İnsan Hakları Haftasında Belgesel Film Günleri
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından bu yıl altıncısı düzenlenen İnsan Hakları Belgesel Film Günlerinin teması, yaşam hakkı ve barış.
için arama sonuçları
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından bu yıl altıncısı düzenlenen İnsan Hakları Belgesel Film Günlerinin teması, yaşam hakkı ve barış.
Naz Köktentürk ve Mustafa Bilge Satkın, Blok Art Space’teki “Burka I Buzkashi” sergisindeki fotoğraflarıyla Afganistan’ın günlük yaşamına dair ipuçları veriyorlar.
Küratörlüğünü yaptığı Üryan, Çıplak, Nü sergisiyle kendini özellikle kadın bedeninin çıplaklığı üzerinden beklemediği politik bir tartışmanın içinde bulan ve sergisi Hale Asaf'ın eserinin orijinalliğine dair iddialara maruz kalan Ahu Antmen sanatatak.com Genel Yayın Yönetmeni Ayşegül Sönmez'in sorularını yanıtladı.
“Farklı bir kültürde bilerek ya da bilmeyerek attığımız her adımda eski bilgilerimizle, yaşam deneyimlerimizle bir kıyaslama yapmaya başlarız” diyor Ceren Bulut ve My Life in English Measures(İngiliz Ölçülerindeki Hayatım isimli sergisinde İngiltere’deki kültürel adaptasyon sürecine ait kıyaslamaları, günlük yaşam pratikleri üzerinden, emperyal ölçü birimleri aracılığıyla anlatıyor.
Edebiyatçı ve yoga okulu kurucusu Bora Ercan'dan ilginç Hasan Bülent Kahraman analizi:
Ercan, Hasan Bülent Kahraman'ın entelektüel dünyadan büyük eleştiri alan Brüksel seyahati fotoğrafına sanat tarihsel bir yorum getirerek fotoğrafın sanat tarihsel değerinin Brüksel'de çekilmesinden kaynaklandığına da dikkat çekti:
"Hesapta matematik bölümünde okudum ama en yüksek notlarım sanat tarihi, psikoloji ve felsefe gibi derslerdi... Bu fotoya da sanat tarihinden bir Rönesans resmi gibi bakıyorum. Bruegel tabloları gibi, biraz renkten kaybetse de olur o kadar....Bir kere müthiş dinamizm var, korumaların ve (İsa) nın elleri etkileyici...hanımefendinin camda yansıyan sureti...kaçış noktası tam oranlı bir yerde, yandaki gözlüklünün ise eski bir sanat eleştirmeni ya da köşe yazarı olan Hasan Bülent Kahraman olması da resmi ilginç kılıyor: Bir tür havari de diyebiliriz ona...Kısacası ilginç bir kare. Kim çektiyse eline sağlık... Eee ne de olsa çekildiği yer Brüksel, Bruegel de Hollandalı'ydı."
Jürgen Habermas, 11 Eylül saldırılarından hemen sonra verdiği söyleşisinde bugün yaşadıklarımızı öngörmüş müydü? Ünlü düşünürün köktendincilik ve terör üzerine söyledikleri bugün dünyanın maruz kaldığı sıcak terör olaylarını değerlendirmemize katkıda bulunacak hiç şüphesiz... Özlem Akarsu'nun titiz çevirisiyle...
Milliyet gazetesi yazarı Fisun Yalçınkaya'ya verdiği söyleşisinde Taner Ceylan, 14. İstanbul Bienali için kopyaladığı Giuseppe Pellizza da Volpedo'nun 'Il quarto stato', tuval üzerine yağlıboya, 1901 tarihli resmini anlattı:
-Volpedo’nun resmi beş metre boyunda bir resim. Christov-Bakargiev başta bu resmi bizzat getirmek istese de bu teknik koşullar sebebiyle mümkün olmamış. Ancak çok tutkulu bu resmi bienalde sergilemek konusunda. Resimlerimi araştırmış, sanatımı incelemiş. Bana geldi, anlattı durumu, resmi birebir yapmamı istedi. Ben de Ingres’le ilgili bu çalışmanın da üstüne gelmesiyle birlikte “Yaparım ama kendi enstalasyonum şeklinde yapabilirsem ne ala,” dedim. O da kabul etti. Christov-Bakargiev’le İtalya’ya gittik ve Volpedo’nun köyünü, müzesini, atölyesini ziyaret ettik. Atölyesinde kendisinin duvarda asılı bir fotoğrafı vardı. O fotoğraftan yola çıkarak kendisinin bir resmini yaptım. Bienalde bu küçük portre ile ‘Il Quarto Stato’ karşılıklı olarak sergileniyor. Böylece bu resim orijinalliğini kaybetmeden anonim oldu, mekândan kurtuldu, özgürleşti.
