"Özellikle internetteki müzayede sitelerinde ve fazla tanınmayan müzayede evlerinde görülen bu durumun hedefinde, düşük fiyatlarda alım yapan daha amatör alıcılar var."
Sergilerin ve galerilerin kapatılmasına; sanat tacirlerinin mahkemelik, alıcılarınsa ekonomik açıdan mağdur olmasına yol açan sanatta sahtecilik meselesi, sanat piyasasının bütünlüğünü tehdit eden en ciddi sorunlardan biri gibi görünüyor.
Kasım ayında açılan Miró İstanbul’da sergisinin, sergide yer alan yapıtlardan bazılarının üzerindeki imzaların sahte olduğu gerekçesiyle bir ay sonra kapatılmasının ardından, sanatta sahtecilik meselesi geçtiğimiz günlerde de gündeme gelmişti.
Telegraph yazarı Jasper Copping’in, sanat taciri Philip Mould’dan hareketle gündeme getirdiği “trapping” meselesiyse, geleneksel sahtecilik girişimlerinden biraz farklı olsa da, sanat piyasası için benzer bir tehlikeyi barındırıyor.
BBC One’da yayınlanan Fake or Fortune? [Sahte mi Servet mi?]* adlı televizyon programının sunucularından da biri olan Philip Mould’un ortaya attığı ve İngilizcedeki trap [tuzak] sözcüğünden türetilen trapping kavramını, “tuzaklama” ya da “tuzak kurma” şeklinde dilimize çevirmek olanaklı. Söz konusu kavramla işaret edilmek istenense, başkaları tarafından, büyük sanatçıların üsluplarında yapılmış yapıtların sanki hakikiymiş gibi satılması durumu. Özellikle internetteki müzayede sitelerinde ve fazla tanınmayan müzayede evlerinde görülen bu durumun hedefinde, düşük fiyatlarda alım yapan daha amatör alıcılar var.
Satmaya çalıştıkları yapıtın aslında hakiki olmadığını bilen sanat tacirleri, türlü hikâye ve desiselerle, alıcıyı yapıtın hakiki olduğuna inandırarak onu satın alması için ikna ediyorlar. Bu çerçevede söz konusu yapıt, sanatçının bir yakını ya da arkadaşı üzerinden satıcıya ulaşmış olabileceği gibi yaşlı bir kadının evinde de bulunmuş olabiliyor. Anlattıkları hikâyelerin doğru olduğuna inandıklarını; ama bunu ispatlayamayacaklarını vurgulayan tacirler, yapıtın çerçevesi ya da sanatçının imzası üzerinde yaptıkları oynamalarla alıcıları ikna etmeye çalışıyorlar. Bu nedenle Mould, tuzağa düşmek istemeyen sanat alıcıları için beş ipucunu sunduğunu yazısında, tuzak olduğundan kuşkulanılan yapıtın belirlenebilmesi için genelde ucuza kaçılan modern çerçeve kullanımının iyi bir başlangıç noktası olabileceğini ifade ediyor.
Mould’un üzerinde durduğu diğer bir nokta da bilgisayar virüsünün sanat dünyasındaki karşılığı olarak adlandırdığı durumun, deneyimsiz alıcıları hedef alması ve piyasaya yönelik algıya ciddi biçimde zarar vermesi bakımından sanat piyasası açısından oldukça önemli bir sorun olması.
Jasper Copping’in, Philip Mould’dan hareketle gündeme getirdiği sorunun sanat piyasasına yönelik güveni sarsabileceğini tahmin etmek güç değil; ancak tüm bu sahtecilik ve tuzaklama meselelerinin –büyük ölçüde– sanat piyasasının varlığından kaynaklandığını da göz ardı etmemeli.
*Bu yıl üçüncü sezonu yayınlanan ve sanat taciri Philip Mould’un, gazeteci Fiona Bruce ile birlikte hazırladığı Fake or Fortune? [Sahte mi Servet mi?] adlı televizyon programının ilk sezonu 2011 yılında BBC One’da yayınlanmıştı.