A password will be e-mailed to you.

Okurumuz Devrim Toksöz, emekli olduktan sonra ’emeklilik bir işe yarasın’ diyerek yılda 40 kitap okumaya karar verdi. Biz de sadık okurumuz emekli doktor Devrim Toksöz’den ‘yaz bitmeden kitap önerileri’nde bulunmasını istedik. İşte Devrim Toksöz’ün en son okuduklarından sizler için seçtikleri.

 

 

Marya: Bir Hayat – Can Yayınları

Bu yıl bitirdiğim dördüncü kitap Joyce Carol Oates’ın “Marya:Bir Hayat” romanı.
Yazarın karakter yaratma becerisi ve karakter analizleri ustaca ve hayranlık uyandırıcı. Çocukluğunda acılar çekmiş bir kadının iddialı ve idealist bir bilim insanına evrilmesi ve onun etrafında dönen olaylar çok iyi kurgulanmış. Oldukça yoğun ve kolay okunmayan olağanüstü bir roman. Yazar Joyce Carol Oates yıllardır Nobel’e aday.
Uzun süredir okunacaklar listemde bekleyen bu kitap sonunda okundu. Emekliliğin faydaları.

 

Bahar Yağmurları Monokl Yayınları

Bu yıl bitirdiğim beşinci kitap Karl Ove Knausgaard’ın Kavgam serisinin beşinci kitabı “Bahar Yağmurları”. İlk cildinden beri beni çok etkileyen, üzerinde uzun uzun düşünmemi gerektiren bir roman dizisi. Her bir cildi hayatın ta kendisi. Hayatındaki her şeyi ve herkesi olduğu gibi, tüm çıplaklığıyla ve dürüstlükle yazması bu romanları çok çarpıcı kılıyor. Başarısı da orada. Şimdi 1000 sayfalık “Son” adını verdiği altıncı ve son cildi okumaya başlayacağım, eminim elimden bırakamayıp geceler boyu okuyacağım ve bittiğinde her ciltte olduğu gibi keşke hiç bitmeseydi diyeceğim.

Bu Şehrin Mutfaklarında Bıçak Yok Deli Dolu Yayınları 

Ben genel olarak aynı anda üç kitap okuyorum; biri gündüz okuduğum daha kapsamlı kitap, biri uyumadan önce okuduğum başucu kitabı ve diğeri de sıkılınca Kindle’dan okuduğum eğlenceli ya da polisiye roman oluyor. Günümüzdeki yayın hızına böyle yetişebiliyorum.
Bitirdiğim 6. kitap Suriye’li yazar Halid Halife’nin “Bu Şehrin Mutfaklarında Bıçak Yok” romanı. Hiç Suriyeli bir yazar okumamıştım. Keşfettiğime çok mutluyum. Bu roman Necip Mahfuz roman ödülünü almış, Halep’li bir aileyi üç kuşak boyunca anlatan bir eser. Türkiye ve Osmanlılara da değinen, Suriye aile yaşamı hakkında bilgi veren, uzun zamandır birlikte yaşadığımız bu ülkenin insanlarını tanımak için iyi bir fırsat. Eğlenceli ve iyi bir roman. Komşunun romanı.

 

Shuggie Bain Can Yayınları 

2020 Booker prize kazananı bu roman bu yıl bitirdiğim 13. kitap. Douglas Stuart, Glasgow İskoçya’da Thatcher döneminde var olmaya çalışan alkolik bir anne ve onun 15 yaşındaki oğlunun öyküsü anlatıyor. Bir ilk roman ama bir başyapıt. Bir Anne ve oğul ilişkisi kadar Thatcher’ın kapattığı madenler yüzünden işsiz kalan ve hayat mücadelesi veren ve alkole sığınan madencilerin de öyküsü aynı zamanda.

 

 

 

 

Napoli Romanları Everest Yayınları

Büyükada’da geçirdiğim bir ay boyunca Elena Ferrante’nin şu üzerinde çok konuşulan, çok yazılan dörtlü “Napoli Romanları” serisini okudum. Gerçekten edebiyat dünyasını alt üst ettikleri kadar var. Her bir ciltte bu nasıl bir öykü, nasıl bir kurgu diye hayran olmaktan, romanın iki kahramanı Lena ve Lila arasında gidip gelmekten, hangisini sevdim hangisinden nefret ettim diye düşünmekten kendimi alamadım.

Bu iki kadın karakterin güçlülüğü, kadın olmak, eğitim alan ve almayan arasındaki fark, para kazanma hırsı ya da yoksulluk, mahalle ve mahalleliler, aileler -anne babalar çocuklar-, bir büyülü kent “Napoli” ve onun öyküsü öyle iç içe ki insanı alıp götürüyor, başka bir şey yapamaz oluyorsun. Simone de Beauvoir ne düşünürdü bilmem ama feminizme de başka bir boyut getiren, “kadın doğulmaz, kadın olunur”un çok güçlü bir destekçisi ve bir örneği bu dört cilt eser.

 

 

 

Gece Tüm Kanlar Karadır

Booker Prize 2021’in kazananının açıklanmasına günler kala bu yılın Booker prize international’ını kazananı okudum.

