A password will be e-mailed to you.

için arama sonuçları

Çin

article placeholder

İstanbul Film Festivali ödülleri açıklandı

35. İstanbul Film Festivali'nin Ulusal Yarışma bölümünde, En İyi Film dalında Altın Lale Ödülü'nü, yönetmen Ahu Öztürk'ün "Toz Bezi" filmi kazandı. Ödül gecesine, "Toz Bezi" ile yönetmen Mustafa Kara'nın "Kalandar Soğuğu" filmlerini damgasını vurdu.

Cem Davran'ın sunuculuğunu yaptığı gecede ilk olarak, bu yılki Sinema Onur Ödülleri'ni kazananlara Altın Lale'leri verildi. Jeyan Ayral Tözüm, Şerafettin Gür, Suzan Avcı ve Perran Kutman ödüllerini alırken, geçtiğimiz günlerde vefat eden ünlü yönetmen Ülkü Erakalın'ın ödülü oğlu Murat Erakalın'a takdim edildi.

Meslek hayatının 60. yılında, Türk Sineması'na katkılarından dolayı Türker İnanoğlu'na da Özel Ödül verildi.

 

'SAVAŞLAR KADINI VE ÖNCE ÇOCUKLARI VURACAKSA BARIŞI DA KADINLAR KURACAK"

 Ulusal Yarışma'da En İyi Film dalında Altın Lale Ödülü'ne Ahu Öztürk'ün "Toz Bezi" adlı filmi layık görüldü. Ahu Öztürk ödülünü Jüri Başkanı Müjde Ar'dan aldı. Ahu Öztürk, yaptığı kısa konuşmada, "Ben ödülü, Şırnak'ta çocuklarının ölüsünü buzdolabında saklayan annelerden, yurtdışında çocuğuyla vedalaşıp burada tekrar cezaevine gelen sevgili Meral Camcı'ya uzanan o yol adına alıyorum. Savaşlar kadınları ve önce çocukları vuracaksa, barışı da kadınlar kuracak" dedi.

En İyi Yönetmen dalında Altın Lale, "Kalandar Soğuğu" filmiyle Mustafa Kara'ya verildi. Kara'ya ödülünü Onur Ünlü takdim etti.

Onat Kutlar anısına verilen Jüri Özel Ödülü'ne Barış Kaya ve Soner Caner'in "Rauf" adlı filmi layık görüldü. Filmin yönetmenlerine ödülü, Anadolu Efes Türkiye Kurumsal İletişim Müdürü Simge Balaban takdim etti.

En İyi Kadın Oyuncu Ödülü "Toz Bezi" filmindeki rolüyle Asiye Dinçsoy'un oldu. Oyuncuya ödülünü jüri üyesi Tansu Biçer verdi. En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü "Kalandar Soğuğu" filmindeki rolüyle Haydar Şişman kazandı. Haydar Şişman ödülünü, jüri üyesi Niki Karimi'den aldı. En İyi Senaryo Ödülü'nü "Toz Bezi" filmiyle Ahu Öztürk kazandı. Ödülü jüri üyesi Murat Uyurkulak verdi. En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü'nü, "Kalandar Soğuğu" filmiyle Cevahir Şahin ve Kürşat Üresin kazandı. Ödülü jüri üyesi Torsten Frehse verdi. En İyi Kurgu Ödülü'nü "Kalandar Soğuğu" filmiyle Mustafa Kara, Umut Sakallıoğlu ve Ali Aga kazandı. Ödülü Çiçek Kahraman takdim etti. En İyi Özgün Müzik Ödülü "Tarla" filmiyle Doğan Duru'ya verildi. Ödülü, müzisyen Mabel Matiz takdim etti.

DİĞER ÖDÜLLER

Festivalde, Uluslararası Yarışma Altın Lale Ödülü'ne Meksikalı yönetmen Rodrigo Plá'nın "Bin Başlı Canavar" adlı filmi değer görüldü. Altın Lale Uluslararası Yarışma Jüri Özel Ödülü'nü ise İngiliz yönetmen Brady Corbet'in "Bir Liderin Çocukluğu" adlı filmi kazandı. Ulusal Kısa Film Yarışması'nda En İyi Kısa Film Ödülü'nü Ziya Demirel'in "Salı" adlı filmi kazandı. Ödülü yönetmene jüri üyelerinden Can Evrenol verdi. Barış Sarhan'ın "Cemil Şov" adlı filmi ise Mansiyon ödülüne layık görüldü. Ulusal Belgesel Yarışması'nda da En İyi Belgesel Ödülü Onur Bakır ve Panagiotis Charamis'in yönettiği "Hazır Ol!" filmine verildi. Ayşe Polat'ın yönettiği "Ötekiler" filmi ise Mansiyon'a layık görüldü. Bu arada, Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü'nü "Çırak" filminin yönetmeni Emre Konuk kazandı. Sanatsal açıdan değeri tartışmasız olan, bunun yanı sıra karşılıklı iletişimi destekleyen ve birleştirici özellik taşıyan filmlere verilen Cineuropa.org Ödülü'nü bu yıl Türkiye Sineması Altın Lale Ulusal Yarışma'da yer alan Ahu Öztürk'ün yönettiği "Toz Bezi" filmi kazandı. (DHA)

