Güzelliğin iktidarı ya da “Seni yerler, yerler”: Neon Şeytan
Danimarkalı sinemacı Nicolas Winding Refn’in Cannes Film Festivali’nde yuhalanan son filmi Neon Şeytan (The Neon Demon) ülkemizde de eleştirmenleri ikiye bölmüşe benziyor.
için arama sonuçları
Danimarkalı sinemacı Nicolas Winding Refn’in Cannes Film Festivali’nde yuhalanan son filmi Neon Şeytan (The Neon Demon) ülkemizde de eleştirmenleri ikiye bölmüşe benziyor.
Warner Bros.'un en cüretkar DC projesini hiçbir risk almadan çekme kararı, filmin cesur olmasındansa vasat olmasını tercih etmesi, böylesi bir malzemeyle harika bir PG-17 film çıkabilecekken PG-13 tercihi, Suicide Squad'ın (Gerçek Kötüler) ölü doğan bir proje olmasına sebebiyet veriyor.
Sanatatak yazarı Efe Beşler bu hafta ve her hafta yeni çıkan kitaplardan en önemlilerini seçiyor. Bu haftanın önerileri: Neoliberal Kent Politikaları ve Fener-Balat-Ayvansaray, Atruş’tan Maxmur’a: Kürt Mülteciler ve Kimliğin Yeniden İnşası, İsmiyle Yaşamak, Küçük Feministin Kitabı
Kanadalı fotoğrafçı Camille McOuat İstanbul ziyaretlerinde erkekleri gözledi ve fotoğraflarıyla burada arkadaşlığın aslında dünyanın genelinden daha farklı, daha güçlü bir anlam taşıdığını ortaya çıkardı.
Orlando’daki Pulse gece kulübüne yapılan vahşi saldırı sadece LGBT çevresine yapılan bir saldırı olmanın çok ötesindeydi. Bu toplumumuzda kendine bir yer bulamamışlara, bir sığınak ve barınak sağlamış yerlere yönelik bir saldırıydı. Bir DJ, dans müziği yapan ve bu müziğe hayran olan biri olarak ben, bu tarzda çalışan kişiler olarak bizlerin LGBT çevresine –özellikle de renkli LGBT çevresine destek vermek gibi özel bir yükümlülüğüm olduğunu hissediyorum.
Geçen hafta BirGün gazetesindeki köşesinde Tuğçe Madayanti Dizici'nin Toz Bezi filminin ödül almasına ondan başka herkesin memnun olduğunu dile getirdiği yazısına Evrensel Gazetesi yazarı Evrim Kaya'dan yanıt geldi.
Dizici'nin yazısındaki "Toz Bezi ile alıp veremediğim ne? Mesele Toz Bezi özelinde değil. Derdim ne sadece bu film ne de yönetmeni. Derdim yönetmenlik rengi olmayan, sinema diline uzak, etnik eksenli filmlerin tam kuvvet desteklenerek, ödüllerle uçurulması ve alternatif sinemanın önünün tıkalı bırakılması. Festivallerin de bu tarz filmleri bilinçli desteklediğini düşünüyorum. Seyirciyi ya BKM tipli filmlere ya da gerçekçilik adı altında sıkıcı filmlere mahkum ettiler. Neden yaratıcı işler yapılamıyor?' sorusuna Evrim Kaya, Evrensel gazetesindeki köşesinde şu sorularla karşılık verdi:
"Kürtler, yıllar, yıllar boyunca çevrelerine var olduklarını bile bir argüman gibi sunmak zorunda kalmış, 90’lara kadar içinde Kürt sözcüğü geçen bir film çekilememişken, son birkaç yılda üç beş ‘içinde Kürt olan’ film görmek bu kadar canınızı mı sıktı gerçekten?
