seçiyor: Beauvoir Dersleri, Kısa Roma Tarihi, Siyaset Bilimi ve Havva’nın Üç Kızı.
LVR-Landes Museum Bonn, Landschaftsverband Rheinland, Leo Breuer ailesi ve GKG-Bonn Hamburglu sanatçı Şakir Gökçebağ'ı bu senenin Leo Breuer Ödülü'ne layık gördü.
Elif Şafak'ın 1915 olaylarının sonrasını konu alan romanı Baba ve Piç, 20. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında sahneye taşındı. Serra Yılmaz ve Hande Ataizi'nin de aralarında bulunduğu oyuncular tüm karakterleri sade bir biçimde, özenle ve derinlemesine canlandırdı.
Zorunlu göçlerin yarattığı sıkıntıları anlatırken, diğer taraftan da ortak barışa, Türk ve Yunanlıların birbirini anlamasına odaklanan bir çizgi roman: Ayvali-Ayvalık
Geçen hafta BirGün gazetesindeki köşesinde Tuğçe Madayanti Dizici'nin Toz Bezi filminin ödül almasına ondan başka herkesin memnun olduğunu dile getirdiği yazısına Evrensel Gazetesi yazarı Evrim Kaya'dan yanıt geldi.
Dizici'nin yazısındaki "Toz Bezi ile alıp veremediğim ne? Mesele Toz Bezi özelinde değil. Derdim ne sadece bu film ne de yönetmeni. Derdim yönetmenlik rengi olmayan, sinema diline uzak, etnik eksenli filmlerin tam kuvvet desteklenerek, ödüllerle uçurulması ve alternatif sinemanın önünün tıkalı bırakılması. Festivallerin de bu tarz filmleri bilinçli desteklediğini düşünüyorum. Seyirciyi ya BKM tipli filmlere ya da gerçekçilik adı altında sıkıcı filmlere mahkum ettiler. Neden yaratıcı işler yapılamıyor?' sorusuna Evrim Kaya, Evrensel gazetesindeki köşesinde şu sorularla karşılık verdi:
"Kürtler, yıllar, yıllar boyunca çevrelerine var olduklarını bile bir argüman gibi sunmak zorunda kalmış, 90’lara kadar içinde Kürt sözcüğü geçen bir film çekilememişken, son birkaç yılda üç beş ‘içinde Kürt olan’ film görmek bu kadar canınızı mı sıktı gerçekten?
Yok sayılan, bastırılan, kovulan bir fikrin, bir kimliğin bulduğu ilk fırsatta görünür olmak istemesi, şaşırttı mı sizi? Sosyal ne demek, gerçek ne demek, bilmiyor musunuz?
Türkiye coğrafyasında sınıfların ortaya çıkışlarından itibaren etnik köklerle, bu temele dayalı soykırımlar, katliamlarla nasıl iç içe olduğunu, gerçekten mi görmüyorsunuz?
İçinde Kürt hikâyesi geçmeyen filmlerde bir türlü göremediğimiz yaratıcı patlamanın sorumlusu da Kürt yönetmenler midir?
Hükümetin ‘kentsel dönüşüm’ sözünü, dümdüz edilen Sur için, Diyarbakır için telaffuz ettiği günlerde “sırf görüntü olsun diye işlevsiz bir şekilde” yerleştirilmesinden söz ederken iki kez düşünmediniz mi? Nazan Kesal’ın Hatun’u, Asiye Dinçsoy’un Nesrin’inde sadece temizlikçinizden değil, annenizden, teyzenizden, kendinizden bir şeyler görmediniz mi?
Sinema Genel Müdürlüğü’nün birkaç hafta önce açıkladığı kararda bir tek Kürt sinemacının hikâyesine destek vermediğini fark etmediniz mi? Üç beş senedir Kürt hikâyelerinde gördüğümüz bu artışın sonunun geliyor olması ihtimalinin ne kadar güçlü olduğunu görmüyor musunuz? Kürtleri sinemada görmemek sizi rahatlatacak mı? ‘Kıro bir yapımcı’ diye bir ifadeyi gerçekten kullandınız mı? Klavye tutukluk mu yaptı, copy-paste hatası mı oldu? Kıro ne demek biliyor musunuz?
Gerçekten hakaret amaçlı olarak kıro sözcüğünü kullandınız mı? Kıro-bir-yapımcı. Bunu siz mi yazdınız? Çok çiğ, çok tanıdık, çok yazık. Hayret!"