Barış Sonrası Sergisi Sanatçılarından Ortak Açıklama

Bu metni yazmaya başladığımızdan bu yana geçen zamanda metni gerekli kılan bağlam çok hızlı bir şekilde değişti. Tekrarlanan şiddet eylemleri, Ankara ve İstanbul'daki son saldırılar bizi derinden üzdü. Bu yaşananlar göz önüne alındığında bir sanat etkinliğinin sansürlenmesi görece küçük bir şeymiş gibi görünse de, bu deneyimimiz hakkında özellikle şu anda konuşmamız gerektiğine inanıyoruz. Bu metni yayınlayarak, kriz durumlarında ve acil durumlarda sıklıkla vuku bulan otosansür ve devlet sansürüne karşı olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Bu, Türkiye'nin içinde olduğu son durum, ama bu durum sadece Türkiye'ye özgü ya da Türkiye'yle sınırlı değil. Kamu alanındaki aciliyetlerin kültürel, gazetecilik, ve akademik alandaki ifade özgürlükleri kısıtlamalarını meşru hale getirmek için kullanılması pek çok insana hareket alanı bırakmayan yaygın bir uygulama. Bu susturulmalara karşı ses çıkarmak, müzakere ve derinlemesine sorgulama alanlarının gerekliliğini savunmak kültür emekçilerinin bir sorumluluğudur. Bu saydığımız nedenlerden dolayı Barış Sonrası (Post-Peace) Sergisi'nin sansürlenmesi üzerine yazdığımız ortak açıklamamızı yayınlıyoruz.

Barış Sonrası Sergisi Sanatçılarından Sergi İptali Kararına Tepki Katia Krupennikova’nın küratörlüğünü üstlendiği ve Akbank Sanat Uluslararası Küratör Yarışması’nı Kasım 2015’te kazanan Barış Sonrası (Post-Peace) isimli serginin sanatçıları ve katılımcıları olarak, Akbank Sanat’ın sergiyi son dakikada iptal etme kararına karşı kızgınlığımızı dile getirmek istiyoruz. Bu sergiye ‘savaş ve barışın günümüzde nasıl tezahür ettiği’ sorusu çerçevesinde davet edildik. Serginin açılışı 1 Mart olarak planlanmıştı, ve sergi 25 Şubat’ta iptal edildi. Akbank Sanat Direktörü Derya Bigalı, Krupennikova ve jüri üyelerine yolladığı e-mail’de, ‘Serginin hazırlıkları sırasında Türkiye çok sıkıntılı zamanlardan geçti. Özellikle Ankara’da yaşanan trajik olaylar, halkın hafızasında çok taze’ ifadelerini kullandı.

Sergi hazırlıkları aşamasında Türkiye’deki toplumsal ve siyasi durumun kötüye gittiğinin farkındayız. Türkiye’deki insan hakları ihlalleri gün geçtikçe artıyor; bağımsız basın, kültür kurumları ve vatandaşların ifade özgürlüğü görülmemiş bir baskı ve (oto)sansürle karşı karşıya kalmakta. Kültür ve sanatın, bu zorlu sürecin yakın takipçisi olmasının acil ve elzem olduğunu düşünmekteyiz.

Küratörün ilk sergi metninde belirttiği gibi, ‘Barış Sonrası’ Sergisi'nin amacı, günümüzdeki ‘barış’ halinde ‘savaş’ın nasıl bir yeri olduğuna dair farklı fikirleri bir araya getiren bir platform yaratmaktı. Akbank Sanat’ın ‘Barış Sonrası’ sergisini susturması, endişe verici bir semptoma, Türkiye’de fazlasıyla görünür hale gelen korku ve paranoya iklimine işaret etmektedir. Bir sanat kurumunun kamusal tartışma ve bilginin sınırlarının ne olması gerektiğine bilfiil müdahale ettiği bu durumu esefle karşılıyoruz. Akbank’ın bu sorumsuz tavrı, bizlerin bu sergi kapsamında ortaya koyduğu emeği görünmez kılmıştır. Bu durum bizi bu sansürlenme deneyimimizi görünür kılmak için müşterek bir açıklama yapmaya yöneltti. Bir açıdan da şanslı olduğumuzun farkındayız: sansürün daha acımasız şekillerine ve susturulmalara maruz kalan ve ifadelerinin tümüyle yok edilmesi tehdidiyle karşı karşıya olanlara kıyasla deneyimimizi paylaşabilme şansına sahibiz.