Yok sayılan, bastırılan, kovulan bir fikrin, bir kimliğin bulduğu ilk fırsatta görünür olmak istemesi, şaşırttı mı sizi? Sosyal ne demek, gerçek ne demek, bilmiyor musunuz?
Türkiye coğrafyasında sınıfların ortaya çıkışlarından itibaren etnik köklerle, bu temele dayalı soykırımlar, katliamlarla nasıl iç içe olduğunu, gerçekten mi görmüyorsunuz?
İçinde Kürt hikâyesi geçmeyen filmlerde bir türlü göremediğimiz yaratıcı patlamanın sorumlusu da Kürt yönetmenler midir?
Hükümetin ‘kentsel dönüşüm’ sözünü, dümdüz edilen Sur için, Diyarbakır için telaffuz ettiği günlerde “sırf görüntü olsun diye işlevsiz bir şekilde” yerleştirilmesinden söz ederken iki kez düşünmediniz mi? Nazan Kesal’ın Hatun’u, Asiye Dinçsoy’un Nesrin’inde sadece temizlikçinizden değil, annenizden, teyzenizden, kendinizden bir şeyler görmediniz mi?
Sinema Genel Müdürlüğü’nün birkaç hafta önce açıkladığı kararda bir tek Kürt sinemacının hikâyesine destek vermediğini fark etmediniz mi? Üç beş senedir Kürt hikâyelerinde gördüğümüz bu artışın sonunun geliyor olması ihtimalinin ne kadar güçlü olduğunu görmüyor musunuz? Kürtleri sinemada görmemek sizi rahatlatacak mı? ‘Kıro bir yapımcı’ diye bir ifadeyi gerçekten kullandınız mı? Klavye tutukluk mu yaptı, copy-paste hatası mı oldu? Kıro ne demek biliyor musunuz?
Gerçekten hakaret amaçlı olarak kıro sözcüğünü kullandınız mı? Kıro-bir-yapımcı. Bunu siz mi yazdınız? Çok çiğ, çok tanıdık, çok yazık. Hayret!"
Siyah Bant son dönemde Türkiye’deki film festivallerinde karşılaşılan ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalara dair “Türkiye’deki Film Festivalleri ve Sanatsal İfade Özgürlüğü” başlıklı araştırma raporunu yayımladı. Veli Başyiğit tarafından kaleme alınan rapor, sinema eserlerinin çeşitli yöntemlerle engellenmesi karşısında film festivallerinin izlediği stratejileri tespit etmeyi ve sansüre karşı mücadelenin olanaklarını genişletecek ortak bir zemin geliştirmeyi hedefliyor. Araştırma, Friedrich Ebert Stiftung Derneği tarafından destekleniyor.
Geçen yıl Cannes Film Festivali’nin en prestijli yan bölümü olan Belirli Bir Bakış’ın büyük ödülünü İzlanda yapımı küçük bir film aldı. İkinci uzun metrajlı filmi İnatçılar (Rams) ile bu önemli ödülü alan İzlandalı Grimur Hakonarson şimdiden dünya sinemasının dikkat çeken görsel ustaları arasına girmiş durumda.
Aralık 2015’te gerçekleştirilen Ege Sanat Günleri’nde “Ustaya Saygı, Yaşayan Anıt Sanatçı” sunumlarında, Ali Vatansever imzalı 11 dakikalık bir filmle katılımcıya anlatılmıştı Ayfer Karamani. Seramikte 60. yılına doğru ilerleyen bir sanatçının üretimini, yaşamını 11 dakikaya sığdırmak güç elbet. Ancak filmin merak uyandırdığı ve sizi sanatçının işlerinin peşinden sürükleyebildiği doğru. Ben de her ne kadar takipçisi olsam da filmi izleyince kapısını çalıp sohbet etmek istedim Ayfer Karamani’yle.
Almanya aynı anda sinagog, kilise ve cami olarak kullanılmak üzere üç büyük dine eşit kullanım alanı verecek bir ibadethane inşa edecek.