35. İstanbul Film Festivali'nin Ulusal Yarışma bölümünde, En İyi Film dalında Altın Lale Ödülü'nü, yönetmen Ahu Öztürk'ün "Toz Bezi" filmi kazandı. Ödül gecesine, "Toz Bezi" ile yönetmen Mustafa Kara'nın "Kalandar Soğuğu" filmlerini damgasını vurdu.
Cem Davran'ın sunuculuğunu yaptığı gecede ilk olarak, bu yılki Sinema Onur Ödülleri'ni kazananlara Altın Lale'leri verildi. Jeyan Ayral Tözüm, Şerafettin Gür, Suzan Avcı ve Perran Kutman ödüllerini alırken, geçtiğimiz günlerde vefat eden ünlü yönetmen Ülkü Erakalın'ın ödülü oğlu Murat Erakalın'a takdim edildi.
Meslek hayatının 60. yılında, Türk Sineması'na katkılarından dolayı Türker İnanoğlu'na da Özel Ödül verildi.
'SAVAŞLAR KADINI VE ÖNCE ÇOCUKLARI VURACAKSA BARIŞI DA KADINLAR KURACAK"
Ulusal Yarışma'da En İyi Film dalında Altın Lale Ödülü'ne Ahu Öztürk'ün "Toz Bezi" adlı filmi layık görüldü. Ahu Öztürk ödülünü Jüri Başkanı Müjde Ar'dan aldı. Ahu Öztürk, yaptığı kısa konuşmada, "Ben ödülü, Şırnak'ta çocuklarının ölüsünü buzdolabında saklayan annelerden, yurtdışında çocuğuyla vedalaşıp burada tekrar cezaevine gelen sevgili Meral Camcı'ya uzanan o yol adına alıyorum. Savaşlar kadınları ve önce çocukları vuracaksa, barışı da kadınlar kuracak" dedi.
En İyi Yönetmen dalında Altın Lale, "Kalandar Soğuğu" filmiyle Mustafa Kara'ya verildi. Kara'ya ödülünü Onur Ünlü takdim etti.
Onat Kutlar anısına verilen Jüri Özel Ödülü'ne Barış Kaya ve Soner Caner'in "Rauf" adlı filmi layık görüldü. Filmin yönetmenlerine ödülü, Anadolu Efes Türkiye Kurumsal İletişim Müdürü Simge Balaban takdim etti.
En İyi Kadın Oyuncu Ödülü "Toz Bezi" filmindeki rolüyle Asiye Dinçsoy'un oldu. Oyuncuya ödülünü jüri üyesi Tansu Biçer verdi. En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü "Kalandar Soğuğu" filmindeki rolüyle Haydar Şişman kazandı. Haydar Şişman ödülünü, jüri üyesi Niki Karimi'den aldı. En İyi Senaryo Ödülü'nü "Toz Bezi" filmiyle Ahu Öztürk kazandı. Ödülü jüri üyesi Murat Uyurkulak verdi. En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü'nü, "Kalandar Soğuğu" filmiyle Cevahir Şahin ve Kürşat Üresin kazandı. Ödülü jüri üyesi Torsten Frehse verdi. En İyi Kurgu Ödülü'nü "Kalandar Soğuğu" filmiyle Mustafa Kara, Umut Sakallıoğlu ve Ali Aga kazandı. Ödülü Çiçek Kahraman takdim etti. En İyi Özgün Müzik Ödülü "Tarla" filmiyle Doğan Duru'ya verildi. Ödülü, müzisyen Mabel Matiz takdim etti.
