Bu pazardan itibaren Sanatatak’ta yeni bir bölüm başlıyor. Her pazar bu sayfalarda Sanatatak Fiction bölümünde yeni bir hikaye yer alacak. İlk haftanın konuğu Yaz Tatili Kazası ile Hürehni Fırat Öncü.
Yapay gibi duruyor deniz. Her geçen dakika daha bir yapay… Canlanması için bekliyorum. Denizi izlemek için değil yalnızca denize giren çocukları olan bir deniz için geldim buraya. Uzun süredir denize bile bakmıyorum. İçinde su olan başka bir şey baktığım. Pet şişe. Deniz, pet şişenin içindeki su kadar sakin… Ben de sakinim. Sarıyer Boğaz’dan geçen konteyner yük gemileri hareket eden rengârenk, soyut resimler gibi akıp gidiyor. Hafif sesler var. Çimentoyu yalayan suyun çıkardığı ses. Yerde sürüklenen poşetin çıkardığı ses. Her sesin bu Pazar sabahı hafif olmasını istiyorum. Kulağıma taktığım cihazla yapıyorum bunu. Ses filtresi. İstanbul, New York, Meksiko şehirleri için bire bir. Şehirde istemediğiniz sesleri bu cihazı kaldırarak duymuyorsunuz. Korna ve tekerlek seslerini tikledim. Hiçbir şey ulaşmıyor bana. İstanbul ve ben baş başayız. Yarım saat sonra çocuklar gelecek. İçlerinden boz olan bağıracak “ En büyük Beşiktaş diye” , esmer olan “en büyüğün Galatasaray” olduğunu bağıracak, uzun olan “Fenerbahçe” diye bağırarak dalacak denize, içlerinden biri “Allah” diyecek. Çocuklar “En büyük kim?” tartışmasını bitirip suyla boğuşmaya başlayacak.
3 haftadır her sabah neredeyse aynı şekilde suya giriyorlar. Ve 3 haftadır birbirlerine küfür ederek sudan çıkıyorlar. 4’üncü haftadır buradayım. Bu bana süre olarak verilen son hafta. Denizle ilgili bir şeyler yazmak için buradayım. 3 haftadır yazacak hiçbir şey bulamadım. Çocuklar sudalar. Boz olan pet şişeleri beline bağlayarak kendine simit yapmış, esmer olanı batırmaya çalışıyor. Esmer olan arada bir kaçıp uzun olana tokat atıyor. Uzun olan tokadı yedikten sonra kendini tokatlıyor. Diğer iki arkadaş boğuşmayı bırakıp gülmeye başlıyorlar. 4.haftada güzel bir şey bulduğuma sevinip defterime şöyle yazıyorum:
“Denizde beline simit görevi görsün diye pet şişe bağlayan Boz, Esmer olanı batırmaya çalışırken Esmer olan Boz’dan kaçıp Uzun’a tokat yapıştırdı. Uzun tokadı yedikten sonra bir tokatta kendine yapıştırdı. Üçü beraber güldüler.”
Mavi pilot kalemle acele bir şekilde yazdığım bu nottan sonra. Kafamı kaldırıp bakıyorum. Tekrar indirip nokta koymadığımı fark ettiğim sırada Uzun acı içinde bağırmaya başlıyor. Vücudunda bir yer yanmış gibi. “Torpil torpil!” diye bağırıyor. Diğerleri de suyun içine bakarak torpil diye bağırmaya başlıyorlar. Hızlı hızlı yüzerek kıyıya geliyorlar. Ben de içimden bağırıp “Ne torpili? Torpil ne diyorum?”
Uzun sahilin yüz metre ilerisinde bulunan gruba ıslık çalıp bağırarak:
“Torpil var oğlum burda. Eldiven getirin.”
Grup dörtnala çocuklara doğru koşmaya başlıyor. Uzun ve gruptan birkaç kişi acele bir şekilde eldivenleri, tişörtlerini ve pantolonunu giyip denize atladı. Beraber daha önce çalışmış gibi organize hareket ederek denizden beyaz bir şey çıkardılar. Önce üst üste yığılmış beyaz bir et parçasına, yakınlaştıkça jöleye ve kusmuğa benzeyen bu canlının irice bir denizanası olduğunu anlıyordunuz. Uzun ve gruptan bir kişi karşılıklı denizanasını yanımdaki banktan taşıyarak Demokrasi Şehitleri Caddesine fırlattılar. Caddeye doğru havalanan denizanası caddede gitmekte olan arabanın camına çarptı ve şoför arabayı ani bir hareketle kırdığı için araba diğer şeritten gelen araba ile çarpıştı. Uzun, Boz, Esmer olan ve gruptaki çocuklar hızlı bir şekilde sahil boyunca kaçtılar. İki araç da çok süratli olmadığı için can kaybı olmadı. Araçların sahibi indiklerinde beyaz kusmuk ve jöle tadında parçalanmış bir cesede baktılar.