Çok sevdiğiniz bir müzisyeni canlı dinleme fırsatını mı yakaladınız? Aman giriş kapısına yakın oturmayın… İşte, 15 Nisan’da İstanbul’da bir konser veren David Helfgott’u dinlemeye giden Lal Bahçecioğlu’nun başına gelenler…
Çoğumuzun ne yazık ki “Shine’daki piyanist” diye tanıdığı David Helfgott 15 Nisan’da İstanbul Kongre Merkezi’nde dinleyicileri ile buluştu. Bu konser hakkındaki gözlemlerimi paylaşmak istiyorum. Belki de ‘konser hakkında’ değil de, ’’Türkiye’de sanatçıya saygı’ başlığı altındaki izlenimim’ demek daha doğru olur.
2014 İstanbul konserinde ne oldu? İşte raporum:
20:20 – Ana girişteki yoğun parfüm ve sigara kokusunun arasından sıyrılarak İstanbul Kongre Merkezi’ne girdim.
20:40 – Koltuğumu bulup yerleştim.
21:05 – Yavaş yavaş alkışlar başladı. Etrafıma baktığımda salonun neredeyse yarısının anca dolu olduğunu gördüm. “Zaten reklam yapılmamıştı hiç” diye bahane de ürettim. Ama yanılıyormuşum. Meğer ilgili sanat severler (!) konsere daha yeni gelmeye başlıyorlarmış. Hani genelde belirtilen saatten yarım saat sonra başlar ya etkinlikler, ondan olsa gerek. Oysa David Helfgott piyanosunun başına geçip Chopin çalmaya başlamıştı bile.
21:05 – 21:43 – Helfgott piyanosunun tuşlarına dokunmaya başladığı andan itibaren ona ateş böcekleri eşlik etti – telefon ekranları. İlerleyen zamanlarda ise bitmek bilmeyen adım sesleri yükseldi yanımda. Çünkü neredeyse ilk yarı bitene kadar çaprazımdaki kapıdan içeriye izleyici alımı yapıldı. Bir eli cebinde, öbür eli telefonunda, salona girerken mesajlaşanlar; elinde henüz ambalajı açılmamış ‘Hello’ dergisi ile gelen bayanlar; topuklu ayakkabısı ile düşmeden usulca merdiven inmeye çalışanlar; ve daha nicesi.
21:50 – Arkamızda oturan bayan dayanamayıp isyan etmek üzere bir hışım ile dışarı çıktı ve kapıdaki görevlileri bu konuda uyardı.
22:00 – Tam huzura kavuştuk derken konserin ilk yarısı kısa bir alkış ile bitmiş oldu. Bu arayı iyi değerlendirip görevlilere bu konudaki fikrimi söylemeye karar verim. En sevimli halimle karşıma çıkan ilk görevliye usulca durumu anlattım: Konser süresince kapının açılıp kapanmasının civardaki izleyiciyi ne kadar rahatsız ettiğini ve konsantrasyon sorunu yaşattığını anlattım. Daha da önemlisi bu durumun dinleyiciyi rahatsız etmesinden çok sanatçıya yapılan büyük bir ayıp olduğunu söyledim. Yeterince bilmişlik taslamamışım gibi bir de öneride bulundum: geç gelenleri sanatçı alkışlanırken içeri almak. Böylece o gürültü ve aydınlıkta içeri girenler çok dikkat çekmeyecekti. Ama konuştuğum bayan beni dinlerken ne anladığını belirtti, ne haklı olduğumu ima etti, ne de haksız olduğumu belirtti karşı çıkarak. Robot gibi durdu sadece. Böylece yerime geri döndüm ve görevli herhalde çok sevindi bu duruma.
22:15 – Onbeş dakikalık ara boyunca konser sırasında aradığımız sükuneti konser salonunda bulduk. Herkes yerleştikten sonra Helfgott her zamanki samimiyeti ile piyanosunun başına koşarak geçti ve Liszt çalmaya başladı. İlk yarıda yaşanan kapı meselesi itiraf etmeliyim ki biraz daha azdı ikinci yarıda. Tabi seyirci sayısı da azalmıştı. İlk yarıda evine dönenler olmuş olmalı.
22:35 – Çıkışta trafik olabileceğinden kaygılanıp erken çıkmaya karar veren bir grup insan, sonatın bitmesini beklemeden yola koyuldular.
23:00 – Helfgott 2 kez bis yaptı, bu özensizliğimize rağmen üstelik. Yine de tüm saflığı ve yüksek enerjisi ile hepimizi etkilemeyi başardı.
Ben tüm izleyici/dinleyiciler adına özür dilemek istiyorum, bir dahaki sefere daha bilinçli bir izleyici topluluğunun olacağını ümit ediyorum. Belki de bir dahakine aynı sonatın bölüm aralarında verilen eslerde alkışlanmaz sanatçı, kim bilir?