Akılsız bir zombi ordusunun görüntüsü karşısında ürpererek donakalmıştık, ruhsuz oldukları kadar acımasız olan ve yeryüzünde artakalan en ufak bir insan hayatına dair kalıntıyı yok etmek üzere, merhamet ne de normal bir his taşımayan, soğukkanlı ve nihilist buzdan krallarının emirlerine itaat ile yürüyorlardı. Şimdi ise Donald Trump’ı savunan Cumhuriyetçi kongre üyelerini seyretmeyi bırakıp azıcık da olsa huzur bulabilmek için “Game of Thrones”un final sezonunun yeni fragmanı hakkında konuşalım.
Sadakatli bir “G.o.T”ci olarak -tahminimce Tolkien’in mükemmelliği hakkında verdiğim nutuklardan sıkılmış olan 19 yaşımdaki kızım sayesinde geçen sene ben de bu serinin tutkunu olmuştum- yakında çıkacağı vaat edilen fragmanı bekliyordum, serinin finali hakkında birkaç ipucu yakalayabilirim umuduyla. Herkes gibi, kızım da ben de salı günü fragmanı izledik ve hemen spekülasyonlarımızı yapmaya başladık.
Tanıtım filminde Targaryen ejderhaları –sayıları şimdi ikiye inmişti (öteki ejderha zombiye evrilmişti)- ve birlikte olmanın (veya hemen öncesinin) endişesi yüzlerine yansımış Jon Snow ve Daenerys’i gördük. Ama insanlarda en çok merak uyandıran ve hatta onları hayran bırakan kare Lena Headey’nin canlandırdığı King’s Landing kraliçesi Cersei’ydi. Ustasından dayağı yiyince feneri sönmüş bir çırağınki çekiciliğinde kesilmiş saçlarıyla, görünmeyen bir dehşete –iğneleyici mi kötü niyetli mi olduğu belli olmayan bir bakışla- kupasından kırmızı şarap yudumlarken- bakıyordu. YouTube’deki fragman en son kontrol ettiğimde yirmi dokuz milyon kez tıklanmıştı ama şarap içerken Cersei’nin üstünlük taslayarak baktığı o kare internetin kesin favorisi olmuştu. Kızım ve ben kendimizi düşünmekten alıkoyamadık, bu kareyi bu kadar etkileyici kılan şey neydi?
“Zalim terörün güzel ifadesi”
Dizinin her izleyicisinin bildiği gibi bu başka insanlar acı çekerken Cersei’nin şarabını yudumladığı ilk sahne değildi. Bu tablonun dizide bir görsel mecaz haline geldiğini varsayıyorum. İzleyiciler geçmişteki bir sezonda, Kings Landing’in en önemli kilisesi içinde düşmanları ve pek çok dostu ile birlikte havaya uçarken, (Clive James’in unutulmaz bir biçimde tanımladığı gibi “zalim terörün güzel ifadesi” olan) Kraliçenin premier cru’sunu yudumladığı anı hatırlayacaklardır.
Katliamın boyutları düşünüldüğünde kimsenin bunu hak edebileceğini söylemek çok mümkün olmasa da, havaya uçan düşmanlardan birinin High Sparrow olduğunu bilmek az da olsa Cersei’ye insanlıkla yaklaşmamızı sağlayabiliyor. Nasıl olsa kendini beğenmiş bir dini tutucu olan High Sparrow’un Cersei’ye yaptıkları, kendi şehrinin caddelerinde, yanı başında “Utanç!” diye bağırarak zil çalan inzibati bir hemşire ile, çırılçıplak yürümek zorunda bıraktığı sahneler çok da unutulacak gibi değil. Bu, ölmüş olan oğullarının tabutu önünde bir zamanlar erkek kardeşiyle sevişmiş kanlı bir komplocu için bile istenecek bir kader değil, ne de olsa hatasız kul olmaz.
Neden herkes o yudumda kendini buldu?
