A password will be e-mailed to you.

Patronumla ( kendisinden "Queen" diye bahsedeceğim) Kanyon’un ve bence İstanbul’un gözde restoranlarından Gina’da buluştum. 

 

2015 yazında kıyafetlerde bol bol püskül, tüy, süet, devasa boyutlu çiçek desenleri var. Hepsi de biz hanımları olduğundan çok daha kilolu gösterir. Psikolojik baskı yapıyor gibi olmayayım ama, ince olmak şart. Kanyon AVM‘de tıkır tıkır topuk sesleri, açıkta bırakılan dümdüz karınlar ve Mad Men dizisinden esinlenilmiş ince belli elbiseler eşliğinde dolaştım mağazaları. Sonra patronumla ( kendisinden "Queen" diye bahsedeceğim) Kanyon’un ve bence İstanbul’un gözde restoranlarından Gina’da buluştum.

Anladığım kadarıyla civar plazalarda ne kadar öğle yemeğinde toplantı yapacak beyaz yakalı ve celebrity işadamı varsa burayı tercih ediyor. Business Lunch için Gina popüler bir adres. Yarım saat içinde adını ve soyadını benim bile bildiğim üç işadamı gördüm. Sonuçta ben de Queen’le yediğime göre bizimki de bir business lunch idi. Böyle bir yerde tek sıkıntım havuz veya deniz sezonunu açmaya birkaç hafta kalmışken yediklerime biraz dikkat etmek, yemek masasından ağırlaşmadan kalkmaktı.

Bu arada sevgili Queen buluştuğumuzdan beri Eric Rohmer ismini ağzından düşürmüyordu. Mubi üyesi olup Koleksiyoncu Kadın’ı mutlaka izlemeliydim. Belli bir yaştan sonra insanlar seyrettikleri filmlerden daha mı çok etkileniyor acaba? Ayrıca patronum dün akşam rakıyı fazla kaçırmış ve bu sabah da yürüyüşe çıkmamıştı.

Tam da bu günah çıkarma seansımız esnasında harika bir şey öğrendik.

Sağlıklı yaşam konseptinin dünyadaki öncülerinden Espace Privé Chenot D-Life‘ın Gina ile iş birliği yaparak bu yaza özel bir sağlıklı yaşam/ sağlıklı yemek menüsü oluşturduğunu…

Şef Berkin Baykoç ile tanışma fırsatımız da oldu. Sağlıklı yemek deyince insanın aklına tatsız tuzsuz haşlanmış tavuklar, sebzeler geliyor. Ama Gina’nın özel yaz menüsünde “ılık kinoa salatası, karışık sebzeler ve bebek enginar püreli ton tartar, Füme somon salatası”, “Buharda sinarit, vongole ve deniz börülcesi”, "Sebzeli kuzu sırtı, keten tohumu ve karışık baharatlar” ve "bademli puding ve mevsim meyveleri" gibi kulağa lezzetli gelen sofistike seçenekler vardı.

Queen, ılık kinoa salatasına bayıldı. Kinoa çok sağlıklı olduğu için ve bence bebek enginar püresiyle harika bir lezzete kavuştuğu için tabağını sildi süpürdü. Yalnız bir yere not edin, sevgiliyle yenmeyecek yemekler arasında kinoa salatası da olmalı. Dişlerin arasına kaçanlar karizma dağıtabilir. Benim salata favorim ise füme somon salatası oldu. İncecik bir somon bohçanın içinde geldi.

Her ikisinin de sunumları çok yalın ama etkileyiciydi.

Ana yemek olarak ben kuzu sırtını seçtim. Et tam istediğim gibi pişmişti ve eve alıp yoğurttan başka katacak hiç bir mecra bulamadığım keten tohumu da kuzuya oldukça yakışmıştı. Queen’in buharda sinaritinden de tattım. Balığın buharda pişmiş hâli çok bayıldığım bir seçenek olmamakla beraber bu önümdeki tabak, deniz börülcesinin de yardımıyla kalbimi kazandı.

Sağlıklı, hafif bir yaz menüsü olarak Mayıs’ın son günlerinden beri Gina’da masalara gelmekte olan bu yemeklerin hepsi şaşırtıcı ve lezzetli olmayı da başarmış görünüyordu.

Sadece bademli pudingi, menüdeki diğer arkadaşları kadar parlak bulamadığımı söylemeliyim. Bir tatlı sağlıklı olabilir mi? Olurken lezzetli olabilir mi? İşte asıl mesele bu galiba.

Queen ve ben kahvelerimizin ardından şef Berkin Baykoç’a içten teşekkür ve takdirlerimizi sunup Kanyon rüzgarına kendimizi bıraktık. Bir mağazanın önünden geçerken bir ayakkabıyı gösterip Queen, Koleksiyoncu Kadın’ın bir kadın filmi olup olmadığı konusunda şüpheleri olduğunu belirtti. Sonuçta filmin esas erkekleri istisnasız esas kadına “kötü’ davranıyorlardı. Rohmer kötü davranışı sergilerken kendi kötülüğünü de ifşa etmiyor muydu? Bilemiyordum. Doğrusunu isterseniz Mad Max varken eski Fransız filmleri ilgimi hiç çekmiyordu. Ve evet, Mad Max kesinlikle bir kadın filmiydi. Queen bakın o konuda çok haklıydı.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 18:14:54