-Resmin içeriği Türkiye’nin şu anki durumuna çok uyuyor. Halkların çokluğu, çeşitliliği, iç içe olmaları, belki de barış içinde olmayışları ve barış arzusu… Genç, yaşlı, kadın, çocuk herkes var bu resimde. Türkiye’nin şu anki gündemi için bu resim o kadar doğru bir seçim ki inanılmaz.
-Volpedo, resimde model olarak kendi köyünden insanları kullanmış, en öndeki kadın figürüne model olansa bizzat kendi karısı. Köyde mal mülk sahibi olan en zengin kişinin evine doğru yürüyorlar. Bir hak arayışı, bir güç birleşimi var. Birçok konuya gebe resim…
-Christov-Bakargiev’e göreyse resmin çizgilerden oluşan bir teknikle yapılmış olması, tüm bu çizgiler ve renklerin yan yana gelerek bütün oluşturması çok demokratik. Bunu çok seslilik ve demokrasinin bir ifadesi olarak görüyor. Bu anlamda hem günümüzde Ortadoğu’ya hem de Türkiye’deki azınlıklar ve halkların meselelerine çok dokunan, tercüman olabilecek bir resim. Tek bir kitlenin değil, sağdan sola her kesimden herkesin tercümanı bu resim.
-Resim çok titreşimli bir resim... Ben kendi tekniğimle resim yaparken çok sessiz ve sakin olmam gerekiyor. Ama o türde bir resim yaparken sürekli titreşim halindesiniz. Acayip bir hızdasınız ve çok zor bir teknik. 50 küsur portre var resmin içinde. Onca çoğalan figürle enerjiyi de hissedebiliyorsunuz. Dar değil kenarlardan açılan bir resim. Mesela o güne kadar haz nesnesi olarak resmedilmeyen kadınlardan biri önde. Toprağı ve işçinin gücünü anlatmak için, bir halkın ayaklandığını anlatmak için böyle bir tekniği seçmiş.
-Ressamın hikâyesi beni çok etkiledi. Volpedo resmi 10 yılda yapıyor, sergiliyor ancak istediği başarıyı elde edemiyor. Çocuğu ölüyor, ardından karısı ölüyor ve kendini asıyor atölyesinde. Van Gogh da biliyorsunuz başarısını göremeden gitti. Bu anlamda onu dünya çapında bir sergide onurlandırmak ve karşısına da kendi portresini resmi izlemesi için koymak önemliydi benim için.
-Ayrıca şöyle de bir durum oldu. Resmin günümüzde küratör yönetimindeki güncel sanat ortamlarında olmayışı ve bienallerde olmayışının en büyük sebebi fiziksel zorlukları. Ses enstalasyonunu, videoyu mail yoluyla iletiyorsun. Ama resmin sigortasından nakliyesine kadar fiziksel güçlükleri var. Bu ortadan kalkmış oldu şimdi bu yöntemle.
Sanatın bizzat hayat, ya da tersi olması kapitalizm içinde değil, onun ötesindeki bir ütopya ile ilgiliydi. Bu unutuluyor çoğu zaman!
Düşürülen uçak ve özür krizinin ardından Rusya, ülkede düzenleneceği duyurulan Türkiye Kültür Yılı etkinliğini iptal etti.
1932 yılında fizikçi Einstein, insanın zihinsel evrimini, onu nefret ve zarar verme psikozuna karşı koruyacak şekilde kontrol etmek mümkün müdür? sorusunu Freud'a sordu. Ve bu yanıtın yanısıra "dünya barışı meselesine son buluşlarınızın ışığında cevap verme"sini istedi. İşte Freud'un Einstein'a yanıtı. Çeviri: Billur C. Korkmazyiğit