DİĞER ÖDÜLLER
Festivalde, Uluslararası Yarışma Altın Lale Ödülü'ne Meksikalı yönetmen Rodrigo Plá'nın "Bin Başlı Canavar" adlı filmi değer görüldü. Altın Lale Uluslararası Yarışma Jüri Özel Ödülü'nü ise İngiliz yönetmen Brady Corbet'in "Bir Liderin Çocukluğu" adlı filmi kazandı. Ulusal Kısa Film Yarışması'nda En İyi Kısa Film Ödülü'nü Ziya Demirel'in "Salı" adlı filmi kazandı. Ödülü yönetmene jüri üyelerinden Can Evrenol verdi. Barış Sarhan'ın "Cemil Şov" adlı filmi ise Mansiyon ödülüne layık görüldü. Ulusal Belgesel Yarışması'nda da En İyi Belgesel Ödülü Onur Bakır ve Panagiotis Charamis'in yönettiği "Hazır Ol!" filmine verildi. Ayşe Polat'ın yönettiği "Ötekiler" filmi ise Mansiyon'a layık görüldü. Bu arada, Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü'nü "Çırak" filminin yönetmeni Emre Konuk kazandı. Sanatsal açıdan değeri tartışmasız olan, bunun yanı sıra karşılıklı iletişimi destekleyen ve birleştirici özellik taşıyan filmlere verilen Cineuropa.org Ödülü'nü bu yıl Türkiye Sineması Altın Lale Ulusal Yarışma'da yer alan Ahu Öztürk'ün yönettiği "Toz Bezi" filmi kazandı. (DHA)
Bu metni yazmaya başladığımızdan bu yana geçen zamanda metni gerekli kılan bağlam çok hızlı bir şekilde değişti. Tekrarlanan şiddet eylemleri, Ankara ve İstanbul'daki son saldırılar bizi derinden üzdü. Bu yaşananlar göz önüne alındığında bir sanat etkinliğinin sansürlenmesi görece küçük bir şeymiş gibi görünse de, bu deneyimimiz hakkında özellikle şu anda konuşmamız gerektiğine inanıyoruz. Bu metni yayınlayarak, kriz durumlarında ve acil durumlarda sıklıkla vuku bulan otosansür ve devlet sansürüne karşı olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Bu, Türkiye'nin içinde olduğu son durum, ama bu durum sadece Türkiye'ye özgü ya da Türkiye'yle sınırlı değil. Kamu alanındaki aciliyetlerin kültürel, gazetecilik, ve akademik alandaki ifade özgürlükleri kısıtlamalarını meşru hale getirmek için kullanılması pek çok insana hareket alanı bırakmayan yaygın bir uygulama. Bu susturulmalara karşı ses çıkarmak, müzakere ve derinlemesine sorgulama alanlarının gerekliliğini savunmak kültür emekçilerinin bir sorumluluğudur. Bu saydığımız nedenlerden dolayı Barış Sonrası (Post-Peace) Sergisi'nin sansürlenmesi üzerine yazdığımız ortak açıklamamızı yayınlıyoruz.
Barış Sonrası Sergisi Sanatçılarından Sergi İptali Kararına Tepki Katia Krupennikova’nın küratörlüğünü üstlendiği ve Akbank Sanat Uluslararası Küratör Yarışması’nı Kasım 2015’te kazanan Barış Sonrası (Post-Peace) isimli serginin sanatçıları ve katılımcıları olarak, Akbank Sanat’ın sergiyi son dakikada iptal etme kararına karşı kızgınlığımızı dile getirmek istiyoruz. Bu sergiye ‘savaş ve barışın günümüzde nasıl tezahür ettiği’ sorusu çerçevesinde davet edildik. Serginin açılışı 1 Mart olarak planlanmıştı, ve sergi 25 Şubat’ta iptal edildi. Akbank Sanat Direktörü Derya Bigalı, Krupennikova ve jüri üyelerine yolladığı e-mail’de, ‘Serginin hazırlıkları sırasında Türkiye çok sıkıntılı zamanlardan geçti. Özellikle Ankara’da yaşanan trajik olaylar, halkın hafızasında çok taze’ ifadelerini kullandı.
Sergi hazırlıkları aşamasında Türkiye’deki toplumsal ve siyasi durumun kötüye gittiğinin farkındayız. Türkiye’deki insan hakları ihlalleri gün geçtikçe artıyor; bağımsız basın, kültür kurumları ve vatandaşların ifade özgürlüğü görülmemiş bir baskı ve (oto)sansürle karşı karşıya kalmakta. Kültür ve sanatın, bu zorlu sürecin yakın takipçisi olmasının acil ve elzem olduğunu düşünmekteyiz.
Küratörün ilk sergi metninde belirttiği gibi, ‘Barış Sonrası’ Sergisi'nin amacı, günümüzdeki ‘barış’ halinde ‘savaş’ın nasıl bir yeri olduğuna dair farklı fikirleri bir araya getiren bir platform yaratmaktı. Akbank Sanat’ın ‘Barış Sonrası’ sergisini susturması, endişe verici bir semptoma, Türkiye’de fazlasıyla görünür hale gelen korku ve paranoya iklimine işaret etmektedir. Bir sanat kurumunun kamusal tartışma ve bilginin sınırlarının ne olması gerektiğine bilfiil müdahale ettiği bu durumu esefle karşılıyoruz. Akbank’ın bu sorumsuz tavrı, bizlerin bu sergi kapsamında ortaya koyduğu emeği görünmez kılmıştır. Bu durum bizi bu sansürlenme deneyimimizi görünür kılmak için müşterek bir açıklama yapmaya yöneltti. Bir açıdan da şanslı olduğumuzun farkındayız: sansürün daha acımasız şekillerine ve susturulmalara maruz kalan ve ifadelerinin tümüyle yok edilmesi tehdidiyle karşı karşıya olanlara kıyasla deneyimimizi paylaşabilme şansına sahibiz.
