Türk Edebiyatı’nın ‘pop’ ve aynı zamanda ‘klas’ şairi Orhan Veli, 4 Nisan’da başlayan ve 1 Mayıs’ta bitecek bir arşiv sergiyle Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde anılıyor. Bize de onu yazmak düşüyor…
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Malum: ‘April is the cruelest month..’ ‘Leylaklar’ dahil… tüm çiçekler, her yıl bu zamanlar olduğu gibi sıradan ve mucizevi rönesanslarını yaşarken; ‘arzular ile hatıralar’ bir arada… Daha geçen ay ‘oturup bir kahve içilmiş.. ve konuşulmuş bir saat kadar’.. Ve şimdi, aylardan Nisan: en zalim olan! İstanbul’un ‘sokaktan şiir toplayan’ kişisi, Avatar’ın Havabükücü Aang’ı gibi; neşeli, cesur ve yaratıcı. Aang nasıl 12 yaşındayken 112 yılı devirmişti ‘esasında’… Şair de 100 yaşında artık ve ama aynı zamanda çocuk ve hatırla-t- makta fayda var: Nisan doğumlu. Atmosferin üstümüzdeki lirik, esrik ve kimi zaman ziyadesiyle tehlikeli etkisini anlattığı şiiri, edebiyatımızın en çok bilinen ve en yüksek örneklerinden…
Türk Edebiyatı’nın ‘pop’ ve aynı zamanda ‘klas’ şairi Orhan Veli 4 Nisan’da başlayan ve 1 Mayıs’ta bitecek bir arşiv sergiyle Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde anılıyor. Koordinatör: Veysel Uğurlu. Editör: Murat Yalçın. Tasarım ise, Sadık Karamustafa’ya ait.
Fotoğraflar, mektuplar, dergiler, el yazıları, hatıralar, plaklar, notalar, heykel ve büst çalışmaları, tablolar, hatta: Yaprak Dergisi abone listesine dek… izleyene çok şey anlatan ve heyecanlandıran bir sergi bu. Samet Ağaoğlu’nun ifadesiyle ‘.. Başının biçimi, boyun ve omuzları hiç değişmeden, yıllar içinde yalnız uzayarak çocukluktan sonra da biraz kamburlaşmış olarak hayattan çıkan’, öldüğünde cebinden son zamanlarında merak saldığı at yarışlarının Ankara programından başka bir şey bulunmayan, ‘Telli duvaklı uçurtmanın’ mucidi, Oktay Rifat ve Melih Cevdet’in yol arkadaşı, ‘sahip olana!’ ince ve pis bir sızıdan başka bir şey vermeyen nasırı şiirin baş köşesine oturtan, adına ‘memuriyet’ denen yitik ruhlar labirentine şair ve çocuk meşrebini –elbette- sığdıramayan, rakı şişesindeki balık, öykü yazarı ve çevirmen, çıkaracağı dergi için paltosunu satan, en büyük ruh zenginliğini İstanbul’un sokak aralarında, deniz kenarındaki iki masa üç sandalyeli kahve ve lokantalarda, kendi halindeki küçük hayatların nevi şahsına özel hacimli lirizminde bulan, bulduğunu bize o kadar güzel anlatan… hayatı bizatihi şiirin kendisi olan: Orhan Veli. Her adımda başka bir detayla karşılaşıp, ‘iyi ki şiir var’ dediğimiz sergi Nisan’ın zalimliğini bile unutturuyor. Üstelik: ‘Bedava! Otomobillerin dışı, sinemaların kapısı, hava ve bulut ve dere tepe gibi…’
Notlar:
1-Yapı Kredi Kültür Merkezi’ndeki sergi çerçevesinde, 9 Nisan Çarşamba günü Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde bir söyleşi gerçekleştirildi. Sergi Editörü Murat Yalçın’ın yönettiği söyleşinin konuğu, bir dönem Türkiye’nin AB Büyükelçisi olarak da görev yapan diplomat- edebiyat eleştirmeni ve yazar Oğuz Demiralp’ti. Orhan Veli’yi ‘çocuk, aşık, hümanist, dertli bir vatandaş, lirik ve ironik..bir kalem.. ’ şeklinde tanımlayan ve şairin çevirmenliğinden siyasi fikirlerine, ‘falcılığından’ tiyatro merakına dek..pek çok yüzünü bize anlatan Oğuz Demiralp, Halim Şefik’in ‘Şairin Ölümü’ üzerine yazdığı ünlü dizeleri de okudu.
