“O halde siyah renkli bir deriye sahip olan bir adamın bu ülkede nasıl bir deneyimi oldu, bundan sonra nasıl bir deneyimi olabilir? Bir zenci nasıl tarih yazabilir, sert ya da yumuşak, politik ya da özel, açık ya da örtülü bir başkaldırı tahriğine kapılmadan düşünebilir ya da nefes alabilir mi?”
...‘Rockçuluğun’ sorunu Bruce Springsteen’i sevmesinde değil. Sorun, rockçuluğun rock’un kendisini (ve jazz’ı ve punk’ı ve indie rock’u) tuhaf ve kibirli kılması…
Çizgi roman aleminde kıyasıya rekabet eden DC Comics ve Marvel, 21. yüzyılda bu rekabeti, daha da şiddetli ve görkemli bir şekilde, beyaz perdeye taşıdılar. Son durum: DC’nin bol gişe yapan ama fazla beğenilmeyen Superman v Batman: Adaletin Şafağı’na (Batman v Superman: Dawn of Justice) yeni Kaptan Amerika filmiyle (Captain America: Civil War) karşılık veren Marvel şimdilik önde görünüyor.
Yazarımız Mimar Korhan Gümüş, Arkitera'daki yazısında "Venedik Mimarlık Bienali için hazırlanan işin ne mesajı, ne göndermeleri, ne de imaları şu anda tersane alanında yapılması planlanan mimari girişimlerle ilişkili değilken, neden ısrarla Venedik'e sanki tersaneyi yeniden işlevlendirmeyi meşrulaştıran bir proje yollanıyormuş gibi takdim ediliyor?" diye soran Uğur Tanyeli'ye cevap verdi.
Prince henüz 57 yaşında bu yılın ağır müzik kayıpları arasında yerini aldı. Hakkında "David Bowie'yle buluştu" manşetleri atılan Amerikalı bir müzisyen başta X nesli olmak üzere btün müzik dinleyicilerini etkileyen ve etkilemeye devam edecek şarkılar miras bıraktı. Bu şarkıları çoğumuz eşlik edecek kadar biliyoruz ancak belki onun ilginç hayatına dair bazı detayları atlamış olabiliriz. O zaman buyrun Prince bilginizi test etmeye...
İstanbul Film Festivali’nde Uluslararası Altın Lale Yarışması’nın jüri başkanı olan Arjantinli sinemacı Pablo Trapero son filmi Çete’de Puccio ailesinin akıl almaz gerçek hikayesini anlatıyor.
15. İstanbul Bienali'nin küratör ikilisi bir sanatçı duo. Bunun manevi anlamı büyük. Elmgreen ve Dragset ikilisinin ise yapacakları kestirilemez ve kesinlikle şimdiden söylüyorum ilginç ve "etkin" olacaktır. İlk çıktıkları zamandan beri hevesle takip ettiğim ikilinin en büyük özelliği tam da bu söyleşide teyit ettikleri gibi izleyiciyle değil de sanat dünyası denen sistemle uğraşmaları bazen tiyatro bazen heykel bazen olmayan bir Prada dükkanı yapma özgürlüğüne, cesaretine ve neredeyse Beckettyen bir mizaha sahip olmalarında. Onları en iyi yine bir sanatçı ikilisi tanıtır diye düşündüm ve Ben Hunter ile Nicholas Shorvon'un onlarla yaptıkları söyleşiyi Özlem Akarsu her zamanki titizliğiyle çevirdi.
John Crowley’nin üç dalda Oscar’a aday gösterilen filmi Brooklyn geleceğini Amerika’da inşa etmeye çabalayan İrlandalı genç bir kızın zincirlerini kırma mücadelesini anlatıyor.