Yarın akşam 18.30’da sanatatak genel yayın yönetmeni Ayşegül Sönmez, Akbank Sanat’taki Louise Bourgeois sergisinden hareketle Tomur Atagök, Eser Selen, Tuğçe Tuna, Erinç Güzel, Gülçin Aksoy, Selin Kocagöncü ve Yağmur Yıldırım gibi farklı disiplin ve kuşaklardan yazar, mimar ve sanatçıları bir araya getirerek Bourgeois’nın sanat üretimini tartışmaya ve ilhama açıyor. Biz de 14 Ekim 2007 tarihli Rachel Cooke’un sanatçıyla yaptığı önemli söyleşilerinden birini Billur C. Yılmazyiğit’in çevirisiyle yayınlamayı görev biliyoruz.
Rachel Cooke: Kariyerinizin başında New York’a taşındınız. Bu sizi nasıl etkiledi?
Louise Bourgeois: Bir Ameirkalıyla evlenerek Fransa’dan ‘kaçan’ ve New York kentine taşınan bir genç kızdım. Paris’te kalsaydım aile meseleleri yüzünden sanat çalışmalarına devam edebilecek miydim, emin değilim. New york’a gelerek birdenbire onlardan bağımsız hale gelmiştim. Fransız olmanın etkilerini hissediyordum. Hem izolasyon hem de simülasyon vardı. Geldiğim yere duyduğum özlem ilk heykellerimin konusunu oluşturdu.
RC: Kadın sanatçılar için, sanatın özellikle pazar açısından bugün daha kolay olduğunu düşünüyor musunuz?
LB: Bir sanatçı olarak hayatta kalmak zor. Pazar sorunlardan sadece biri ve kendi mantığına uygun işliyor. Yaptıklarım pazara dahil olsa bile, bu beni ilgilendirmiyor. Çalışmalarımın formal kalitesi beni özellikle ilgilendiriyor. Kendini ifade etme ihtiyacı ve kendini ifade etme hakkıyla ilgili bir şey bu. Pazara hiç dahil olmayan çok sayıda iyi sanatçı var. Pazar açısından düşünecek olursak, işler kadınlar lehine hayli ilerleme gösterdi ama, hala büyük bir eşitsizlik söz konusu.
RC: Kimilerine göre çalışmalarınızın ana odaklanma noktası, bir mevcudiyet ve çevresinde yer alanlar arasındaki ilişki ama siz aynı zamanda insan ilişkilerinden de etkilenmiştiniz. Çalışmalarınızın durumunu biraz daha açıklamanız mümkün mü?
LB: Eserlerim bir ilişkinin portreleri ve en önemlisi de annemle olanı. Şimdi ona hissettiklerimin başka insanlarla ilişkilerime nasıl yansıdığı ve bu hislerin çalışmalarımı nasıl beslediği konusu, hem karmaşık hem de gizemli. Hala mekanizmayı anlamaya çalışıyorum.
RC: Ellili ve altmışlı yıllarda sanat pazarı sizi biraz görmemezlikten geldi. Bu can sıkıcı değil miydi? Cinsiyetinizle ilgisi var mıydı? Durum nasıl ve neden değişti?
LB: Ellili yıllar kesinlikle maçoydu, altmışlı yıllarsa daha az maçoydu. Pazarın kadın olduğum için çalışmalarımla ilgilenmediği gerçeği, aslında üstü örtülü bir lütuftu. Rahatsız edilmeden çalışmama izin verdi. Sanat dünyasında gücü elinde tutma konumunda olan çok sayıda kadının var olduğunu unutmamak gerek: müzelerde gönüllü olarak çalışan yönetici kadınlar, galeri sahibi kadınlar ve çok sayıda eleştirmen kadın vardı. Kadın Hareketi sanat dünyasında kadının rolünü elbette ki etkiledi. Sanat dünyası basitçe, kadınların ve erkeklerin rekabet içinde olduğudaha geniş bir dünyanın mikro kosmosudur.