Birlikte hatırlayalım:
OTOPSİ – Orhan Veli’ye ağıt –
Morgda açılınca kafatası Doktor beyler beyin gördüler İndirince tenkafesine neşteri Doktor beyler yürek gördüler Yürekte ne gördüler dersiniz Yürekte memleket gördüler Dünya gördüler Bir de dost gördüler Ama bu işte doktor beyler Doğrusu geç kaldılar Çok geç kaldılar
2-Oğuz Demiralp’in son kitabı ‘Okuya Yaza Geçiyor Ömür, Bitmiyor Kitap’ YKY’den henüz çıktı. Demiralp’in kılavuzluğunda edebiyatın büyülü dünyasında seyyah olmak, her zamanki gibi: öğretici ve çok keyifli.
3-Söyleşiye bir tesadüf sonucu Lale Müldür ile birlikte gittik. Akşam, Müldür’ün evindeki kahve sohbetiyle sürdü. Tarihi yarımadaya bakan dairenin en kuvvetli yanı elbette ev sahibi, lakin; kedi, tablolar ve kütüphane… Ayrı bir yazı konusu…
4-Tanpınar’ın adı geçmeyen edebiyat sohbeti mümkün mü? Hele de konuşmacı ‘Kutup Noktası’ adıyla Tanpınar hakkında bir kitabı da bulunan Oğuz Demiralp olunca.. Bu durumda hazır konu açılmışken Orhan Veli’nin aynı zamanda hocası da olan Ahmet Hamdi Bey’in şair hakkındaki görüşlerine de bakalım. Yıl; 1939. Hikmet Feridun Es, Akşam Gazetesi için Tanpınar’la ‘mülakat’ yapıyor:
– ‘… Fakat mesela.. ‘Yazık oldu Süleyman Efendi’ye mısraını ele alalım. Nurullah Ataç’ın pek beğendiği mısraa ne dersiniz? – Bunda mana yok mu? Pekala vardır… İşte yazık oldu Süleyman Efendiye… görüyorsunuz bundan pekala mana çıkarmak kabil.. (..) – Lakin şiir olarak kabul edebilir misiniz bu mısraı?.. – Ben sanatta form aradığımı söyledim. – Bu şiirin ifade ettiği şey nedir? – Bu manzume, Orhan Veli’nin mevcut ve eskimiş telakki ettiği tehassüs ve formlarla alaydır. Bütün şiir tarzlarıyla alaydır. Bu itibarla güzeldir.’– Hece Dergisi– Tanpınar Özel Sayısı’ndan.
5- Orhan Veli’nin yol arkadaşlarından Oktay Rıfat da, bu yıl 100 yaşında. Şair için ne tür etkinlikler olacak?.. Göreceğiz.. ancak okur düzeyinde Rıfat ile ilgili yapılacak en anlamlı ‘çalışma’lardan biri hiç kuşku yok; Selçuk Altun külliyatını yeniden okumak.
6-Müzikle bitirelim. İstanbul’da. Boğaziçi’nde. Bir garip. Orhan Veli. Veli’nin oğlu ve: Tarifsiz kederler içinde… Hatta; yaklaşın biraz, göreceksiniz: gözlerinden boşanan hicranlı yaşları…
Şairin çok bilinen bu satırlarını Hicaz dizisinde yeniden yaratan: Şekip Ayhan Özışık. Öte yandan malum; Orhan Veli’nin bestelenen pek çok şiiri var ancak bu defa İstanbul’un lirik ‘havabükücüsü’ne bir filmin soundtrack’ini gönderelim. 17. yy’da ‘imkansız olana’ göz dikecek kadar şair ruhlu- romantik ve aynı miktarda cesur- realist Hazerfen Ahmet Çelebi’nin -de- anlatıldığı bir Mustafa Altıoklar filmi; ‘İstanbul Kanatlarımın Altında’ için Tuluyhan Uğurlu’nun bestelediği ezgi. Kanatlarının farkında olan, hayatın sıradanlığını ‘şiirle, şarapla ya da erdemle’ aşmaya niyetli, cesareti bol okurlar için de gelsin. Zira malum: Ayakların yere basması, sanıldığının tersine ancak ‘uçmayı’ göze almakla olanaklıdır. Şair sözüdür: İnanılsa iyi olur!