Serginin son dakikadaki iptalini inatla sorguluyoruz, ve aşağıda belirtilen noktalarda ortaklaştığımızı belirtiriz:
Akbank Sanat tarafından Katia Krupennikova’ya ve juri üyelerine email olarak gönderilen açıklamanın şeffaflıktan ve inandırıcılıktan uzak olduğunun altını çizmek isteriz. Serginin iptalinin sözde nedenleri görünüşe bakılırsa Akbank Sanat’ın film festivali ve müzik konserleri gibi diğer programlarını etkilememiştir. Bu sebeplerden dolayı ‘Barış Sonrası’ Sergisi’nin iptalinin politik bir sansür olduğunu iddia ediyoruz. Barış Sonrası Sergisi’nin sansürlenmesi, şirketlerin imajlarını güçlendirmek için sergi üretimlerini finansal olarak destekledikleri, ancak politik çıkarlarına uymayan sanatçı ve işlerin ortaya çıkması durumundaysa bu sanatçı ve işlerini acımasızca yok saydıkları bir döngüyü görünür kılmaktadır.
Bu şekilde, şirketin ‘üslubu’ (sanatçı üzerinde) bir baskı ve kontrol aracı haline gelmektedir. İsteğimiz dışında kendimizi böylesi bir durumda bulan sanatçılar olarak bu kötü gidişata karşı çıkmanın sorumluluğumuz olduğunu düşünüyoruz. Bu durum sanat dünyasının belirli alanlarında semptomatikleşmiştir, ve karşı durulmadığı sürece de sanatsal üretimin üzerindeki bu kontrolün yaygın bir kaideye dönüşme tehlikesi vardır.
Bu açıklamayla, Türkiye’de sansürün farklı biçimleriyle karşı karşıya kalan kişi ve gruplarla dayanışma içinde olduğumuzu da göstermek istiyoruz. Aynı zamanda, sanatçı ve yazar Pınar Ögrenci ve sanatçı Atalay Yeni’ye karşı açılan davayı kınadığımızı ve dava süreciyle ilgili kaygımızı dile getirmek istiyoruz. “Barış İçin Yürüyorum/I Am Walking for Peace” barış yürüyüşüne katıldıkları için, 23 kişiyle beraber Türkiye hükümeti tarafindan terör propagandası yapmakla suçlanarak 18 yıl hapis istemiyle yargılanıyorlar. Pınar Öğrenci’nin ‘Barış Sonrası’ sergisi programında bir performans yapması planlanmıştı.
Bizler, “Barış İçin Yürüyorum/I Am Walking for Peace”in yaptığı şu açıklamayı desteklediğimizi berlirtiriz:
“Bugün karşı karşıya kaldığımız bu zorlu durumla başa çıkmanın, savaşı, ölümleri yıkımları durdurmanın yolu barışa ilişkin talebimizi daha yüksek sesle, cesurca söylemekten ve bölge halkıyla dayanışmaktan geçiyor.”
Barış Sonrası sergisinin yaratmayı amaçladığı açık uçlu ve sorgulayıcı söylemde ısrar ediyoruz. İçinden geçmekte olduğumuz bu süreç, bu serginin yapılmasının, aciliyeti olan bu konularda yapılan çalışmaların devam etmesinin, ve uluslararası söylemsel bir platformun geliştirilmesinin gerekliliğini vurgulamaktadır.
Anonim Vatansız Göçmenler Kolektifi (Anonymous Stateless Immigrants Collective), Ella de Búrca, Anna Dasović, Ehsan Fardjadniya, Yazan Khalili, Lyuba Matyunina, Adrian Melis, Dorian de Rijk, belit sağ, Anika Schwarzlose, Alexei Taruts, Anastasiya Yarovenko, Jaha Koo.
Bu yıl ilk defa 7-27 Eylül tarihleri arasında “Utopia by Design” (Tasarımla Ütopya) teması altında düzenlenecek Londra Tasarım Bienali’nin Türkiye sergisinde Autoban’ın “Dilek Makinesi” projesi yer alacak.
Türkiye'den katılan Gaye Su Akyol’un yanı sıra Red Hot Chili Peppers, Tame Impala ve LCD Soundsystem gibi dünyaca ünlü isimlerin yer alacağı Roskilde Festivali başladı.
Başrollerini Greta Gerwig, Ethan Hawke ve Julianne Moore’un paylaştığı Kördüğüm (Maggie’s Plan) akla Woody Allen’ın entel soslu romantik komedilerini getiriyor ama içerdiği feminist esintiler sayesinde farkını ortaya koyuyor.