Tüm çekmecelerinin içinde bilançolar,
Küçük aşk mektupları, şiir ve romans dolu,
Tutam tutam saç yüklü, kocaman bir eşya bu ,
Ki daha az sır saklar kederli belleğimden.
Bu bir ehram, sınırsız büyüklükte bir mahzen,
Fukara kabri, ne çok ölüsü var içinde.
-Ben ayın tiksindiği bir mezarlığım işte,
Charles Baudelaire, İç Sıkıntısı (Kötülük Çiçekleri)
1.
Huo Rf‘ın Tersten Hikâyeler sergisi bir askıya alma işleminden ortaya çıkıyor. Peki, ara bölgede vuku bulan bu sanatsal uygulamalar silsilesi neye işaret ediyor?
2.
Siyasal olan ile estetik pratikler arasında hep bir kopukluk olduğu varsayılır. Sanki politika estetikten ayrı estetik de siyasetten ayrıymış gibi görülür. Oysa mevcut uygulamalar arasında her daim ilişkisellik söz konusudur. Duyu algısı diyebileceğimiz olgular (neyin görüleceği, duyulacağı vb.) bütünü toplumun ortak kanaatlerini oluştururken, zaman ve mekânsal etkinlikler kişilerin ne yapacaklarını belirleyerek sorumluluk duygusunu harekete geçirir. Kollektif düzlemlerde görülebilen, algılanabilen, dil oluşturan her ne varsa siyasetin konusu olur. İşte bu payların belirlenimi bir estetikle oluşur. İktidar tasarımı diyebileceğimiz etkinlikler serisi ortak şeyleri su yüzüne vururken mutlaka dışlayıcı rolleri belirler.
Tersten Hikâyeler böyle bir mantığı alt-üst ediyor ve heteronormatif genel yapma-etme tarzlarını askıya alıyor. Eserlerde betimlenen yüzeyler geleneksel kumaşlar, karton, sünger, kullanılmış gömlek, bakır levha, cam, çeşitli kâğıtlar, farklı renklerde kurdeleler, poşu üzerine baskılanmış polaroid fotoğraflardan ibaret gibi duruyor. Yani sanatçı çalışmalarını çıplak erkek bedenlerini arkadan fotoğraflayıp bunları nesnelerin yüzeylerine işleyerek oluşturuyor. Gerilimli denilebilecek görüntüler ortaya çıkarken bedenlerin belirgin bir özelliğinin olmaması geleneksel olana yönelik queer müdahaleler olarak görülmesine yol açıyor. Gündelik yaşamda eril bir kaynağa sahip olan bu nesnelerin mantığına yönelik askıya alma işlemi alt-üst edici bir potansiyel sahip. Eserler belirli ideolojik kalıplardan da uzak olup sanatçının tekil hikâyelerini barındırdığı için libidinal akışlar içeriyor ve dolayısıyla her bir çalışmanın kurumsallaşmış biçimlere sahip olmadığını görüyoruz. Tüm bu temsilleri aşan, cinsiyet kodlarının dağılımına “dur” diyebilen ve dallanıp budaklanan fikirler ağı olarak duran çalışmalar yabani otlar kıvamında duruyor. Zıtlık içeren görüntüler nesneler toplamından ziyade sanatçının deposu ya da görsel bir “yeraltından notlar” olarak görülebilir.
Geleneksel kumaşlar, eski gömlekler ya da poşu otantiklikten ziyade queer detaylandırmalarla biçimlendiriliyor. Şöyle ki; Polaroid fotoğraflarda ortaya çıkan beden imgelerinin yitik ve gölgede kalmışlığı heteronormatif beden anlayışını yıkıcı bir potansiyele sahip.
3.
Serginin küratörü Nicole O’Rourke Tersten Hikayeler‘e yazdığı katalog metninin sonunda “Bütün sanat eserleri sonuçlandırılmış tersten hikâyeler” diyor. Bu söylemden Huo Rf‘ın estetik perspektifini daha da iyi anlayabiliyoruz. Sanatçı kamusal, kişisel ayırmadan malzemelerin melezliğini de vurgulayarak cinsiyetsiz düşüncenin hareketliliğini olumluyor. Bir poşu ile arkadan çekilmiş beden fotosu yan yana getirme matrisiyle esere dönüşüyorsa “dünyevi ışık” başrolde demektir. O halde Huo Rf’ın bakışından düşen parıltıların heterojen olduğunu belirtmekte fayda var. Zirâ basmakalıp nesnelerin yeniden gündelik fotoğraflarla işlenip arşivsel sunulması aynı zamanda herkese dair anlatısallık içerir. Sergiyi her gezen çalışmalarla birlikte galerinin mekânında kendine dair tersten hikâyeler bulabiliyor.
Karanlık ve gölgede kalmış olan arzuların tecessüm ettiği anlatılar ağı olarak karşımızda duran bu çalışmalar bütünü taşlaşmış toplumsal koşullara karşı panzehir niteliğinde.
Dışarının iktidarı karşısında kendi içinin anarşisine dönen sanatçı Huo Rf’ın sergisi etik bir ufuk çizgisine işaret ediyor.
Unutmayalım ki; anlatılan bizim hikâyemiz!