A password will be e-mailed to you.

Shakespeare “Dünya bir sahnedir” demiş. Sahne de, bir dünyadır. Üzerinde bir dünya yaratmak gerekir. Sahnelenene özel, sadece ona ait bir dünya… İş hangi türden olursa olsun, ister deneysel, ister klasik, bu yaratılan dünyanın teoride ve pratikte işlemesi içinse tek bir kural vardır: “Tutarlılık”.

İstanbul Devlet Tiyatroları Shakespeare’in en popüler komedilerinden “Hırçın Kız”ı sahneliyor. Hikaye tipik bir Shakespeare komedi yapısında; kılık değiştirmeler ve kandırmacalarla dolu. Zengin bir Padualı tüccar olan Baptista iki kızıyla yaşar. Kızlardan büyük olanı Katharina (Kate) hırçın, başına buyruk, aklına geleni söylemekten çekinmeyen bir karaktere sahiptir. Küçük olan Bianca ise tam tersine, munis, uyumlu ve nazik. Bianca’nın talipleri de çoktur. Baptista huyundan dolayı kimsenin istemeyeceğini düşündüğünden önce Kate’i evlendirmek ister. Bianca’nın taliplerinden şehre okumaya gelmiş Lusensio kıza kur yapmak için uşağıyla kılık değiştirir. Diğer talipler Gremio ve Hortensio ona yakınlaşmak için özel hoca kılığında eve girip çıkmaya başlarlar. Bu arada şehre yeni gelen kendinden emin bir yabancı, Petrukio, çeyizin dolgunluğuyla da özellikle ilgilendiği için Kate’i yola getirecek damat adayı olarak ortaya çıkar.

Metin, 500 yıldır ne yazık ki çok az değişmiş kadına bakış açısını, kadının nasıl olması, nasıl davranması gerektiğinin erkekler tarafından belirlenmesi meselesini gündeme getirmesi açısından da önemlidir ve feminist teorisyenler tarafından hâlâ tartışılır: Shakespeare Kate karakteri üzerinden kadının erkeğin sözünden çıkmaması gerektiğine dair bir mesaj mı vermektedir yoksa bunu eleştirmekte midir?

Gelelim Yücel Erten rejisindeki İDT’nin “Hırçın Kız” prodüksiyonuna… Başta tutarlılık demiştim, bu yapımın en büyük sorunu işte bu: Yaratılmak istenen dünya tutarlı değil. Çünkü, oyun döneminde geçiyor (kostümler dönemle tutarlı ve başarılı, kostüm tasarımı: Nalan Alaylı) fakat sahne değişimlerinde caz müziği kullanılmış örneğin. (Müzikler Kiss Me Kate müzikalindeki Cole Porter müziğine bir selam çakmaysa da olmaz, çünkü müzikal dönemi içinde tutarlı burada ise caz çağında değil 16. yüzyıldayız.) Dekorun tamamını oluşturan iskele modern. Sahne değişimlerinde hareket etmek dışında öylece duran canlı heykellerse(neden, neden?) neo-klasik. Yani sahne üzerinde tutarlı bir dünya oluşturulamamış…

Belli bir döneme ait bir oyunu günümüzde sahnelemenin sadece birkaç yolu var: Seyirciyi zaman makinesiyle o döneme taşımayı seçerseniz mesela, o döneme dair sadece tiyatro pratiklerini değil her türlü detayı iyice inceler ve birebir oyunun ait olduğu dönemin deneyimini yaşatmaya çalışırsınız. Ya da bir noktasından bir gerekçe bularak bir paralellik kurar ve yaşadığımız ya da başka bir döneme taşırsınız; neden o döneme taşıdığınızın önce kendiniz ve sonra da ekibinizle seyirciler için çok net olması şartıyla; çünkü bazı oyunlar bu güncelleştirme olayına hiç gelmez. (Örneğin Yekta Kara bu işi operada çok iyi yapan bir yönetmendir, özellikle de işin geçtiği ya da yaşadığımız dönem dışında dönemlere taşımak için anlamlı ve çarpıcı gerekçeler bulur ve operalar bu sayede başka bir anlam kazanır).

Bir diğer ihtimal de, oyunun anafikrinden, asıl derdinden yola çıkıp biraz da yaratıcılık ve ilhamla dönemsiz ya da dönemler dışı, iyice postmodern bir yola çıkmaktır, Ostermeier’in çok iyi başardığı gibi. Bu yöntemlerin hepsinde, doğru bir iş çıkarmak için aslında tek bir şart vardır: Tutarlılık. Her neyi seçtiyseniz, o seçiminiz içinde tutarlı olmalısınız ki seyirci sizi ciddiye alsın.

Hırçın Kız’ın problemi işte bu her telden çalmaya kalkışmış reji. Yoksa oyunculuklar gayet başarılı, sahneler akıcı, oyun yürüyor, o bakımdan hiçbir sorun yok. Bir konu daha var ki, spoiler vermemek adına ancak bir soruyla değinebilirim: Acaba hayatta olan bir oyun yazarı oyununun tüm ana fikrini değiştirecek kadar majör bir metin değişikliğine izin verir miydi?

 

İLGİLİ HABERLER

JULIE ve sınıflar arası imkansızlık

Ergen Erkekler ve Masküleniteye Giriş

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 11:32:02