PürtelaşTiyatrosu İsveç’li yazar Lars Noren’in Savaş adlı oyununu Serdar Biliş yönetiminde sahneliyor. Savaş’ı siyaset bilimci Prof. Ayşegül Yaraman izledi ve Sanatatak okurları için yazdı.
İnsanlar geçiyor sokaklardan
Kendi ölüleri omuzlarında
Bir hayat nefes nefese, orman orman
İnsanlar geçiyor sokaklardan
Sevgiler taşmış, merhametler taş
Buram buram tütüyoruz taştan topraktan.
CAHİT IRGAT
Pürtelaş Tiyatro’nun Savaş adlı oyununu, fevkalade güzel ve işlevsel restore edilmiş Cibali Tütün Fabrikası’nı mesken tutan Kadir Has Üniversitesi’nin, şimdilerde dünyadaki gibi İstanbul’da da pek yaygın olan geniş bir odayı andıran salonunda izledim.
Bu tip salonlar özellikle suratına tiyatro (in yer/your face) akımı için sahneleme olanağını artırıyor. Savaş’ın yönetmeni Serdar Biliş, seyircilerin dört bir yanından sahneye girip çıkan; tecavüzü, şiddeti, cinselliği, sefaleti, soğuğu ve hatta umudu kocamanlaştıran oyuncularla bu salonu başarıyla kaynaştırmış. Öyle ki seyirciler de sahnenin, dolayısıyla bir aile üzerinden aktarılan savaş gerisinin tam içinde buluveriyorlar kendilerini.
Bosna’nın 90’lı yıllarını anlatan Savaş, İsveçli yazar Lars Noren’in anlatımıyla aslında her an her yerde geçebilecek insanlık suçunu sahneye taşıyor. Savaşların en büyük mağduru, cephe gerisindeki kadınlar ve çocuklar ama en genelde yoksullar. Savaş, işte onlara odaklanıyor. Ne babanın genç kızını tacizine, ne annenin çocuklarından vazgeçebilme olasılığına, ne kadının kocasını aldatmasına, ne erkeğin ağabeyinin karısıyla ilişkisine kızamıyorsunuz; zira oyun asıl kızılması gerekenin savaş olduğunu ve bu beş kişinin, yaşasalar da, katilinin savaş olduğunu başarıyla hissettiriyor izleyiciye.
Hızlı ve dinamik akışı, soğuk ve yoksulluğun bir oyuncu gibi katkıda bulunmasını sağlayan dekor ve kostümleri, başta Tilbe Saran olmak üzere dizilerin cazibesine rağmen tiyatroyu ihmal etmeyen genç kadrosunun doğal oyunculuğunu övmek için eleştirmen olmaya gerek yok.
Ben Savaş’ı Kobane için küresel eylem günü olarak belirlenen 1 Kasım 2014 akşamında izledim. Öğrendiğim kadarıyla, biletlerin yarısı olası olaylar endişesiyle iptal edilmişti. Dönüşte, bir Cumartesi gecesine yakışmayacak kadar boştu Taksim ve çevresi. Sınırda diye düşündüğümüz savaş çoktan günlük hayatımıza nüfuz etmişti yani. Geniş kitleler tiyatroda Savaş’ı değil de, televizyonda savaşı izledikleri sürece savaşlar daha çok sürer. Filler çok tepişir, çimenler çok ezilir. Oysa Savaş’ı izledikçe savaşa gidenler azalır. Ama kaç kişidir tiyatro izleyicisi, esamesi okunur mu bu egemenlik ilişkileri içinde, derseniz; hayallerime de savaş açmış olursunuz.