Senegal/Fransa asıllı David Diop’un “Gece Tüm Kanlar Karadır” isimli kısa romanı bu. Birinci dünya savaşında Fransa’nın savaşa gönderdiği Afrika’lı askerlerin dramı. Birinci Dünya savaşını Afrikalıların gözünden anlatan, Fransa’nın koloniyalizm ve ırkçılık politikalarını örnekleyen aşırı yoğun ve derin, insanı feci sarsan kısacık (118 sayfa) ancak büyük bir yapıt. Bu romanı Fransızca aslından çeviren hiç tanımadığım Aycan Başoğlu’nu da her iki dildeki ustalığı için kutlamak gerek çünkü çok iyi, çok başarılı bir çeviri.

 

 

Miras Siren Yayınları

İskandinav edebiyatını giderek daha çok sevmeye başladım. Yeni bitirdiğim roman Norveç’li yazar Vigdis Hjorth’un Norveç’te çok satan ve çok tartışılan kitabı “Miras”. (İngilizce adı Will and Testament) “Babam beş ay önce öldü, zamanlama ya çok iyiydi ya da çok kötü, nereden baktığınıza göre değişir” cümlesiyle başlayan roman sizi bir ailenin içine sokuveriyor. Aile mirasını dört kardeş arasında pay etmeye çalışırken aile içi ilişkileri anne-baba-çocuklar ve kardeşler arasında irdeleyerek iç hesaplaşmaları, geçmişte kalmış ama su yüzüne çıkmamış/çıkamamış, yüzleşilmemiş bir travmayı miras eksenine oturtarak aile kavramını sorguluyor.
Yazar Vigdis Hjorth daha önce Karl Ove Knausgaard romanlarında kullanılan ve benim çok sevdiğim “reality fiction” yani kurgusal gerçeklik formatını kullanmış. Aile içi olayları ayrıntılı ve sır saklamadan bütün gerçekliği ve tatsızlığı ile ortaya koymuş. Yazarın dediği gibi “insan ailesini seçemez ama hikayesini anlatmayı seçebilir”.  Bu çarpıcı romanı Norveçeden Türkçeye harikulade çeviren Dilek Başak’ın başarısına da şapka çıkarıyorum.
Not: Yazarın kızkardeşi Helga Hjorth bu romanda anlatılanlara kendi otogerçeklik romanını (Free Will) yazarak cevap vermiş.

 

 

Yedi Boş Ev Can Yayınları

Son okuduğum Arjantinli yazar Samanta Schweblin’in “Yedi Boş Ev” öykü kitabı çok ilginç bir kitap.
Öyküler hep akıl sağlığı bozuk insanları anlatıyor, yedi öykü var. Her öyküde hepimiz gibi hafif tırlatık, hafif eksantrik ve hafif matrak yedi kadını başrole oturtan eğlenceli ve trajikomik öyküler.
Psikolojiyi çok iyi kurgulayan öyküler bunlar. Hayatın içinden gelen, kimi bizi hiç ilgilendirmeyen dertlere sahip, kimisi de bizim dert ettiğimiz şeylerle örtüşen yaşamlar.
Bu yazar son yıllarda çok beğeniliyor, ben üç kitabını da aldım, bu ilk okumaya başladığım kitabı.
Şiddetle tavsiye ederim.

 

Eski Dünyanın Yangını Holden Yayınevi

İçinden yazar çıkan şarkıcı.
Kendinizi kırık yerlerinizden sevin.
Şarkıcı Kalben’in yazdığı “Eski Dünyanın Yangını” başarılı bir ilk roman, çocukluktan beri arkadaş iki kadının romanı. Erkek egemen bir dünyada bir de anne baskısı/sevgisi ile bunalan ama yaşayan, var olan, başkaldıran, aşık olan, delicesine seven, nefret eden, eğlenceli, depresif, başarılı, sönük, kendini arayan, incinmiş ve yaralı iki kadının öyküsü. Bana kalırsa aslında iki kadın da Kalben’in kendisi. Yani aynı zamanda otobiyografik bir roman.
Kalben’in şarkılarındaki sözler gibi romanda kurduğu cümleler, betimlemeler de üzerinde uzun düşünülmüş, araştırılmış, entelektüel bir birikimin örnekleri. Çok güzel betimlemeleri, ustalıkla kurguladığı söylemleri, nefis gözlemleri var. Her satırda betimleme yapmayı bazı arkadaşlarım aşırı bulsa da, ben sevdim. Romandaki üslup ve biçim uyumu başarılı. Dile çok hakim. Anlatımı akıcı olmasına karşın aktarılan duygu yoğunluğu ve gerçekçilik sebebiyle hiç de kolay bir kitap değil, zorlu ama eğlenceli bir romana kendinizi hazırlayın. Kalben yazmaya devam etmeli! Yeni yapıtlarını merakla bekliyorum. Anlatacak çok şeyi var çünkü. Kitapla birlikte aynı isimli albümünü de dinleyince iki farklı alandaki (edebiyat ve müzik) yapıtın birbiriyle nasıl birleştiğini anlıyor ve daha çok seviyorsunuz.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 09:24:59