Asıl soru, Cersei’nin şarabından aldığı hastalıklı yudumda, neden bu kadar çok insanın kendini bulduğuydu? Sanat tarihi eğitiminin risklerinden biri de kafanızı kolayca unutamayacağınız imgelerle doldurmasıdır. Rönesans ve Barok resminde bir kadın şarap içerken resmedildiğinde, bu şüphesiz önemli bir imgedir, ağırbaşlı kadın normunun bir ihlali. Vermeer’de, bakire görünüşlü bir Alman kadını elinde bir kadehle gösterildiğinde, asıl önemli olan bardağın içindekidir, baştan çıkarmanın öncü bir imgesi olarak. On dokuzuncu yüzyıl empresyonist resminde, kadınlar zaman zaman şarap içerler ama bu erkekler dünyasında geçici olarak bulunmalarının, bar ve taverna kültürüne katılmalarının ya da en iyi ihtimalle erkeklerle eşitmiş gibi olmalarının bir nişanesidir bu. Genellikleyse kadınlar alkolün tadını çıkaranlar olarak değil de daha çok alkolü servis edenler olarak resmedilir.
Cersei öncesi ikonografinin bir başka, belki de çok daha belirgin bir damarı geliyor akla. İşinin kurdu olmuş Hollywood aktrislerinin, özellikle Bette Davis’in sinema tanıtımlarındaki o kareleri kast ediyorum; tıpkı Headey’in Cersei’ye büründüğünde baktığı gibi, şarabını yudumlarken kendini beğenmiş ve iğneleyici bir bakışla bakan Bette Davis… 1940 yapımı “Eski Dostlar” filminden Davis ile Miriam Hopkins’i şerefe kadeh tokuştururken betimleyen karedeki gördüğümüz tarz, sarhoşluk tarzı ya da basitçe erkekliğe bir katılım değildir, aksine arsız bir özerkliktir. Davis erkeklere özgü bir içeceği elleriyle kavramakla, tıpkı Sarah Lawrence Üniversitesi’nde söyleyecekleri gibi, aslında ataerkil denetimi yıkan bir eyleme kalkışmaktadır. Yudumluyorum çünkü yudumlayabilirim, sırıtıyorum çünkü sırıtmayı seçtim ve siz Ak Gezenler ve ejderhalar beni kendim kadar hoşnut edemiyorsunuz.
Başına gelen talihsizlikleri görünce pervasız bir havayla gülebilen kadın
Ama bu kareler bile Cersei’nin sahnelediği o yüzsüz kötülüğün kendinden emin acı tadından yoksun. Bu imgelemenin üzerine de eklenmesi gereken başka bir imge ise zehirli dumanlarla tüten iksirleriyle sefalet yayan kötü kraliçe karikatürü. Disney’nin “Pamuk Prenses”indeki Kraliçe karakteri ile başlayan ve sonra benzerleriyle devam eden bu figür, Cersei’ye en yakın karakter betimlemesi olmuştur herhalde. Elinde tuttuğu kadehiyle, kızgın bakışlarıyla ve şeytani tatmin planlarıyla Cersei’yi aratmaz, ama yine de kişisel hazzın verdiği o kendinden emin gülümsemeye sahip değildir. Cersei, kötü kraliçe gibi kendini tanır; ancak yine de Bette Davis gibi kendisi olmaktan zevk duyar-bu iki duygu da, kibir ve pervasızlık oldukça müthiş bir Twitter GIF’i ve kadın çıkartır ortaya.
Cersei’nin o şarap yudumlarken verdiği pozu belki direkt bir model olarak olmasa da yaşama karşı alınabilecek bir pozisyon olarak alan en az bir kadını kesinlikle tanıyorum, ona engel oluşturanların başına gelen talihsizlikleri görünce, pervasız bir havayla gülebilen. Kendisi bizzat karım olur, elindeki şarap kadehini yudumlayıp, meslektaşlarına itiraz e-mailleri atarken, birisinin görürse dehşete düşeceği bir Cersei gülümsemesi takınır yüzü. Öyle görünüyor ki özerklik için herkes kendine göre bir şablon hazırlıyor, tarihin bize sunduğu imgelerin yardımıyla. Bu sezon ise oldukça iyi bir sezon olacak gibi gözüküyor.
Kaynak: Adam Gopnik / New Yorker