20.yüzyıl Avrupası’nın detaylı bir portresini yaratıyor Jaume Cabré. 830 sayfalık bu destansı roman, yazarın Türkçedeki ilk romanı...‘İtiraf Ediyorum’, okuduğum en özel iki üç romandan bir tanesi…
TV dizileriyle Amerikan Gotik tekrar dönüyor. Twin Peaks, True Dedective ve daha niceleri. Tekinsizliğin geri dönüşü. Evet! Kasaba tekrar dönüyor... Zaten bir yere gitmemişti.
IŞİD, yakıp yıktığı şehirlerdeki tarihi eserleri de beraberinde binlerce parçaya ayırırken, bu yüzyıllar öncesinden kalan eserleri vatanından koparıp başka bir coğrafyada kapalı müze duvarları içinde korumak mı daha akıllıca yoksa ait olduğu yerde geride bırakmak mı? Artinfo'da yayınlanan bu makale, böyle bir kriz durumunda koleksiyonerliğin önemini tartışıyor.
Bohemia’nın gerçek adı, daha doğrusu gerçek dünyadaki karşılığı, Lümpen proletarya’dır: yeni toplumsal sınıflar arasında yer edinemeyen belirli bir kesimin –topraklarına el konulan çiftçiler, işsiz esnaf ve zanaatkarlar, parasız aristokratlar, fahişeliğe zorlanan taşra kızları- içine düştüğü tampon bölge.
Günlük hayatta iPhone’lardan mikrodalga fırınlara ve doğum kontrol haplarına kadar, kullandığımız teknolojilerin toplumsal cinsiyet açısından tarafsız olup olmadığını ya da toplumsal cinsiyet klişelerini bir şekilde destekleyip desteklemediğini düşünmeye çok azımız zaman ayırıyor. Teknolojiye Feminist Yaklaşım’dan (FAT, Feminist Approach to Technology) Shivani Gupta, dünya çapında kullandığımız çeşitli teknolojilerin nasıl olup da özgürleşmenin veya baskı altına almanın araçları haline gelebildiğini açıklıyor.
"Game of Thrones'un (Taht Oyunları) tamamen materyalist bir okuması neye benzer?"
Sam Kriss, bu sorudan yola çıkarak daha önce Guardian'da Paul Mason tarafından yazılan makaleye cevap niteliğinde, Jacobin dergisinde bir yazı yayımladı. Bize de Özlem Akarsu'nun çevirisiyle yayınlamak düştü. Bakalım televizyonun kült yapımı geçmiş, bugün ve geleceğe dair neleri anlatıyor?