Serginin son dakikadaki iptalini inatla sorguluyoruz, ve aşağıda belirtilen noktalarda ortaklaştığımızı belirtiriz:

 Akbank Sanat tarafından Katia Krupennikova’ya ve juri üyelerine email olarak gönderilen açıklamanın şeffaflıktan ve inandırıcılıktan uzak olduğunun altını çizmek isteriz. Serginin iptalinin sözde nedenleri görünüşe bakılırsa Akbank Sanat’ın film festivali ve müzik konserleri gibi diğer programlarını etkilememiştir. Bu sebeplerden dolayı ‘Barış Sonrası’ Sergisi’nin iptalinin politik bir sansür olduğunu iddia ediyoruz. Barış Sonrası Sergisi’nin sansürlenmesi, şirketlerin imajlarını güçlendirmek için sergi üretimlerini finansal olarak destekledikleri, ancak politik çıkarlarına uymayan sanatçı ve işlerin ortaya çıkması durumundaysa bu sanatçı ve işlerini acımasızca yok saydıkları bir döngüyü görünür kılmaktadır.

Bu şekilde, şirketin ‘üslubu’ (sanatçı üzerinde) bir baskı ve kontrol aracı haline gelmektedir. İsteğimiz dışında kendimizi böylesi bir durumda bulan sanatçılar olarak bu kötü gidişata karşı çıkmanın sorumluluğumuz olduğunu düşünüyoruz. Bu durum sanat dünyasının belirli alanlarında semptomatikleşmiştir, ve karşı durulmadığı sürece de sanatsal üretimin üzerindeki bu kontrolün yaygın bir kaideye dönüşme tehlikesi vardır.

Bu açıklamayla, Türkiye’de sansürün farklı biçimleriyle karşı karşıya kalan kişi ve gruplarla dayanışma içinde olduğumuzu da göstermek istiyoruz. Aynı zamanda, sanatçı ve yazar Pınar Ögrenci ve sanatçı Atalay Yeni’ye karşı açılan davayı kınadığımızı ve dava süreciyle ilgili kaygımızı dile getirmek istiyoruz. “Barış İçin Yürüyorum/I Am Walking for Peace” barış yürüyüşüne katıldıkları için, 23 kişiyle beraber Türkiye hükümeti tarafindan terör propagandası yapmakla suçlanarak 18 yıl hapis istemiyle yargılanıyorlar. Pınar Öğrenci’nin ‘Barış Sonrası’ sergisi programında bir performans yapması planlanmıştı.

Bizler, “Barış İçin Yürüyorum/I Am Walking for Peace”in yaptığı şu açıklamayı desteklediğimizi berlirtiriz:

“Bugün karşı karşıya kaldığımız bu zorlu durumla başa çıkmanın, savaşı, ölümleri yıkımları durdurmanın yolu barışa ilişkin talebimizi daha yüksek sesle, cesurca söylemekten ve bölge halkıyla dayanışmaktan geçiyor.”

Barış Sonrası sergisinin yaratmayı amaçladığı açık uçlu ve sorgulayıcı söylemde ısrar ediyoruz. İçinden geçmekte olduğumuz bu süreç, bu serginin yapılmasının, aciliyeti olan bu konularda yapılan çalışmaların devam etmesinin, ve uluslararası söylemsel bir platformun geliştirilmesinin gerekliliğini vurgulamaktadır.

Anonim Vatansız Göçmenler Kolektifi (Anonymous Stateless Immigrants Collective), Ella de Búrca, Anna Dasović, Ehsan Fardjadniya, Yazan Khalili, Lyuba Matyunina, Adrian Melis, Dorian de Rijk, belit sağ, Anika Schwarzlose, Alexei Taruts, Anastasiya Yarovenko, Jaha Koo.

Ermenistan ve Diaspora’da LGBT Olmak

...Ermeni toplumu Soykırım’dan dolayı aileye ve çocuğa çok önem veriyor ve üreyerek çoğalmak istiyor. 1915 öncesine dönmek istiyorlar belki de. LGBTİ bireylerini de, bu çoğalmanın engeli olarak görüyor ve dışlıyorlar, “Siz nasıl Ermenisiniz?”, “Dedelerinize ayıp” diye toplumda ötekileştiriliyorlar...

2024-11-28 13:51:24