RC: bugün en bilinen eserleriniz, ‘örümcek’ heykeller’ olmalı. Bu hoşunuza gidiyor mu? Nasıl ortaya çıktıklarından biraz söz edebilir misiniz?
LB: Örümcekler anneme bir övgüydü. Duvar halısı ören bir kadındı ve bir örümcek gibi örgücüydü. Beni koruyan insandı ve en iyi arkadaşımdı.
RC: Aileniz halı işiyle ilgileniyordu ve siz başlangıçta matematik eğitimi aldınız. Kimi eleştirmenler her iki etkilenmenin de çalışmalarınıza yansımasının izini sürdü. Matematikçi yanınız sanatçı yanınızdan ne derece ayrı ya da ikisi arasında yakın bir bağlantı var mı?
LB: Geometriye olan sevgim çalışmalarımın formal haliyle ifade edilmiştir. Halı örme işinden bu büyük ölçek algısını edindim. Öykülerimi, simgeselliği ve sanat tarihini kullanmayı öğrendim. Halı örme işinin restorasyonu işlevini psikolojik düzeyde de yerine getirdi. Bununla, yıkılan veya parçalanan şeylerin yeniden birleştirilebileceğini ve düzeltilebileceğini söylemeye çalışıyorum. Sanatım, kendime ve başkalarına hissettiklerim açısından restorasyonun bir formudur.
RC: Büyük ölçekli çalışıyorsunuz. Neden?
LB: Formlarım ve nesnelerim arasındaki ilişkilerin sabitlenebildiği kendi mimarimi yaratmak istiyorum. Bazen, insanın ilişki içinde forma doğru ilerleyebileceği büyük bir ölçeğe ihtiyaç duyarım. Gerçek mekanla psikolojik mekan arasındaki fark ilgimi çekiyor ve ben her ikisini de keşfetmek istiyorum. Örneğin annemin portreleri olan örümcekler büyük çünkü annem benim için bir anıt. Çevresinde yürümek ve altında olmak ve beni koruduğunu hissetmek istiyorum.
RC: Robert Mapplethorpe’un size ait ünlü fotoğrafı hakkında şimdi neler hissediyorsunuz?
LB: Robert Mapplethorpe’un portresine hala hayranlık duyuyorum. İnsanlar bu fotoğrafı çok fazla seviyor gibi duruyor çünkü Robert’in ve benim ‘yaramaz’ olduğumuzu düşündüler.
RC: Bize biraz yıllar boyunca nasıl çalıştığınızdan sözedebilir misiniz? Sadece esin perisi geldiğinde mi üretirsiniz?
LB: Sadece birşeyleri ifade etme ihtiyacı duyduğum zaman çalışırım. Ne olduğundan tam olarak emin olamasam bile bir şeylerin yola çıktığını ve ne zaman doğru yola girdiğini bilirim.ihtiyaç çok güçlüdür, hislerinizi ifade etmek için son derece gevşek ve alıcı olmanız gerekir. Sanatçılarda olan o armağana sahipseniz, bilinçdışı size ulaşacaktır. Esinlenip esinlenmediğimi sadece sonuçlarına bakarak bilebilirim.
RC: Tate’de bir retrospektif. Bu ilk değil ama neler hissettiniz? Kariyerinizin yeniden değerlendirmesine neden oldu mu?
LB: Yarattığım eserlerin hepsini bir arada gördüğümde ne denli tutarlı ve inatçı olduğumu farkettim ama, şu anda üzerinde çalıştığım konuyla daha fazla ilgiliyim. · Louise Bourgeois, 200’den fazla eseriyle 20 Ocak 2008 tarihine kadar Londra SE1, Tate Modern’de. Çalışmalarının Marie-Laure Bernadac tarafından yapılan yeni bir monografis,i Flammarion tarafından 25 Pound fiyatla yayınlanmıştır.